23. GEZİCİ FESTİVAL YOLCULUĞUNA BAŞLIYOR
1 – 7 Aralık Ankara, 8 – 11 Aralık Sinop, 12 – 14 Aralık Kastamonu
Ankara Sinema Derneği’nin Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlediği Gezici Festival, 1-14 Aralık 2017 tarihleri arasında 23’üncü kez sinemayı kent kent dolaştırıyor. Festivalin, bu yılki durakları Ankara, Sinop ve Kastamonu. Ankara’da 1-7 Aralık tarihleri arasında, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi ve Alman Kültür Merkezi’nde başkentli sinemaseverlerle buluşacak olan Gezici Festival, Sinop Belediyesi ve Telvin Sanat Akademi’nin katkılarıyla 8-11 Aralık tarihleri arasında Sinop’ta konaklayacak ve 12-14 Aralık tarihleri arasında Medya ve İletişim Topluluğu’nun ev sahipliği ile Kastamonu’da bu yılın yolculuğunu tamamlayacak.
Dünya Sineması
Bosna Hersek’in Oscar adayı, Erkekler Ağlamaz (Men Don’t Cry), Yugoslavya’da yaşanan iç savaş hakkında, savaş görüntüleri kullanılmadan da çok şey söylenebileceğini kanıtlıyor.
Film savaştan yirmi yıl sonra bir grup terapisinde buluşan, karşı saflarda yer almış askerlerin travmalarıyla yüzleşmelerini konu alıyor. Yönetmen Alen Drljević’in ilk uzun metrajlı filmi, Karlovy Vary Film Festivali ve Saraybosna Film Festivali’nden ödüllerle döndü.
Vivian Qu, ikinci filmi Melekler Beyaz Giyer (Angels Wear White)’de, tecavüze uğrayan iki ilkokul öğrencisi kız ve bu suçun tek tanığı genç bir kız ile erkek egemen toplumun ikiyüzlülüğüne ve kadınların varoluşuna dair güçlü bir hikâye anlatıyor.
İlk gösterimi Venedik Film Festivali’nde yapılan film, pek çok uluslararası festivalde kendine yer buldu.
Yönetmen Vahid Jalilvand’ın Tarihsiz, İmzasız (No Date, No Signature) adlı filmi, Türkiye’de ilk kez Gezici Festival’le izleyicisine ulaşacak. Adli tıp uzmanı Dr. Nariman’ın, otomobiliyle çarpıp yaralanmasına neden olduğu küçük çocuk ölür. Otopside çocuğun vücudunda öldürücü bir besin zehirlenmesi saptansa da, Dr. Nariman bir canlının ölümüne sebep olup olmadığını sorgulamaya başlar.
Venedik Film Festivali’de En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazanan film, uluslararası festivallerde toplam 11 ödül aldı.
Türkiye’deki ilk gösterimi Gezici Festival’de yapılacak olan Filistin’in Oscar adayı Düğün Davetiyesi (Wajib), ismini Filistin’deki bir gelenekten alıyor. Yönetmenliğini Annemarie Jacir’in yaptığı film, geleneğe uygun olarak düğün davetiyelerini elden teslim etmesi gereken bir baba-oğulun kent içerisindeki yolculuklarını anlatırken
Doğu-Batı çatışmasına ve İsrail’de yaşayan Filistinlilerin sorunlarına da değiniyor. Film Locarno Film Festivali’nde dört ödül kazandı.
Usta yönetmen Michael Haneke son filmi Mutlu Son’da (Happy End), Kuzey Fransa’da Calais kentinde büyük bir malikânede yaşayan Laurent ailesi üzerinden “burjuva kültürü”ne alaycı bir bakış atıyor.
Saygınlığını ve bütünlüğünü korumaya çalışan burjuva ailesinin içten içe yaşadığı çürümüşlük, Haneke’nin kamerasına olduğu kadar, evin küçük depresif kızı Eve’in cep telefonununa da takılıyor. Mülteci krizini ve ırkçılığı, Laurent ailesinin ilişkilerine yönelttiği eleştirel bakışın bir parçası haline getiren Haneke, orta sınıfın korunaklı duvarlarını bir kez daha acımasızca yıkıyor.
