Kemal Nuraydın, uluslararası bir fotoğrafçı. Profesyonel kariyeri 1993 yılında Atlas Dergisi’nde başladı, National Geographic, Cosmopolitan, Gezi-Traveler ve Atlas Tatil Dergileri’nde editör ve fotoğrafçı olarak devam etti. Uluslararası pek çok dergi ve gazete için fotoğraf çekti ve bu fotoğrafları dünyanın dört bir yanında aralarında National Geographic, Geo, Die Zeit ve Readers’ Digest’in de aralarında bulunduğu çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. ABD, Fransa, Yunanistan, İspanya ve Türkiye’de kişisel ve karma sergilere katıldı.
Nuraydın, yeni projesi İstanbulphotoworkshops.com’la fotoğraf kariyerine devam ediyor.
Türkiye’deki fotoğraf sanatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de fotoğraf artık eski değerini yitiriyor ama bu dünya’da da böyle. İnsanların fotoğrafa bakışı değişti bunun yanı sıra kitleyi etkileyen fotoğraflar değişti. Çok iyi fotoğraf çekenlerin her zaman bir değeri olacaktır fakat bu değere karşılık hayatlarını sürdürebilme imkanları eskisi gibi olmayacaktır.
Bir sergi açtığınızda ABD’de, İngiltere’de, Hong Kong’da çok fotoğraf satılabilirken Japonya’da ya da Çin’de Türkiye’de olduğu gibi sergilerde fotoğraf satılmıyor mesela. Bu biraz kültürle ilgili. Türkiye’de insanların sanata ilgisi zaten çok az, hatta neredeyse hiç yok.
Batı sanatının çok önemli iki temel dayanağı var. Mitoloji ve din, bunları bilmezsen batı sanatını da anlayamazsın. Batı sanatını anlamayınca bir resimde de ev, dere, dağ bulut ararsın, ötesine geçemezsin. Türkiye’de okullarda mitolojinin ve islam dışındaki dinlerin öğretilmemesi insanların da sanatla bir bağlantı kurulabilmesinin de önünde bir engel olarak duruyor maalesef. Neden öğretilmediğine gelince de, bence bunun nedeni Yunan mitolojisi olması ve dinin de –her ne kadar sözde laik bir ülke olsak da- hıristiyanlık olması. Batı sanatı da konusunu ağırlıkla bunlardan alır.
Çok karamsar olmadı mı?
Her zaman iyi fotoğrafın bir karşılığı vardır ama o da tartışmalı bir konu. Eskiden National Geographic gibi dergiler bir standart oluşturuyordu ama dünyanın her yerinde dergi satışları düştü, insanlar her türlü görsel malzemeyi çok çabuk tüketiyor, televizyon ve sosyal medya şu anda anında tüketimi teşvik ediyor.
İnstagram’da fotoğraf paylaşımı peki.
Sosyal medya öne çıkınca biraz işin kalitesi geri plana düştü. Önemsenen şey takipçi sayısı oldu. Çok takipçisi olan daha popüler oldu, çok takipçisi olanın beğeni sayısı da daha fazla oluyor tabii ve kendi beğendiğinizden çok, kitlelerin beğeneceği fotoğrafları yayınladıkça garip bir kısır döngü oluşuyor.
Fotoğrafın siyah – beyaz olduğu zamanlar ve fotoğraf banyoları.. .Bunlar birer nostalji olarak mı kaldı sizce?
Eskiden fotoğrafı çekip sonuçlarını hemen alamıyorduk. Daha heyecanlıydık.
O kadar heyecanlıydık ki fotoğrafı banyo ettiğimiz zaman ne çekmişiz diye binlerce kareye yarım saat içinde deli gibi bakıyorduk. En büyük heyecanımız çektiğimiz fotoğrafı bir an önce görmekti ve iyi sonuç almak zordu.
Beklenilen sonuçlar istenileni vermemişse hayal kırıklığı oluşuyordu. Bu yüzden insanların cesareti kırılıyordu ve herkes fotoğrafçı olamıyordu.
Şimdi dijital fotoğrafla birlikte insanların çoğu hatasını görüp anında düzeltme imkanına sahip oldu. Bu da binlerce yeni fotoğrafçının ortaya çıkmasını sağladı ve aslında bu, fotoğraftan geçinebilmeyi çok daha zor bir hale soktu.
Fotoğraflarda dijital müdahalelere nasıl bakıyorsunuz? Photoshop kullanmak fotoğrafın kalitesini mi bozuyor sizce?
Normalde photoshop kullanmamak diye bir şey söz konusu değil, herkes photoshop kullanıyor ama bunu nasıl kullandığınız önemli. Benim için photoshopta önemli olan varolan fotoğraflara ekstra bir şey eklememek ya da var olan birşeyi çıkarmamak. Fotoğrafın özünü bozmadığı sürece onun rengi ve tonuyla oynayabilirim, bir miktar kırpabilirim. Varolmamış birşeyi varolmuş gibi gösterenler de bunu gizlemediği sürece bence sorun yok. Görüntü işleme programlarıyla fotoğraflarınızı değiştirip kendinizi sanatsal olarak ifade de edebilirsiniz, yeter ki bu konuda dürüst olun.
Öteden beri gerek karanlık odada gerekse de tarandıktan sonra fotoğraflara zaten müdahale ediliyordu.
Dünyada gezmediğiniz bir ülke yok gibi. Uzun süreler National Geographic ve Atlas gibi iki güzel dergide çalıştınız. Fotoğraf çekerken ne gibi zorluklar yaşadınız?
