“…benim için tiyatro bir insan kokusudur.”
Röportaj:Mehmet Nurkut İlhan
mehmetnurkutilhan@gmail.com
Dünyada ilk kez yapılan bir projeden söz etmek istiyorum. Aslında bu projeden önce 34 yıldır süren bir yol hikayesi var. Yürek adamı; tiyatronun cezaevinde mahkumlardan oluşan ekipleri ile sahneye taşıyan tek kişi Turgay Tanülkü. 18 Temmuz 1953 yılında Uşak’da doğan Tanülkü, 1977 yılında Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl Devlet Tiyatrosu’nda göreve başlayan Tanülkü, 1970-1971 döneminde Rusya’da Leningrad’da Tiyatro Akedemisi’nin Drama Kurslarına katıldı ve Psikojimnastik eğitimi aldı. Gönüllü olarak Körler Okulu, Çocuk İslah Evleri’nde 8 Bölge Cezaevi’nde tiyatro grupları kurdu. Halen kurduğu tiyatro grupları ile çalışmalarına devam eden Tanülkü, 1981 yılından bu yana 34 yıldır cezaevlerindeki mahkum insanımızla, sokak çocuklarıyla ve engelli ama yürekli çocuklarla bir yürek olarak inat ile karşılıksız çalışmalarını onur ile sürdürüyor.
Turgay Tanülkü sosyal projelerine kurumlar dahil olmadan çoktan başlamıştı. “Uluslararası Reji Ödülünü” 1984 yılında Konya, Dokuz Eylül Üniversitesi Sahne ve Görüntü Sanatları Tiyatro Ana Sanat Dalı Oyunculuk Bölümünde 1987-1989 yıllarında rol ve sahne dersleri veren sanatçı, Ankara Ulucanlar Cezaevindeki mahkum oyuncularının oyuncu olarak yer aldığı “Yasalar ve İnsanlar” ve “Misafir” adlı oyunlarla Almanya Yeşiller Partisi “Barış Ödülünü” reji dalında 1988-1989 sezonunda aldı.
Manisa Şehir Tiyatrosu’nun kurucusu olan Tanülkü, Türkiye Tiyatrolar Birliği Eşbaşkanlığı da yapmıştır. Türkiye’de dokunmanın ve fark edilerek yaşam içinde olmasını istediği engellilerin tiyatro ile sahnede oyuncu olarak buluşmasına da Yön Sanat Atölyesi Grubu’na danışmanlık yaparak ön ayak olmuş. Bu yolda da 6 yıldır Yön Sanat Atölyesi Genel Sanat Yönetmeni Erdem Öksüz’ün olmasını sağlamıştır. Cezaevlerini konu alan kısa ve uzun metrajlı filmlerin yazım ve çekim aşamalarında danışmanlık yapan Tanülkü, “8 Ay” adlı sinema filmindeki düşünülen ama bir türlü yapılamayan mahkum insanlarımız ve engelli insanlarımız ile tiyatro ekipleri kurarak seyirci ile buluşturma onurunu gerçekleştiren Turgay Tanülkü dik, sağlam, yürekli duruşu ile bu yolda kaptan olmuştur.
Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni A. Necat Birecik;
“Binlerce yıllık tarihinde tiyatro her yere ulaşmıştır. Kırk bin kişilik amfi tiyatrolarda da oynamıştır, kent meydanlarında da. Kimi zaman devasa tiyatro binaları da yapılmıştır; kimi zaman sokaklar da mekan olmuştur tiyatroya. Ama mapushane neredeyse hiç düşünülmemiştir. Oysa özlemin, sevdanın, ayrılığın acısı en çok orda yaşanır. Orada “İnsan“ denen “o“ bilinmezin çeliğine su verilir. Ve tiyatro en vefalı seyircisine ulaşır.” sözleriyle projenin önemine değinirken,
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım;
“Tiyatro bir kültürdür… Bir toplumun yaşanmışlıklarını anlık olarak izleyiciye yansıtan ve onları içine çeken bir olgu, yaşanmış gerçeklerin mizahi yorumlanışı, sanatın sahnede yaşatılan yüzüdür. Tiyatro denilince bir sahne, bir perde, oyuncular ve ışıklar akla gelir… Oysa, kendi başına bir hayattır tiyatro… Hayatını ceza infaz kurumlarında sürdüren hükümlü ve tutuklularımızı sosyal yaşama hazırlamak adına yürüttüğümüz eğitim-iyileştirme ve meslek edindirme faaliyetlerimiz ile sosyal ve kültürel çalışmalarımız arasında tiyatronun önemi yadsınamaz. Hükümlü ve tutukluların hem eğitim öğretim alanında hem de mesleki anlamda kendini hazırlamış birer birey olmaları bizim yegane gayemizdir.” sözleriyle “Son Kuşlar“ oyunu ile iki devlet kurumunun mahkum insanlarla yaptığı çalışmanın önemini belirtiyor.
