19 Ekim’de açılan sergi 9 Kasım’a dek izlenebilir. Galeri Diani, Beyoğlu Bostanbaşı Caddesi 3-D’de..
Röportaj: Aslı Kutlucan Kaptan
Plastik sanatlarda özgün bir isimsiniz. Resim dilinizde oluşturduğunuz halatlar ise neredeyse isminiz ile eş değer olarak anılıyor. Pekala siz kendinizi ve halat sembolünü nasıl tanımlıyorsunuz?
– Yaşamda da her anın, duygunun, sanatçının sezgisiyle görme biçimiyle halatın ritmik kıvrımlarıyla yaşamın ritmi arasındaki ilişkiye göndermelerdir. Halatın ritmik kıvrımları üzerine düşen renk, ışık, açık koyu değerlerin bize ait olanın yansımalarıdır.
Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik, ekolojik kişisel yaşamın her boyutunun halatın nesnel yapısı üzerinden plastik, estetik değerlerini en üst düzeyde sanat yapıtına dönüştürmeye sanat anlayışımla ifade etmeye çalışıyorum.
Halatın kendi ritmi, yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kosmos plastik bir dile dönüşürken sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor. Sanat yolculuğumda halat belli bir zaman sonunda nesnel tanımından sıyrılarak kendi sözünü kurmaya başladı.
İnsanın estetik değerler ile yoğrulması, kaygılarını daha farklı dile getirmesi, dünyayı algılayışına belli özellikler getirmesi için sanatın gücü gözardı edilemez. Size göre sanatı bu kadar önemli bir yere konumlandıran nedir?
– Her mucizevi olgunun başkahramanı olan insan tabi ki… İnsanı farklı kılanda yarattığı ifade gücü olarak sanattır.
Sanat da dünya ile değişmekte, yeni formlar, yeni anlatım yollarıyla farklı şekilde gündeme gelmekte. Günümüz sanatı hakkında ne düşünüyorsunuz? En belirgin tanımı sizce ne?
– Son yıllarda özellikle çağdaş sanat etkinliklerinin sayısının artmasının ve Contemporary İstanbul gibi çağdaş sanat fuarlarının artmasının, ülkemizde toplum ile bugünün sanatının karşı karşıya gelmesinde ve toplumun bugünün sanatına yönelik ilgisinin gelişmesinde çok önemli bir rol oynadığını söyleyebilirim. Ayrıca fuarların sanat piyasası üzerinde canlandırıcı önemli etkiler yarattığı tartışılmaz bir gerçektir. Koleksiyoner bilincinin gelişmesi, özel müzelerin sayısının artması ve dünya sanat tarihi içerisinde “usta” olarak kabul edilebilecek sanatçıların yapıtlarını sergilemeleri de dikkate değer başka bir konu. Sanat piyasasının gerçekleşen bu etkinlikler sonucu canlanması, galerilerin çizgilerinin şekillenmesi adına da oldukça etkili oldu. Son beş yıl içerisinde bu anlamda yeni birçok galeri açıldı. Doğal olarak bu sürece uyum sağlayamayan, sürecin gerisinde kalan galerilerde kapandı veya işlevlerini yitirdiler.
Dünya ve Türk resim sanatında etkilendiğiniz, örnek aldığınız sanatçılar var mı?
– Türk resim sanatının en önemli isimlerinden olan Burhan Doğançay ve özellikle desen çalışmaları ile Mehmet Güleryüz. Dünyadan ise; Picasso, Lucian Freud, Frida Kahlo.
Ahmet Yeşil’i diğer sanatçılardan farklı kılan özellik (ler) nedir?
– İlk sorunuzda da söylediğim gibi sanatımı ayıran en sert ve belirgin özelliği, resimlerimin özgün kimliğini oluşturan ip ve halat.
Herşeyin çok çabuk üretilip, tüketildiği günümüzde, sanat dünyasında belli bir yere gelebilmek, varolmak büyük bir mücadelenin sonucu. Okuyucularımız için bu yolculukta yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?