Türkiye’de ilk gösterimi yapılacak Matthew Heineman’ın son belgeseli Hayaletler Kenti (City of Ghosts), IŞİD terörüne farklı bir perspektiften yaklaşıyor. IŞİD ve Ortadoğu’da yaşanan savaşı anlatan diğer yapımlardan farklı olarak, IŞİD yönetimi altında yaşamanın nasıl bir deneyim olduğunu anlatıyor.
Rakka’da, IŞİD yönetimi altında yaşanan insan hakları ihlallerini takip eden, Rakka Sessizce Katlediliyor (RSK) adlı aktivist grubun, yaşadığı zorlukları ve verdiği mücadeleyi kayıt altına alan film uluslararası festivallerde dokuz ödül aldı.
Chavela kimdir? Sadece bir şarkıcı mıdır? Hakkında söylenenlerin hepsi yaşandı mı? Hepsi basit birer dedikodudan mı ibaret? Amerikalı yönetmenler Catherine Gund ve Daresha Kyi’nin belgeseli Chavela,
93 yaşında dünyaya veda eden Meksikalı ikonik şarkıcı Chavela Vargas’ın daha pek çok soruyu barındıran hayatı üzerine. İki yönetmenin belgeseli sadece “sıradışı” bir karakterin hayat hikâyesini anlatmakla kalmıyor, bu sıradışı insanın portresini bize sunarken toplumsal cinsiyetin akışkan sınırları hakkında düşünmemize de yol açıyor. 60’tan fazla festivali dolaşan belgesel, şimdi de Gezici Festival’de.
Fransız Yeni Dalga sinemasının kadın temsilcisi Agnès Varda, yanına milyonlarca takipçisi olan 34 yaşındaki, Instagram fenomeni JR’ı da alıp mekânların, yüzlerin, anıların, öykülerin izini süren bir yolculuğa çıkarsa ne olur? Ortaya eğlenceli olduğu kadar, enerjik ve deli dolu, hüzünlü bir hikâyeler toplamı çıkar. İkilinin yolculuklarını ve yolculuk sırasında kurdukları beklenmeyen dostluklarını belgeselleştirdikleri Mekânlar ve Yüzler (Faces Places)
an’a ve mekâna sıkışan hikâyeyi özgürlüğüne kavuşturarak seyirciye tadına doyulmaz bir görsel şölen yaşatıyor. Film, Cannes Film Festivali’nde Altın Göz Belgesel Ödülü ile Toronto Film Festivali’nde İzleyici Ödülü de dahil olmak üzere birçok ödül aldı.
Ercan Kesal
Gezici Festival, bu yıl seyircisini, yazar ve sinema oyuncusu Ercan Kesal rehberliğinde, sinema sanatında adalet ve vicdan olgusunun farklı yüzlerini izlemeye çağırıyor. Kesal’a göre, “sinemayla birlikte insanın ilk kez “zamanı” durdurma, yeniden yaratma ve isterse ona geri dönme olanağına” kavuşması sinemaya özel bir güç bahşediyor: Zamanı, insanlığın her gün deneyimlemekten geri duramadığı maddi gerçekliğe bağlaması, kendisi de zamana bağlı olarak var olabilen “vicdan”ımızı fark etmemizi sağlıyor, çünkü “bellek vicdan demektir ve unutmaksa vicdansızlıktır.” Ercan Kesal, Gezici Festival için seçtiği üç filmi, “Sinemanın Gücü ve Sinemada Adalet-Vicdan Olgusu” başlığı altında derledi.
Usta yönetmen Sidney Lumet’nin renkli filmlerin popülerleşmeye başladığı dönemde siyah beyaz çektiği 12 Kızgın Adam, gösterime girdiği yıl gişede pek ilgi görmese de, eleştirmenlerin gözdesiydi. Tamamı bir jüri odasında geçen film, 18 yaşında bir gencin babasını bıçaklamasıyla ilgili davada, jürinin karar alma sürecini anlatır. “Suçlu” kararının idam cezası anlamına geldiğini bilen ve bunun ağırlığını hisseden bir jüri üyesi, hızlıca “suçlu” kararı verip, bir an önce bu işten sıyrılmak isteyen 11 jüri üyesini ikna edebilecek midir?
