Söyleşi: Şebnem Sunar
Veli Sapaz 1942 Çorum- Sungurlu-Gökçam’da doğdu. Çorum İlk Öğretmen Okulu, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim bölümünü bitirdi. Çorum İlkõğretmen Okulu’nda ve Pendik Lisesi’nde Resim Öğretmenliği yaptı. İstanbul Atatürk Eğitim Enstitūsū Resim bölümüne öğretim görevlisi olarak atandı. Eğitim Enstitüsü’nün Fakülteye dönüştürülmesinden sonra lisansını tamamladı ve sanatta yeterliliğini aldı. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nde doçent olarak çalıştı.1998 yılında emekliye ayrıldı. Tekel yarışmasında ödül aldı. İsveç, Almanya, Amerika, İngiltere, Çin, Hollanda, Fransa, Avusturya, yurt içinde ve yurt dışında çeşitli özel koleksiyonlarda eserleri mevcutdur.Sanatçı, 53 kişisel sergi açtı. 300’’ün üzerinde grup ve karma sergiye katıldı.13 kez sanat çalıştayına katıldı. Halen çalışmalarını, İstanbul-Maltepe’deki atölyesinde sürdürmektedir.
Bu ayki söyleşimizde, soyut figüratif resimleriyle tanınan ressam Veli Sapaz ile İstanbul Maltepe’deki atölyesinde çok renkli resimleri ve hayatı ile ilgili konuştuk.
Sizi sanat ve eğitimci kimliğiniz ile tanıyoruz. Sanata olan ilginizi ilk ne zaman fark ettiniz?
Çorum, Sungurlu Gökçam köyünde doğdum. O zamanlar köyümde okul yoktu. Dayım Köy Enstitüsünden mezun olunca ona hangi köyde öğretmenlik yapmak istediğini sormuşlar. O zamanlar öğretmenlere böyle bir hak tanıyorlardı. O da: “Köyümde öğretmenlik yapmak istiyorum,” demiş. 1946 yılında köyümüze okul yapıldı. Eğer dayım farklı bir yerde öğretmenlik yapmak isteseydi ben okuyamayacaktım. Çünkü babam okumamın yerine tarlada çalışmamı istiyordu. Zor da olsa annemin babamı ikna edişi ile ortaokula kaydoldum.
O zaman dayınız ve anneniz sizi desteklemiş ne güzel!
Evet!.. başarılı bir eğitim hayatım oldu. Bütün derslerim çok iyiydi. Müzik alanında da Resim alanında da yeteneğim vardı. Benim istediğim resim alanında gelişmekti, öyle de oldu. Şimdi ise, ben üçüncü kuşak ressamıyım. Bu iş hocalarımın hocaları ile başladı, devam ediyor. Sanatçı kimliğimin yanında bir de eğitimci kimliğim var. İkisini birlikte götürmeye çalıştım. Bu iki kimliği birlikte götürmek zor. Çorum Öğretmen Okulu’nda öğretmen olarak çalışırken, alanımla ilgili gönüllü olarak ders bitimlerinden sonra sanat dersleri verdim. Bunun sonucunda 15 öğrencim Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü kazandı.
Peki Çorum’da sizin dönemizde ortaya çıkan sanatçılar kimlerdi?
Çorum’ da benim dönemimde ortaya çıkan sanatçılar; ben ve Komet yani Gürkan Coşkun’du. Çorum Belediyesinin 2009 yılında Çorum’da düzenlediği Uluslararası Resim Çalıştayı’na katıldım. Çorum Belediyesinin gerçekleştirdiği, Türkiye’de bir ilk olan Güzel Sanatlar Müzesinin kurulmasına yardımcı oldum.
Üslubunuzdan bize sõz edebilir misiniz?