– Yaşamım boyunca çalıştım araştırdım, okudum, inceledim, sorguladım ve her seferinde kendimle yüzleştim. Benim yaşamımda umutsuzluğa düşmek, vazgeçmek diye bir düşünce hiçbir zaman olmadı. Her zaman en olumsuz şartlarda bile üretmeye çalıştım. Hem kendimle hem de benim dışımdaki tüm engellerle, olumsuzluklarla mücadele ettim. Kendi sanat dünyamı düşünce ve üretme alanımı inşa ettim diyebilirim. Hala da üstüne koya koya geliştirmeye çalışırım. Dünyada, ülkemde, çevremde toplumda ne oluyor neler var siyasal, ekonomik, magazinsel, sosyal, politik olan biteni yakından takip ederim bu benim sanatıma da bir nevi malzeme üretir. Türkiye’deki ve dünyadaki sanatın her disiplinini takip ederim, araştırırım. Yurtdışındaki sergi etkinliklerimde müze ve sanat mekanlarını öncelikli gezeceğim göreceğim yerler olarak programlarım. Günlük uykum iki üç saati geçmez.
Son zamanlarda yaptığınız çalışmalarınızda belirgin bir minimalleşme söz konusu, yaşantınızda da aynı şeyin söz konusu olduğunu söyleyebilir miyiz? Yaşantınız ve yaptığınız çalışmalar arasında organik bir bağ var mı?
– Benim sanat yaşamımda dört ana dönem vardır. İlk dönemimi geçiş dönemi olarak adlandırıyorum. Bu dönemdeki çalışmalar; izlenimci, peyzaj natürmorttan oluşuyor. İkinci dönem ise, sosyal, toplumsal içerikli figürler. Üçüncü dönemde daha çok bu topraklarda yaşamış olan uygarlıkların bize bırakmış olduğu kültürel miras üzerinden, geçmişle bugünü buluşturan, bir zamana ve mekana ait değil yapıtın yaşam sürecine sanat objesi olarak kendi içinde semantik diline gereksinim duyduyu çalışmalar.
Son dönem işlerim ise halat ve ipler… Aslında bu iki sembolde, her dönemin içinde az veya çok görülüyordu. Sonrasında sanat anlayışımın başat unsurları olmaya başladılar. Bu dönemde, kendi içinde dokuz dönemi oluşturdu. Son çalışmalarım, minimalist bir anlayışla az şeyle çok şeyi ifade ederek devam ediyor. Bir alt metin olarak şöyle söyleyebilirim. resmimde biçim ve renk yordamıyla kotarılan mekan, titizlikle kurduğum bir evren tasarımı olarak karşınıza çıkar. Tanıdığınız ve/fakat yabancısı olduğumuz her türden uzamsal kavrayışın birbiri içinde eridiği bir mekan kurgusudur bu. İp dokusunun biçimlendirdiği uzam, rengin ve ritmin yardımıyla neredeyse resmin bütün aurasını belirler. Komple bir devinimi izleyiciye sunan bu yapı, ortaya konan yapıtı bütüncül bir organizmaya dönüştürür. Öyle ki, birbirine tutunarak kütleleşen halat yığınının içinden tek bir ilmik çekilip alınacak olsa, bütün resim çöküverecek gibi durur. Aynı duyarlıkla inşa edilmiş olan kompozisyon, yapıt üzerinde gezinecek olan bakışa rehberlik edecek planlara ayrılmıştır. Açık koyu renk değerlerinin yardımıyla organize edilen bu planlar, ağır ya da kıvrak hareketlerin birbirine eklenmesi suretiyle izleyiciyi taşınan imgeyle buluşturur. Kimi zaman renk, kimi zaman biçim aracılığıyla yüzeye taşınan imge burada resmin kendisiyle bütünleşerek töze dönüşür. Böylelikle yapıt artık yüklendiği özneyi imlemez, çünkü imgenin kendisi olur.
Yaşamınız boyunca yapmış olduğunuz sanat çalışmalarını tek bir başlık altında toplasanız bu ne olurdu?
– Celal Soycan’ın yazdığı son çıkan kitabımın ismi olan; “Yaşama Görsel Dokunuşlar.”, “Tuvalde Oda Müziği”.