Bölümün ikinci filmi, Polonyalı usta yönetmen Krzysztof Kieślowski’ye bugünkü ününü ve kült konumunu kazandıran mini TV serisi Dekaloglar’dan, Dekalog 5’in uzun metraja dökülmüş hali olan Öldürme Üzerine Kısa Bir Film. Kieślowski’nin filmi de, Lumet’nin filminde olduğu gibi bizi öldürme eyleminin kendisiyle yüzleştirir. Anlamsız, vahşice işlenmiş bir cinayeti izleyen yargılama süreci ve bir o kadar anlamsız ve vahşice gerçekleştirilen infazın arasında mekik dokuyan film, müvekkilinin idam edilmesinde istemsizce rol oynayan idealist avukat aracılığıyla izleyicisini “öldürme” ve “devlet eliyle öldürme” eylemleri arasındaki farkı düşünmeye iter.
Lumet ve Kieślowski’nin filmleri bizi, “kamusal” insanın adalet-vicdan ikilemleriyle yüzleştirirken, Asghar Farhadi, pek çok festivalden ödülle dönen filmi Satıcı’da, izleyiciyi evlilik, şehir yaşamı ve gündelik hayatta fark edilmeyecek şekilde içselleştirdiğimiz, ufak gibi görünen büyük “adaletsizlik”lerle yüzleştiriyor. Tahran’da yaşayan genç bir çift, oturdukları apartman dairesi hasar görünce yeni bir daireye taşınmak zorunda kalır. Dairenin önceki kiracısıyla ilişkili bir olayın etkileri, tiyatroyla uğraşan bu orta sınıf kentli çifti beklenmedik yerlere itecektir.
Denis Villeneuve
23’üncü Gezici Festival’in bu yılki programında Kanada Büyükelçiliği’nin katkılarıyla Kanadalı usta yönetmen Denis Villeneuve yer alacak. Kitty Aal’ın hazırladığı bu bölümde yakın zamanda ismi pek çok gişe başarısı gösteren yüksek bütçeli filmlerle özdeşleşen Kanadalı yönetmenin “Kaderini Bilseydin, Yine de Yaşar mıydın? başlığıyla iki filmi gösterilecek. En son Blade Runner 2049 (2017) filmiyle gündeme gelen Kanadalı yönetmen, günümüz sinemasının en bilinen yönetmenlerinden. Erken dönem filmlerinden beri, geçmişte yapılan tercihlerin bugüne musallat olan sonuçlarıyla yüzleşen karakterleri içeren filmlerini, “varoluşsal dedektif hikâyeleri” olarak ele almak da mümkündür. Gezici Festival, Kanadalı ustanın bu tip iki filmini festival seyircisiyle buluşturuyor.
İki öğrencinin perspektifinden, Montreal kentinde yaşanan bir katliamı anlattığı Politeknik (Polytechnique, 2009), yönetmenin gerçekleri keskin bir şekilde vermek için siyah-beyaz sinematografinin olanaklarını kullandığı bir dram. 1989 yılında, feminizm düşmanı olduğunu düşünen akıl sağlığı bozuk bir genç adam, mühendislik eğitimi alan kız öğrencileri katletti. Villeneuve’ün filmi, soğukkanlılığını kaybetmeden, olayların gelişimini, kurtulanlar ve olaya tanık olanların üzerinde yarattığı etkinin psikolojik ve felsefi boyutlarını takip ediyor. Film, pek çok ulusal ve uluslararası festivalden 16 ödül toplamıştı.
Villeneuve’ün festival kapsamında gösterilecek diğer filmi İçimdeki Yangın (Incendies, 2010). Senaryosu Wajdi Mouawad’ın oyunundan adapte edilen film, Quebec’li Jeanne ve Simon kardeşlerin Ortadoğu’da ailelerinin gizemli geçmişini araştırmalarının hikâyesi. Anneleri Nawal’ın ölümünden sonra ellerine geçen mektuplarda, her biri daha önce tanışmadığı yakın bir akrabasını bulmakla görevlendirilen iki kardeş, arayışları sırasında kendilerine dair hiç beklemedikleri gerçeklerle, savaşın ve şiddetin saçmalığıyla yüzleşmek ve geçmişleriyle yeniden hesaplaşmak zorunda kalıyorlar. Film, çeşitli ulusal ve uluslararası festivallerden 39 ödül toplamıştı.
