Musa Köksal
1966’da Karadeniz Ereğli / Zonguldak’ta doğdu. 1991’de H.Ü. G.S.F. Resim Bölümü’nden mezun oldu. 1993-2001 yılları arasında Hatay Mustafa kemal Üniversitesi’nde görev yaptı. 2006’da H.Ü. G.S.F.’nde “Boşluk ve Alegorik Anlatım” isimli Sanatta Yeterlilik Eseri Raporu’nu tamamladı. 2007 yılında Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Bodrum G.S.F. Resim Bölümü’nde çalışmaya başladı. 2014’de Doçentliğini aldı. Aynı Fakültede Resim Bölüm Başkanı olarak görevini sürdürmektedir. Ulusal yarışmalarda 4, Uluslararası yarışmalarda 1 ödülü bulunmaktadır. 12 Kişisel sergi açmıştır. Ulusal ve Uluslararası sanat etkinliklerinde çok sayıda eserleri sergilenmeye değer bulunmuştur. Halen çalışmalarını Bodrum’daki atölyesinde sürdürmektedir.
Karadeniz Ereğli’den Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’ne girme fikri nasıl oluştu?
Klasik olacak ama kendimi bildim bileli resim yaparım. Çevremdeki insanların ve ailemin bu konuda beni desteklemesi ve motive etmeleri sürekliliğimin artmasına fazlaca faydalı oldu diyebilirim. Bütün hocalarım da hem fikir idi. Liseden mezun olduktan sonra tek hayalim olan ve aynı zamanda baba mesleği olan denizcilikti. Dünyayı gemi ile gezmekti. Şimdi düşündüğümde ise, babamın bizlere sürekli anlattığı anılarını içselleştirmem ve bu hayali gerçekleştirme düşüncesinden başka bir şey değildi. O dönemlerde maket gemiler, gemi resimleri gibi denize dair her şey benim için çalışılması gereken şeylerdi. Babamın Güzel Sanatlara girmemdeki rolü büyüktür. Bu büyük desteğin sayesinde Hacettepe Resim Bölümünü derece ile kazandım. Üniversite olarak doğru bir yeri tercih ettiğimi kısa zamanda anladım. Bu heyecanla uzun bir sanat maratonuna da başlamış oldum. İyi bir sanat eğitiminin ne denli önemli olduğunu geçen eğitim sürecimde çok iyi anlamış oldum. Bu arada Prof. Turan Erol, Prof. Kaya Özsezgin, Prof. Zahit Büyükişliyen, Prof. Zafer Gençaydın, Prof. Hasan Pekmezci ve Prof. Veysel Günay gibi sanat alanında değerli teorisyen ve uygulamacıların süzgecinden geçmek benim için büyük bir şanstı. Emeklerini asla unutamam. Bu eğitim sürecinde tanık olduğum tüm bilgileri şu anda bir sanat eğitmeni olarak öğrencilerime aktarmada önemli bir referans olarak görüyorum. Öğrenciliğim zamanında edindiğim en büyük tecrübe ise; hiçbir mazerete sığınmadan sürekli araştırmak, çalışmak ve ortaya özgün bir şeyler koyabilmek.
Resimlerinizdeki sürreal ögelerin başında uzay ve boşluk kavramı yer alıyor. Bu temellendirmeyi açar mısınız?
Çocukluk dönemlerimden itibaren devamlı deniz ve gökyüzü arasında hayaller kurardım. Gecenin karanlığında teknede sırt üstü yatıp, yıldızların denize yansımaları sayesinde kendimi sanki bir boşlukta zannederdim. Bu boşlukta kendime ait dünyalar yaratıyordum ve hala da oluşturuyorum. Çocukluk ve gençlik dönemlerimin bu izlenimleri, resimlerimin temel unsurlarıdır. Düşsel ve sürreal hikaye gibi görülen bu değerleri, resimlerimde dünyayı ve insanlığı sorgulayan birer metafor haline getirdim. Kozmos ’un değişmez kuramı olan entropinin bir kavram karşılığı olarak da değerlendirile bilinir. Yani karmaşaya bir düzen, ya da düzene bir karmaşa karşıtlığı içerisinde yeni bir düzen oluşturma. Belli dönemleri kapsayan çalışmalarımda geometrik biçimlerle de ortaya çıkmaktadır. Özellikle bazı formlar, bir seri çalışmada takıntılı formlar olarak varlığını devam ettirmektedirler. Bunlar; imgesel değerler taşıyan formlar olarak kompozisyonlarımda taşıyıcı rol üstlenmektedir. Çalışmalarımda; yaşamın ve insanın özünü sorgulayan karşıtlıkları bir arada kullanarak, organik ve geometrik yapısallık içerisinde yeni bir düzen yaratıyorum. Bu düşünceleri sanatsal platformda dile getirirken tuval resminin yanı sıra baskı resim tekniklerinin verdiği zengin olanakları da kullanıyorum. Aynı zamanda enstalasyon ve Land-art (arazi sanatı) gibi kavramsal uygulamalarımda da yoğun bir biçimde ele alıyorum.
Son dönem çalışmalarınızda gelişen teknoloji ile birlikte mekanikleşen bir dünyayı mı sorguluyorsunuz?
Kesinlikle! İnsanın gelişen teknoloji karşısında mekanikleşmeye kendisini teslim etmesi sonucunda kendi insani değerlerini yitirerek içinden çıkılması zor bir kaos yaratmaktadır. Bu durumun bende yarattığı tepkimeleri, kendi oluşturduğum plastik değerler ile sorguluyorum.
Yoğun olarak tuval resmi çalışmanıza rağmen son dönemlerde neden baskı resim sanatçısı olarak anılıyorsunuz?
Baskı resim olarak genellikle metal gravür çalışıyorum. (Ağırlıklı olarak son on yıldır) Bunun nedenini şöyle açıklayabilirim; metal gravür tekniğinin uygulama süreçleri çok deneysel araştırmalara olanak sağlamaktadır. Adeta bir simyacı gibi, bir değere ulaşmak için plaka üzerinde yaptığım deneysel oluşumları büyük bir keyif ve heyecan ile çalışıyor olmak, beni bu alanda yoğunlaştırdı. Dolayısıyla sanki tuval resminden biraz uzaklaşmış gibi göründüm sanırım. Ayrıca uluslararası önemli etkinliklere genelde daha çok baskı resimlerle katıldığım için onlar daha çok dikkat çekti galiba.
Son on yıldır Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde Bölüm Başkanlığı yapıyorsunuz. Bodrum’da sanat?
Son yıllarda Bodrum’da sanat galerisi sayısındaki artış dikkat çekmektedir. Bunların çoğunda turizm sezonunun açılması ile birlikte nitelikli sergiler de artmaktadır. Ünlü sanatçıların da son yıllarda Bodrum’a gelip sergi açmaları Bodrum’u sadece bir turizm cenneti değil, aynı zamanda kültür ve sanat alanında da dikkat çeken bir yer haline getirmiştir. Bu anlamda galerilerin daha profesyonel oluşumlarla Bodrum’un adına yakışır bir vitrin oluşturmaları şarttır. Ayrıca galericilerin sanat eksperleri ile çalışarak sanat alıcılarını bilinçlendirme yollarını bulmalarını diliyorum. Bu sayede hem galeriler hem de nitelikli sanatçılar varlıklarını sürdürebilirler.
Şule ÖZBAHAR
sule@suleozbahar.com