“İstediğim bir hayalimdi Son Kuşlar. 70’li yıllarda ortaoyunu oynadığım koğuşumda, tiyatro olgusu dokundu kuşun kanadına; aştı taş duvarları ulaştı gönüllere… Böyle başlamıştı tiyatro sanatı ile gönül bağım, yol arkadaşlığım… O dönemde gördüm, yaşadım hayat kültürünü. Ne olursa olsun, tırnaklar kesilir, limonu sıkıp saçlar parlatılır, bir iki damla da göz bebeklerine parlasın diye… Sonra bir bez parçasıyla dişler silinip, temizlenir. Arkadaşlardan alınan bir gömlek ya da kazak giyilir. Böylece, görüşe hazırlanan mahkum arkadaşımda bir bayram, bir düğün havası eserdi; sanki tiyatro sahnesine hazırlanan aktörler gibiydik… İçten gelmese de gülümsemeyi yanıbaşımıza alıp, bir yaşam oyunculuğu başlardı, ”Malta” tabir edilen uzun koridorda yürümeye başlandığında. Ve 1977 yılına gelindiğinde okulum bitmişti. 1981 yılında ilk sahneme dönmem gerektiğine inandım ve taş duvarların arasındaki sahnelerde çok sayıda oyun sahneye koydum mahkum arkadaşlarımla…” Ceza ve Tevkifevlerinde mahkum insanlarla 34 yıla ulaşan çok değerli çalışmasının fidan olarak başlamasını aktardı Turgay Tanülkü.
1970’li yıllarda cezaevinde mahkum insan olarak yatarken hedeflediği bir proje vardı. Sait Faik Abasıyanık’ın 1952 yılında yazdığı hikaye kitabı “Son Kuşlar” Burgaz adasındaki kuşların insanların yaptıklarından sonra adadan vazgeçmelerinin hikayesidir aslında. Abasıyanık’ın tasvirlere ve gözlemlere yer verdiği hikayesi toplumsal bir sorunu gündeme taşımıştır. Tanülkü mahkum insan olarak içeriyi iyi bildiği için “Son Kuşlar” hikayesini başka bir görüş ile düşünerek, ötekileştirilen toplumumuzda mahkum insanların üzerinden hikayeyi Firdevs Aylin yeniden oyunlaştırarak sahneye kadar getirmiş. 1970’li yıllarda koğuşunda ortaoyunu ile gösterilerine başlayan, 33 yıldır büyük bir emek, inat ve kimseyi ötekileştirmeden, siyasetüstü onurlu tavrı ve mahkum insanların büyük desteği ile Turgay Tanülkü kaptanlığında mahkum insanlardan oluşan tiyatro ekibi ile yola çıkmış. Bu çok değerli çalışmayı projeye dönüştürerek 223 Ceza ve Tutukevi’nde 170.000 mahkum insan var. Ve bu insanlar 3 yıl içinde “Son Kuşlar” ile buluşmaya başladı.