İtalyan Sineması
Gezici Festival, İtalyan Usülü Komedi bölümünde bu yıl İtalya’da 31’inci yaşını kutlayan Il Cinema Ritrovato Film Festivali ile işbirliği yapıyor. Il Cinema Ritrovato (Yeniden Keşfedilen Sinema), İtalya’nın en önemli film arşiv ve restorasyon kuruluşlarından olan Bologna Sinemateki (Cineteca di Bologna) tarafından 1986’dan bu yana gerçekleştirilen bir etkinlik. “Sinefiller için eşi bulunmaz bir cennet” olarak tanımlanan Il Cinema Ritrovato Festivali’nde, Bologna’nın Maggiore Meydanı, kurulan devasa beyazperdesiyle yaz boyunca 4000 kişilik bir açık hava sineması haline geliyor.
23’üncü Gezici Festival kapsamında, Il Cinema Ritrovato’nun koordinatörlerinden Guy Borlee’nin katılımıyla sinemaseverler, İtalyan sinemasının tarihine göz atma şansını yakalayacak. Guy Borlee, ellili yılların sonundan yetmişli yılların başına kadar üretilen ve çoğu zaman seks, evlilik, hamilelik, boşanma gibi el yakıcı konuları hicveden “İtalyan Tarzı Komedi”nin üç önemli yönetmeninden, üç filmi bir araya getiren bir seçki hazırladı.
İtalya Büyükelçiliği’nin desteklediği bu bölümün öne çıkan filmi Sollama (Il Sorpasso), Dino Risi’nin en önemli çalışmalarından biri olarak kabul ediliyor. Bir hukuk öğrencisiyle, lafbaz ve serseri bir bekârın Roma’dan Toskana’ya yaptıkları yolculuğun hikâyesini anlatan film, sadece “İtalyan Tarzı Komedi”nin değil, aynı zamanda İtalyan sineması yol filmlerinin erken örneklerinden birini izleme şansını sunuyor izleyiciye. Piatrangeli’ye Nastro d’Argento Ödülü’nü kazandıran Onu İyi Tanırdım (lo La Conoscevo Bene), hikâyenin merkezine bir kadını yerleştirerek, taşradan Roma’ya sinema yıldızı olmak amacıyla gelmiş Adriana’nın (Stefania Sandrelli) Roma’da başından geçen “aşk” ilişkilerini anlatıyor. Bir kadının gözünden, kadın-erkek eşitliği meselesini komedileştiren film, İtalyan sinemasının “küçük” dünyasına ironik bir eleştiri yöneltiyor.
Bölümün son filmi, Bayanlar ve Baylar (Signore & Signori), 1966 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’nü almasına karşın yakın zamana kadar hak ettiği ilgiyi görmemiş bir yapım. Film, küçük bir İtalyan kasabası’nda geçen evlilik, boşanma, aldatma ve seks ekseninde gelişen üç farklı öyküyü filmleştiriyor: Bir adam neden iktidarsız rolü yapar? Bir banka memuruna kasabanın bütün erkekleri neden tavır alır? Erkekler neden peşinden koştukları bir kadından birdenbire uzaklaşırlar? Bu soruların yanıtları “komik” cinsel öyküler içerse de; Germi’nin filmi İtalyan toplumunun baskıcı karakterine yönelik bir politik eleştiriyi de içeriyor.
Sessiz Divalar
Gezici Festival’in sinemanın geçmişini bugünüyle buluşturan özel bölümlerinden biri, her yıl olduğu gibi sessiz filmlerin ilginç dünyasına uzanıyor. Sessiz Divalar: Zamansız ve İsyankâr başlığı altında bu yıl Gezici Festival’de gösterilecek iki sessiz film, Hollanda EYE Film Müzesi sessiz film küratörlerinden Elif Röngen-Kaynakçı’nın katkılarıyla belirlendi.
