Röportaj: Şule ÖZBAHAR
sule@suleozbahar.com
Zeki Serbest
1946 yılında Samsun Ladik’de doğdu. İlk, orta ve ilk öğretmen okulu öğrenimini Ladik’de yaptı. 1968 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim İş Bölümünü bitirdi. Mezun olduğu Akpınar İlköğretim okuluna kura ile atandı. 12 yıl bu kurumda hizmet verdikten sonra İzmir’deki değişlik ortaöğretim kurumlarında öğretmenlik yaptı. Şu anda emekli olan Zeki Serbest, Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği üyesidir. 124 karma sergiye katılan sanatçının 78 kişisel sergisi bulunmaktadır. Eserleri yurt içi ve yurt dışındaki özel ve resmi koleksiyonlarda yer almaktadır.
Samsun Ladik’lisiniz, Ankara’da okudunuz ve İzmir’de yaşıyorsunuz?
İlk ve Orta Öğrenimimi Lâdik merkez de okudum. Daha sonra gündüzlü olarak Akpınar ilk öğretmen okuluna, kışın zor şartları altında her gün 6 km. yol kat ederek gittim. Mezun olduktan sonra gündüzlü okuduğumuz için öğretmen atamalarında tercih hakkımız olduğu halde, istemim dışında, kabullenemediğim Kocaeli il emrine tayinim çıktı. Kabul etmediğim için geçen zaman içerisinde müstafi sayıldım. 1 yıllık zaman zarfında yaklaşık 30 kg. kadar kasap kâğıtlarının üzerine desenler çizdim. Tek idealim resim öğretmeni olmaktı. Gazi Eğitim’in sınavlarına girdim ve kazandım. 3 yıl sonra atamalara esas olacak şekilde bölüm başkanlığı, öğretmen okulu, lise ve ortaokula aday olarak sınıf içerisinde başarı durumlarımıza göre seçmeler yapıldı ve beni de öğretmen okulu kurasına aday gösterdiler. Üzerimde emeği geçen başta Adnan Turani, Turan Erol, Mustafa Tömekçi, Burhan Alkar, Mürşide İçmeli, Kayıhan Keskinok, Olcay Tekin Kırışoğlu, Hilmi Akpınar, Nevzat Akoral ve Nevide Gökaydın gibi değerli hocalarımı da anmadan geçemeyeceğim. Kuradan önceki sabah, sanki mezun olduğum Akpınar İlk öğretmen okulunu çekeceğim içime doğmuştu. Hem sevindim, hem de biraz gerildim. Çünkü orada benden küçük alt sınıftan gelen öğrencilere öğretmenlik yapacaktım. Üstüne üstlük kendi öğretmenlerimle de meslektaş olacaktım. 12 yıl aynı okulda öğretmenlik ve 1 yıl müdürlük yaptım. Daha sonra eşimi hiçbir neden yokken Çorum Osmancık kazasına sürgün ettiler. 2 ay sonra 12 Eylül oldu. Uzun uğraşılar sonrasında İzmir’e tayinimiz çıktı. 1980 yılından beri İzmir’de görev yaptım ve 1994 de emekli oldum. Aslını soracak olursanız gençliğimin geçtiği Ankara’da yaşamak isterdim. Sanatsal faaliyetlerimi de burada sürdürmek isterdim.
25 yıla 78 kişisel sergiyi nasıl sığdırdınız?
Zamanı geldi bir yılda sekiz sergi açtığım oldu. Fakat sekiz ayrı ilde yaptım. Özellikle yazlıkta atölyemde aşağı yukarı her gün gece yarılarına kadar çalışırım. Resim yapmak yaşamımın büyük bir parçasıdır. Elim hiç boş durmaz. Uçak yolcuklarımda bile elimde desen defterim hep bulunur.
Yarı soyut- figüratif ve lekeci bir üslubunuz var?
Resme başlamadan sonucu tayin etmem. Resmin kendi akışı beni sonuca götürür. Resimlerimin tazeliği, fırçamın tezliğinden kaynaklanır. Bulduğum bir lekeyi ikinci bir fırça ile kaybetmemeye ve duraklamamaya çalışırım. Thomas Coutre’nin dediği gibi “ilk fırça sürüşü altın ise ikinci gümüş, üçüncüsü ise bulduğumuz lekeyi çamura dönüştürür.”
Resimlerinizde genelde kırsal kesim köy yaşamı ve insanlarını konu alıyorsunuz?
Evet. Genelde çocukluğumu ve gençliğimi yaşadığım Lâdik’e özlemimi giderdiğimi düşünüyorum. Çoğunlukla köy yaşamı baskın olmakla birlikte atlara ve keçilere ayrı bir ilgim olmuştur. 250 tane keçimiz vardı. Babam çiftçi idi. Oğlakların hepsinin annelerini teker teker tanırdım. Atlara hem bindim, hem de tekmesini yedim. Atın özgün yapısını ve sevecenliğini bunları yaşamadan anlayamazsınız. Dolayısıyla resimlerime de gayri ihtiyari girmektedir.
Sanat yaşamınızda gerçekleştirmek istediğiniz ve içinizde kalan bir istem var mı?
Daha önce belirttiğim üzere birinci idealim resim öğretmeni olmaktı. İkincisi ise dünya müzelerini, özellikle Louvre Müzesini gezmek ve incelemelerde bulunmaktı. Emekli olduktan sonra bunuda gerçekleştirmiş oldum. Sergilerim devam ediyor. Büyük ebat resimlere son zamanlarda daha çok yöneldim. Fakat taşıma zorluğu ve sergileme mekanlarının yeterli olmama sebebi ile izleyici ile pek buluşturamıyorum.
15 yıl kadar resme küstünüz. Geri nasıl döndünüz?
Evet. 1974 yılında öğretmen okulundaki atölyelerin ve benim de özel çalışmalarımın bulunduğu 500 e yakın resmim, kitaplarım ayrıca öğrencilerimin en az 200 tane seçme resimleri ve dosyalarının içinde bulunduğu depolar bir nöbetçi öğrencinin ihmali sonucunda yandı. Hala dünmüş gibi hatırlarım. Oturup ağladım resmen. Büyük bir sarsıntı atlattım ve yaklaşık 15 yıl resim yapmadım. Sonra İzmir’de görev yaparken ufak eskizler yapmaya başladım. Geçmişte İzmir’de çok büyük etkinlikler yapan Esbank Sanat Galerisinin yöneticisi merhum İlknur Kocabıyık’ın zorlama ve tehditleri ile resme tekrar başladım. Ardından Yunus Emre resim yarışmasında aldığım ödülün de büyük etkisi olmuştur. Bu arada daha önceden 10 yıl kadar yapmış olduğum tabela ve reklam işlerini de bırakma zorunluluğu hissettim ve bıraktım. Yani 1990’dan itibaren çok yoğun bir şekilde resim yapıyorum. Sanki o yok olan 15 yılı telafi edercesine.
Son dönemlerde Türkiye’de sanat?
90’lı yıllar ve 2000 yılların başlarında sanatsal faaliyetler daha yoğundu. Sanata ve sanatçıya verilen desteklerin azalmasıyla sanatçının üretimi de yavaşlamıştır. Maddi zorluklar nedeni ile bu döngü iyice kısırlaşmıştır. Sanatçıların birbirlerine destek olmaları gerekiyor.