Bu ayın oyunlarından ilk sırada, 2017 Afife Tiyatro Ödüllerinde Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü ile taçlandırılan, yönetmen-yazar Murat Mahmut Yazıcıoğlu’nun kaleme aldığı ve yönettiği, Toy sahnesinde izlediğim, “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” var. Oyun 3 farklı kadının, 3 farklı zaman diliminde hikayelerini bir evin sanki salonundaymışsınız gibi anlatıyor. Herkesin kendinden bir parça bulduğu hikaye, yalnız kadınların değil İstanbul’un da hikayesine tanıklık etmenize olanak tanıyor. Anneanne, anne ve torun üçgeninde aslında hayaller – kimi zaman kurulmaya bile cesaret edilememiş- ve gerçekler birbiri ile boğazın dalgaları gibi; bir o üstte, bir öbürü, seyirciye vurmaya devam ediyor. Yapılan tasvirler, romantik dönem Türk edebiyatı misali, etkileri çok kuvvetli. Her bir oyuncu bana göre çok iyi iş çıkarmış, yoksa nasıl açıklanabilir ki tekdüze kıyafetle, 3 sandalyede, nereden baksanız 50 yılı aşkın hayat öykülerini dinlerken seyircinin bu kadar keyif almasına şahit olmak. Dekor olarak bize Murat Mahmut Yazıcıoğlu’nun kendi çizimi olan – aynı zamanda güzel sanatlar çıkışlı bir sanatçı kendisi- perde ve İstanbul’un o kaotik güzelliği eşlik ediyor. Daha önceki oyunlarını bilenler adına, müzik yine insanı yakalayan oluyor ve bu oyunda eski türk pop şarkıları bize eşlik ediyor, böylece daha bir rahat çıkıyorsunuz yolculuğa. Eğer ki zamanında, etkisi hiçbir zaman geçmeyen iki Hollywood şaheseri, Saatler (The Hours) ve Kızarmış Yeşil Domatesler filmlerinden keyif aldıysanız, kesinlikle “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin”’i izlemeniz lazım.
Sıra geldi ikinci oyuna. Kendileri sağ olsunlar kelimenin tam anlamıyla “duyguların bitap düşmesine” sebep oluyor. Çağ Çalışkur’un yönettiği adaptasyon oyun olan “Yen” ‘de aslında o hep duyduğumuz, düşük sınıf İngiliz ailesine tanıklık ediyoruz. Temel hikayeyi 2 erkek kardeş üstlense de, nevrotik anneleri, hayatlarına bir anda yoktan giren naif karşı komşuları da paylaşıyor. Aslında, İngiliz öykülerini bilmeyenler için çok sert bir oyun olarak algılanabilir Yen. Ama yaşanılan tüm o acılar ve o acının yanında yıkılmaya mahkum kumdan kale mutluluklar, belki de oyunu var eden her şey. Afife ödüllerinde birçok dalda ödüle aday olan oyunda, açık ve net söyleyebilirim ki Berker Güven hayatının rolünü üstlenmiş. Öyle ki yılın en başarılı genç kuşak sanatçısına aday olmasını haksızlık olarak değerlendirerek, En iyi erkek oyuncu ödülüne aday gösterilmeliydi ve ödülü almalıydı diye etrafta söylenip duruyorum. Tek perde 140 dk oyunda, tempoyu her daim yukarıda tutmak, gerçekten büyük başarı. Bununla kalmayıp, oynadıkları kardeş karakterlerle – Bobby ve Hench-, yıllar evvel HBO kanalını bir anda dünya devi haline getiren The Oz adlı dizideki İrlandalı O’Reily kardeşleri anılardan tekrar gün yüzüne çıkartmışlar. Kullanılan müziklerle ise belli bir süre sonra oyundan çıkıp, yönetmen koltuğunda bir film izliyormuş hissi yer buluyor izleyicide. Craft Tiyatro’da yer alan Yen, oyun sonrası adeta hayat, sen ne menem bir şeysin dedirtecek tarzdan.
Tiyatro kısmını kapamadan evvel güzel bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. İKSV’nin 2002’den beri iki yılda bir düzenlemeye başladığı Tiyatro Festivali ve bu sene de dahil olmak üzere, bundan sonra artık her yıl seyirciye birbirinden güzel oyunlar sunacak. 13-26 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek ve uluslararası, ulusal birçok projenin yer alacağı Tiyatro Festivalini açıkçası sabırsızlıkla bekliyorum.
M. Deniz TÜRKOĞLU
mdturkoglu