Uzun yıllardır Mersin’de yaşıyorsunuz. Yaşadığınız şehirle, çalışmalarınızın arasında bir bağ kurabilir miyiz? Mersin sizi nasıl etkiliyor?
– Bunun olumlu ve olumsuz yönlerini birlikte yaşıyorum. Olumlu yönü, kendi bağımsız çizginizi kurmakta, resim dışı anlamsız etkilerden uzak kalıyorsunuz. Olumsuzluk sayılabilecek şeylerin başında, irdeleyip tartışabileceğimiz çok az kişinin dışında, bir izler çevrenin yokluğu geliyor.
Üreten bir sanatçı için nerede olduğu değil ne yaptığı önemli. Mersin, sanat ve kültürel anlamda çok iyi bir entellektüel potansiyeli olan bir kent, elbette bu kent bir çok açıdan beslemiştir sanar yaşamımı… Dediğim gibi müdahaleci tavrımın esas hedefi; yaşam. Varlığın yaşam karşısında direncini vurgulayan güçlü tavır. İçimdeki çocukla ilişkim hiç bitmedi. Yaşamda bazı acılara hazırlıksız yakalandım. Ama, bilemiyorum işte, resmi bir zaman ve mekân algısı halinde her şeyin karşısına koydum.
Geleceğin neler getireceğini ben de merak ediyorum. İplerle, halatlarla tehlikeli dalışlar hep sürecek. Beni bekleyen yığınla dosyamın söylediği tek bir şey var: beden yenilmediği sürece hep öteye, yeniye ve yeni sorulara, sorunlara…
SESLER VE İZLER (Ahmet Yeşil)
”Yaratmanın yaşama karşı başkaldırı olduğu inancıyla, yaşanılan gerçekten kendi gerçeğimi yaratarak çoğalmaya çalışıyorum, sonsuzluğun içinde bilinmeyen boşluklara yaşam izlerimi bırakarak… Yaratma, cesaret gerektiren bir eylemdir. Rollo May’ e göre yaratı ediminin olabilmesi için yoğun bir karşılaşma anı (encounter) yaşanması gerekir. Yaşama dair soruları sanatçının encounterlarıdır. Karşılaşma anından sonra yaratı sürecine giren sanatçı sorularının yanıtını kendi dili ile-şiirsel,işitselplastik,dramatik-ortaya koyar.Sanatçının kendi dili ile ortaya koyduğu imgelem her bakanın gözünde yeniden yaratılarak çoğalmaktadır. Yaratıda ortaya konan “söz”ün bıraktığı her iz izleyiciyle birlikte çoğalarak yaşamda varolmanın göstergesi olmaktadır.
Malzemenin imkânlarıyla sürdürülen, gerilim, sanatçının verimini doğrudan etkiler. Gerilim yerini uzlaşmaya bıraktıkça, sanatçının diliyle hayat arasındaki sürtüşme ortadan kalkar, söz barışın işgaline uğrar, söz tükenir, kalan izler bizi her çağda sonsuz devinim içinde sesin izlerini takip etmemizin rehberi olarak yaşamın katmanları arasındaki halkaları oluşturur.
Sanatçı da izleyiciyle aynı ölçü de yeni yollara yöneliyor. Sanat eserini kurcalamak risk almaktır. Sanatçının çalışma süreci bittiğinde, ortaya çıkan ses tüm duyu ve birikimlerinin sanatçıya da hiç beklemediği sorular sorar. Bir uçurum kenarın da duruşun bilince etkisidir. Bilincin yaratığı ses dalgalarının geride bıraktığı dilin izleri de gerçekte onunla beraber izleyiciyi de sürükler bu serüvenin içine. Bu izler yaratının ses dalgalarının zaman, zaman duyamadığımız sormaya başladığımız anda duyduğumuz gerçekte eserin bize seslenişi kurduğumuz iletişimle bizi etkileyen imgelerdir izler dediğimiz gerçek bu imge duyumsaması izleyicinin kendi hakikati üzerinden duyumsadığı imlerdir…”