Bu yol hikayesindeki “Son Kuşlar” oyununun yazarı Sait Faik Abasıyanık 1954 yılında yaşamını kaybetti. Türk hikayeciliğinin önde gelen isimlerinden olan Abasıyanık öykü ve roman yazarıdır. Türk edebiyatında çağdaş hikayeciliğinin gelişmesini önemli katkı yapmış, getirdiği yeni tavır ile klasik öykü tekniğini ortadan kaldırarak insanı, doğayı yalın bir dil ile doğal olarak şiirsel bir dil kullanarak ustaca kullanan önemli yazarlarımızdan biridir.
Firdevs Aylin Tez “Sait Faik Abasıyanık’ın naif kaleminden çıkan Hişt Hişt ve Son Kuşlar öykülerinin bıraktığı izlerden bir harman, bir tutsağın yüreğinden yükselen o tutsak benim onsekiz yaşım. Hüzünleri ve sevinçleri onsekiz yaşımın. Yenilgileri, zaferlerini, umutlarını ve umutsuzluklarını hissedişim yeniden. Son Kuşlar aradan geçen 20 yılın sonunda on sekiz yaşıma seslenişim; Yüreğinde uçuşan kuşları sakın ola kaçırma, nerede olursan ol hayatın çağrısını duy.” “Son Kuşlar” hikayesini oyunlaştırırken duygularını dile getiriyor.
Bir yol hikayesinin yolcuları sadece bu yürekli insanlar değil elbette. Sait Faik Abasıyanık’ın yazdığı, Firdevs Aylin Tez’in oyunlaştırdığı, Turgay Tanülkü’nün yönettiği, Murat Gülmez’in dekor tasarımını yaptığı, Esra Selah’ın kostüm tasarımını gerçekleştirdiği, Aşık Urfan Erdağı’nın müziklerini yaptığı, Durak Bal’ın sahne amirliğini, kondüvit ve ışık kumandasını yaptığı, Turgay Tanülkü, Volkan Korhan, Resul Dündar ve M. Sultan Elgün’ün rol aldığı “Son Kuşlar” oyununu dünyada ilk kez projeye dönüştürerek ülkemizdeki 530 cezaevinde sahnelemeye başladı ve devam ediyor. Projenin iki kurumu var. Adalet Bakanlığı ve Kültür ve Turizm Bakanlığı; Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü. Projesini 34 yıldır devam ettiren ve kurumları dahil ederek ülkemizi 3 yıl dolaşarak 530 cezaevinde sahneleyecek olan yürek insanı Turgay Tanülkü ile kısa bir söyleşi gerçekleştirdik;
Mehmet Nurkut İlhan: Cezaevine tiyatro taşımak fikri nasıl doğdu?
Turgay Tanülkü: 70’li yıllarda ortaoyunu oynadığım koğuşumda, tiyatro olgusu dokundu kuşun kanadına; aştı taş duvarları ulaştı gönüllere… Böyle başlamıştı tiyatro sanatı ile gönül bağım, yol arkadaşlığım… O dönemde gördüm, yaşadım hayat kültürünü. Ne olursa olsun, tırnaklar kesilir, limonu sıkıp saçlar parlatılır, bir iki damla da göz bebeklerine parlasın diye… Sonra bir bez parçasıyla dişler silinip, temizlenir. Arkadaşlardan alınan bir gömlek ya da kazak giyilir. Böylece, görüşe hazırlanan mahkûm arkadaşımda sanki bir oyuncu arkadaşım gibi hayat sahnesine hazırlanırdı
İçten gelmese de gülümsemeyi yanı başımıza alıp, bir yaşam oyunculuğu başlardı, malta tabir edilen uzun koridorda yürümeye başlandığında. Ve 1977 yılına gelindiğinde okulum bitmişti. 1981 yılında ilk sahneme dönmem gerektiğine inandım ve taş duvarların arasındaki sahnelerde çok sayıda oyun sahneye koydum mahkûm arkadaşlarımla…
Cezaevinde tiyatro yapabilmek nasıl bir süreç içinde gerçekleşti?
1981-1985’e kadar hem mahkum arkadaşlarımın gönlünde hem de idareye karşı kendime güven oluşturmam gerekiyordu. Yani mahkum arkadaşlarımla ve yönetimle cam bir duvar oluşturdum her iki tarafında güvenini kazanabilmek için, çok zor bir süreçti.