Pek çok risk var tabii, bazen fotoğraf çekerken agresif davrananlar, dövmeye kalkan da oluyor. İlginç ve tatsız bir anım var aslında. Washington’da National Geographic’in bir toplantısına gitmiştim. Bir arkadaşımın ailesi Potomac Nehri kenarında ormanın içinde, bir kır evinde yaşıyordu. Arkadaşım buluşup evlerinde yemeğe gitmeyi ardından da ormanda gezip orada yaşayan geyiklerin fotoğrafını çekmeyi teklif etti. Ancak burada bir kene tarafından ısırılma neticesinde bana bulaşan Lyme hastalığı nedeniyle sonraki 2 yılım zehir oldu. Bu süre boyunca yürümekte zorlandım, halsizleştim, yıllarca antibiyotik kullandım. Bu hastalık geyiklerden insanlara keneler tarafından taşınıyor. Afrika’daki safarilerde bir kere bile sinek sokmamışken Amerika’da bir kene ısırığıyla bu hastalığa yakalanmam da biraz ilginç oldu.
”işte bu” dediğiniz en sıra dışı fotoğraf karesini yakaladınız mı sizce?
Beğendiğim çok fotoğrafım var ama benim için önemli olan her işte 3-5 tane çok iyi fotoğraf yakalamak. En sevdiğim şudur demek çok zor. Yakın zamanda beğenerek çektiğim bir gün batımı var mesela.
Fotoğrafın hikayesi ilginç: Yabancı bir öğrencimle birlikte günbatımı fotoğrafı çekmeye çıktık. Üsküdar Harem’den çok iyi gün batımı olacağını düşündüm. Uygun açı ararken Selimiye kışlasının duvarına kadar geldik, oysa kafamdaki fotoğrafı çekmek için kışlanın içine girmemiz gerekiyordu
ama askeri bölge olması nedeniyle daha ileriye geçemedik ve orada kitlendik. İşin içinde öğrencime rezil olmak da var. Bu arada baktım, ilerideki ağacın dalına bir karga konmuş, hemen altındaki bankın üzerine çıkıp, makinayı uzanabildiğim kadar yukarıya kaldırdım. Karga arada ötüyordu, ağzının açık olduğu anı bekledim ve arkada Topkapı Sarayı Adalet Kulesi’nin siluetinin de olmasını gözeterek deklanşöre bastım. Öğrencimi de bu kareyi çekmesi için çağırdım ama biraz ağırdan aldı ve bu arada karga uçtuğu için o fotoğrafı çekemedi.
En beğendiğiniz farklı ya da sıradışı fotoğrafçılar kimlerdir?
Bence Türkiye’de tanınmışlar dışında hakkettiği değeri göremeyen pek çok fotoğrafçı var ve ben onlardan aklıma gelen ilk iki isim olarak Selmet Güler ve Baran Özdemir’i sayabilirim. Gezi olaylarında da daha önce bu imkanı bulamayan onlarca yetenekli fotoğrafçının kendini gösterme şansı bulabildiğini gördük.
Kevin Carter’in 1994’te Pulitzer ödülünü aldığı fotoğraf için ne düşünüyorsunuz? Sizce fotoğrafı çektikten sonra gitmesi etik bir davranış mıydı? Bu olayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Foto muhabirliği objektif bir iştir, biz olaya taraf olamayız, görevimiz olanları olduğu gibi aktarmaktır. Orada olmuş olsam muhtemelen böyle bir olaya kayıtsız kalamaz, fotoğraf bile çekmeden içgüdüsel olarak akbabayı kovalardım diye düşünüyorum. Ama bu da doğru olmazdı çünkü fotoğrafla bir kamuoyu oluşturuyor, insanların dünyada ne olup bittiğini görmesini sağlıyorsunuz ve dünyadaki bazı sorunlar da bu sayede aşılabiliyor bazen.
Bu durumda fotoğrafı çekmemek de doğru olmazdı. Fotoğrafı çekip kovalamak en doğrusu olurdu belki ama o psikolojiyle ne yapacağınız belli olmaz. Fotoğrafçının popülerleşme kaygısı bir riski de içinde taşır. Bu kareden sonra akbaba çocuğu yediyse fotoğrafın daha güçlü hale gelebileceğini de düşünmüş olabilir fotoğrafçı, kovalarsa o kadar değerli olmayacaktı belki de.
Fotoğraf çekmek mi resim çekmek mi?
Fotoğraf çekmek
Gitmek istediğiniz ülke ve de fotoğrafını çekmek istediğiniz biri var mı?
Geleneksel kültürler çok ilgimi çektiği için Amazon’a gidip oradaki yerli kabileleri çekmek isterim. Patagonya’yı çok merak ediyorum oraya da şubatta gideceğim. Bunun yanısıra Aurora Borealis (Kuzey ışıkları) çekmek isterim ona henüz fırsatım olmadı. Çekecek çok şey var dünyada.
2 yıl önce Sibirya’ya gittim. Trans-Sibirya ekspresiyle bayağı bir yol yaptım. Muhtemelen çektiğim en iyi manzara fotoğraflarını orada çektim. Gidip bir daha oraları çekmek istiyorum. Soğuk iklimleri seviyorum. Patagonya’dan da güzel fotoğraflar çıkar umarım.
izlemeniz için;
www.istanbulphotoworkshops.com
Gülistan Ertik
gulistanertik@gmail.com