Yarı soyut, yarı figüratif çok renklidir üslubum. Benim resimlerim sevda türküleri gibidir. Bazen bozlak, bazen uzun hava, bazen halay olur. Buram buram Anadolu kokar. Trakya Karşılaması, Karadeniz Horonu, Ege Zeybeği, Erzurum Barı, Artvin Atabarı, Elazığ Çayda Çırası, Çorum İğdeli Gelin, Yozgat Bozlağı, Silifke’nin Yoğurdu, Ankara Fidaydası… Resimlerim, sevda kokar, kilim olur, halı olur, cicim olur nakış nakış ortaya çıkar. Yar yare küser, Gelin ağlatan, Koç boynuzu olur. Bazen karamsar, bazen hüzünlü, bazen rahatlatıcı ama hep umut ışığı olur. Bir çekirdek veririm, bazen dört bostan olur. Bazen kara toprak ama hep umut olur. Abartı yoktur, izlenimler, yorumlar vardır. Bazen renk cūmbüşū vardır, bazen sadeleşir kuşlarla sevda olur.
Bir söyleşinizde ‘’Eğitim ilköğretimde başlar, öğrenci sanatçı olmak zorunda değil, sanatçıdan anlayan Türk gençleri yetiştirilmeli diyorsunuz. Bu sözünüzün doğrultusunda ‘’Sanatçı edinimlerinin artırılması ve nitelikli öğrenmenin gelişmesi için gerekli olan prensipler nelerdir?
Sanatçı eğitiminin yanı sıra, eğitimin her dalı ve basamağı her insan için gereklidir. Kalkınmış ülkelere baktığımız zaman kalkınma nedenleri eğitimdir. İngiltere’de, Japonya’da herkes ilkokul öğretmeni olamaz. Öğretmen olabilmek için çok sayıda kişi başvurur, ancak içlerinden çok az kişi öğretmen olur. Fakat en çok maaş ve olanağa sahip olanlar da onlardır. Sanat eğitimcisi olarak İlkokul, Ortaokul, Lise ve Üniversite de 35 yıl her kademede öğretmenlik yaptım. Bir ülkenin kalkınması temelden yani ilkokul eğitiminden başlar. Çocuk yoğrulmamış bir hamurdur ve eğitim ve öğretim hayatına ilkokulda başlar. Bu hamura şekil veriyorsun, bu şekil her kademede gelişiyor, geliştiriliyor. Bu gelişim İlkokul, Ortaokul, Lise ve Üniversitede hayat boyu devam ediyor.
Bir örnek verecek olursak?
Son olarak görev yaptığım Atatürk Eğitim Enstitüsünün, Marmara Üniversite Atatürk Eğitim Fakültesine dönüştürülmesi sonrasında Fakültenin diğer tüm bölümlerine de Güzel Sanatlar dersi kondu. Bu bölümlerde de derse girmeye başladım. Atölyem, yirmi kişi Fransızca bölümünde okuyan öğrencilerden, yirmi kişi de Almanca bölümünde okuyan öğrencilerden oluşuyordu. Almanca bölümündeki öğrenciler hiç devamsızlık yapmıyordu. Fransızca bölümündeki öğrenciler devamsızlık çok yapıyordu. Almanca bölümündeki öğrencilerime bir gün şöyle dedim.” Gençler sizi izliyorum, zamanında geliyor, zamanında gidiyorsunuz. Her şeyi ciddiye alıyorsunuz, dikkatli dinliyorsunuz, çalışıyorsunuz, bu sırrı çözemedim”. Bana şöyle yanıt verdiler “Hocam biz Almanya’ dan dönen işçi çocuklarıyız. İlkokul ve ortaokul eğitimimizi Almanya’da aldık.” dediler. Bana bir resim portfolyo dosyası gösterdiler, benim üniversitede verdiğim bilgileri ortaokulda almışlardı. İşte şimdi eğitimin önemine geldik. Herkes ilkokul öğretmeni olmamalı ve demek ki bir ülkenin kalkınması için eğitime önem vermek gerekiyor.
Köy Enstitüleri devam etseydi, biz bunları konuşmayacaktık. 1974 yılında Millî Eğitim Bakanlığınca, Almanya’daki eğitim sistemine benzer bir eğitim modeli düşünüldü. Bu modelde öğrenciler yeteneklerine göre liselere yerleştirilecekti. Ancak düşünce aşaması bile kamuoyunca benimsenmedi ve onay görmedi, dolayısıyla bu modelin uygulamaya geçişi sonuçsuz kaldı. Şimdilerde ise üniversite öncesi sanat ders saatleri azaltılıyor ve seçmeli hale dönüştürülüyor. Bu konuda karamsar olmaya başladım. Üzülüyorum, gelişmiş ülkelere bakın hangi ülkede sanat ön planda ise o ülkenin ekonomik sosyal vb. gelişmişliği ileri seviyededir. Sanat eğitimi için, Devlet Güzel Sanatlar Liseleri, Fakülteleri önceden daha sınırlıydı, hiç yoktu. Şimdi çoğaldı, daha çok olmalı, daha çok öğrenci alınmalı ülkenin gelişimi için bu gerekli.
Genç sanatçılar kendini nasıl ifade edebilir?
Resim nasıl yapılır, geçmiş yıllarda televizyonlarda bu konu bazı ressamlar tarafından anlatıldı. Resimde ağaç böyle boyanır, dağlar şöyle boyanır ve bunun gibi teknik bilgiler verildi. Bu olay sanat eğitimine aykırıdır. Sanatçı kendi üslubuna göre resim yapar. Gençler atölye derslerinde şuna dikkat etmeliler: Bazı hocalar öğrencileri kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. Bu durumu çok yanlış buluyorum. Öğrenciye yol gösterebilirsiniz, her öğrenci aynı resmi yapamaz. Kendi içinden geldiği gibi, kendi nasıl düşünürse, kendi üslubunu bulup öyle çalışmalı. Sanat yeni bir şey ortaya koymaktır. Sanatçıların kendilerini ifade etmeleri için çok çalışmaları gerekir. Çalışmalarında attığı fırça yerini bulacak, bu da nereden geçiyor çok çalışmaktan. Ben bu çalışma şekline, “Sanatçı paleti kurutmamalı” diyorum. Sanatçı yaratıcıdır, bu yaratıcılığı hayata geçiren kişidir. Sanatçılar bunları yaparken eleştiriye açık olmalıdır. Sanatçı tepki veren duyarlı insandır. Çağının önünde gider. Ürettikleri ile öncülük görevini üstlenmektedir. Sanatçı üretirken özgürdür. Özgür olmayan sanatçı özgün olamaz !..
Tabii, katılıyorum, her sanatçı doğasında var olan ruhuyla adeta bir sanat eseridir. Peki, Türk ve Dünya Resim Sanatı hakkında görüşlerinizi öğrenebilir miyim?
Türk ve Dünya sanatını karşılaştırırsak diğer gelişmelerde olduğu gibi çok gerilerdeyiz. Türkiye’de kültür ve sanatın gelişimi, çağdaş, laik, Atatürk ilkelerine bağlı eğitimden geçer. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.” sözleri ile Cumhuriyetin kuruluşu beraber Türk sanatı daha da gelişmiştir. Anadolu’nun dört bir yanına ressamlar resim yapmak çeşitli illere gönderilmiştir. Halka resim sevdirilmiştir. Şu anda ise Dünya ve Avrupa sanatının gerisindeyiz, aramızda 100 yıl var. Diğer gelişmelerde olduğu gibi bizde altyapı yok. Yeni Güzel Sanatlar Liseleri açılmalı bu liselere daha çok öğrenci alınmalı sanat liselerinin sayısı yeterli değil.
Veli Sapaz son dönemlerde neler yapıyor? Yakın zamanda yapmak istedikleri nelerdir?
Veli Sapaz resim yapmaya devam ediyor. Paletini kurutmuyor. Karma grup sergilerine katılıyor, kişisel sergi açmaya devam ediyor… Elim fırça tuttuğu güne kadar resim yapmaya devam edeceğim.
Son olarak söylemek istedikleriniz?
Sanat yolculuğumda hep yanımda olan aileme, eşime teşekkür ediyorum.
Paletiniz kurumadan sağlıklı, başarılı, mutlu, ilham dolu yıllar sizinle olsun sayın Veli Sapaz. Teşekkürler!..
Teşekkür ederim.
Şebnem Sunar
sebnemsunar19@gmail.com
Kültür Sanat Haritası Dergisi