Ülkemizdeki cezaevleri hakkında çocuk ve gençler dahil bizi bilgilendirir misiniz?
223 Ceza ve Tutukevi 170.000 mahkum var.
Cezaevinde ilk oyunu hangi ekip ve nasıl bir çalışma ile hangi cezaevinde seyircilerle buluştu?
1981 yılında Ulucanlar Cezaevi’nde ilk oyunum ‘Sarıpınar 1914’ tür. Seyircimiz ve oyuncularımız mahkum arkadaşlardı. Ama gala yapmamızın önemini idare anlattım ve galaya oyuncu arkadaşlarımın memleketin her yerinden anneleri, babaları, dedeleri, çocukları geldiler yani iki saatlik bir açık görüş yaptılar aynı salonun içinde… Oyun bitti,seyircimiz salonu boşalttı. Koca koca adamlar sahneden süzülürek, annelerinin, babalarının, evlatlarının oturdukları koltukları kokladılar biraz yanındaki arkadaşlarından utanarak ve onların koltuklarına oturdular, büyük bir sessizlik… İşte benim için tiyatro bir insan kokusudur.
Cezaevlerinde bir festival düşünüyor musunuz?
Bu yılın sonuna doğru şuan 8 bölge cezaevinde hazırladığımız oyunlarla Ankara-İstanbul merkezli bir festival düşünüyorum.
Yetişkinler için cezaevinde mahkumlarla oyun çalışmanın yanında, gençlerle, kadın ve çocuklarla da tiyatro çalışması yapmayı düşünüyor musunuz?
Festivalde bahsettiğim oyunlar bunları da kapsıyor çünkü her cezaevi kendi salonunda oyunlar hazırlıyor.
Devletin, Adalet Bakanlığı’nın cezaevinde tiyatroya bakışları başladığınızda nasıldı? Şimdi nasıl?
Baştan da söylediğim gibi zorlu bir süreçten geçtik 80li dönemlerde.. sonra idare sağlıklı bir iletişim aracı olduğunu gördü. geri dönüşümleri son derece etkiliydi. ama bazı tiyatro grupları bu estetiği bozdu. merkezi 223 cezaevine kabul edilen oyunlar kalite anlamında denetleniyor bu tiyatro adına da önemli… sırf tiyatro götürüyoruz diye tiyatro etiğine ters düşen oyunları kabul etmemeye çalışıyoruz. bu çalışmaların hepsi sosyal amacını aşmamalı ve çıkar kapısı olarak görülmemeli cezaevleri ve mahkumlar…
Devlet Tiyatrosu Genel Müdürlüğü ve Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa projesinde “223 Ceza ve Tevkifevlerinde 170.000 tutuklu ve hükümlü tiyatro ile buluşuyor.” hedefi ile Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar” ve “Hişt Hişt” öykülerinden Firdevs Aylin Tez’in oyunlaştırdığı, sizin yönettiğiniz yalnızca ülkemizde değil belki de dünyadaki ilk proje çalışmalarınıza başladınız. Projenin ortaya çıkışı, gelişmesi ve sahne çalışmasına gelen süreçten söz eder misiniz?
Geçen sene bir deneme sürecinden geçtik,hatalarımız yani eksiklerimiz vardı,mahkum arkadaşlara ulaşabilmekte.. Açıkcası ‘damdan düşenin halini damdan düşen anlar’ desturudur. “Son Kuşlar’ oyunu tiyatroya yakışır, etiğe uygun ve mahkum arkadaşlarımın kendilerini görebilecekleri ve yaşanmışlıklarına dokunan gerçek anlamıyla bir sosyal sorumluluk projesi oldu. Bu projemi iki genel müdürlüğe sundum… Hem yurt içinde hem de yurt dışında kendi insanımıza ulaşabilmektir amacım. İmzalanan protokol gereği bu projem 3 yıl sürecektir ve 223 cezaevindeki insanlarımızla buluşacaktır. Dilerim ömrüm yeter. Yetmezse de evlatlarım devam edeceklerdir…
Yürek insanını ve projede emeği geçenleri gelin ayakta alkışlayalım.