Gezici Festival’in bu özel bölümünde gösterimi yapılacak ilk film, 1915 yılı İtalyan yapımı Filibus: Göklerin Gizemli Korsanı (Filibus: Mysterious Pirate of the Skies). Mario Roncoroni’nin yönettiği film, yalnızca günümüz sinemasının vazgeçilmezleri haline gelen bilimkurgu ve aksiyon öğelerinin en erken örneklerini içermesiyle değil, aynı zamanda filmin ana karakterinin sıradışı bir kadın olmasıyla da “zamansız”. Christina Ruspoli’nin canlandırdığı Filibus karakteri, geceleri gelişmiş teknolojik hava araçlarıyla ortalığı kasıp kavuran bir hırsızken, gündüzleri toplumun saygıdeğer bir üyesi olan Barones Troixmonde’dur. Peşine düşen deneyimli bir dedektifle giriştiği kedi-fare oyununda, Filibus’un şekilden şekile girmesini, kadından erkeğe dönüşmesini izlerken, sinemanın erken döneminin en sıradışı kadın karakterlerden birini de izlemiş oluruz.
Bu bölümde gösterimi yapılacak ikinci film, Herbert Brenon’un yönettiği ve başrolünde “femme fatale” karakterlerin öncülerinden Pola Negri’nin oynadığı, 1923 yılı A.B.D. yapımı İspanyol Dansçı (The Spanish Dancer). Pola Negri’nin çingene bir dansçıyı canlandırdığı film, daha sonra pek çok versiyonu beyazperdeye aktarılan, 19. yüzyıl Fransız oyun yazarı Adolphe Phillippe Dennery’nin Don César de Bazan isimli romanı üzerine kurulan klasik bir aşk hikayesi: Çingene Dansçı Maritana, yoksullaşmış bir asilzade olan Don César de Bazan’a aşıktır. Don César de Bazan, Kral tarafından tutuklandığında, Maritana kendisini erkek dünyasının entrikalarının ortasında bulacaktır. Özgün kopyası bütün halinde günümüze ulaşmayan filmin restorasyonu, birkaç değişik kopyanın bir araya getirilmesiyle 2012 yılında EYE Film Müzesi tarafından yapıldı. Sessiz filmlerin hâlâ söyleyecek sözü olduğunu kanıtlayan bu iki film, Baba Zula’nın canlı müziği eşliğinde sunulacak.
Guy Ben Ner İsrail Büyükelçiliği’nin katkılarıyla düzenlenecek ve Guy Ben Ner’in 2000-2016 yılları arasında gerçekleştirdiği video çekimlerinden oluşan Aile, Yalanlar ve Videoteyp adlı özel bölümde sanatçının beş videosunun gösterimi yapılacak: Moby Dick (2000), Çalınan Güzellik (Stealing Beauty, 2008), Casuslar (Spies, 2011), Seskuşağı (Soundtrack, 2013) ve Zincirlerinden Kurtulan Sanatçılar (Escape Artist, 2016). Guy Ben Ner’in videoları ilk bakışta oyunbazlık, şen şakraklık ve yüzeysellik hissi verse de, hemen hepsi sinema ve edebiyatın önde gelen eserlerine atıflarla doludur. Sanatçı, çektiği videolarda sıradan “ev yaşantısı” fikri etrafında, çoğu zaman kendini, eşini ve çocuklarını oyuncu olarak kullanarak, rutinin kendisinde yarattığı müphemliği ve kaygıyı, “iş” ve “aile” arasında kurduğu dengeden aldığı hazzı görünür kılar.
Guy Ben Ner’in edebiyat, sinema, politik ve ekonomik tesir, adaptasyon gibi konulara sıklıkla değindiği diğer eserlerinden oluşacak kapsamlı bir sergi de, Melis Golar küratörlüğünde seyirciyle buluşacak. Çağdaş Sanatlar Merkezi Füreya Koral Salonu’nda gerçekleşecek sergiye, Gezici Festival danışmanı Köken Ergun’la Guy Ben Ner arasında gerçekleştirilecek bir ‘sanatçı konuşması’ da eşlik edecek.
Ayrıntılı Bilgi İçin: