Tebriz Heykel Ödülü’nde birincilik kazanan ve aynı zamanda 1.Tahran Bienali’nde ‘Büyük Ödül’e aday gösterilen, son dönem resim piyasasında çıkış yapan genç ve yetenekli sanatçı Maryam Salahi ile; İran’da uygulanan sansürü, resimlerine yansıttığı yeşil hareket devriminden izleri, ve İran’la Türkiye arasında kaldığı o ince çizgiyi konuştuk.
İran’da yaşıyordunuz ve daha önce görmediğiniz bir ülkeye; Türkiye’ye gelme kararı aldınız? Bu kararı almanızdaki sebep neydi?
İranlıyım. Tebriz’de yapabileceğim bütün herşeyi yaptım diyebilirim ve bunun üzerine daha fazla ilerleyemeyeceğimi düşündüm. Tebriz’in sanat okulu ve eğitimi çok iyidir ama sanat piyasası için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Artık İran’dan gitmek ve İstanbul’un sanat hayatını keşfetmek istedim. Buradaki sanat ve güzellik beni çok etkiledi. İstanbul’da genç sanatçıları destekliyorlar. Tanıştığım hocalar ve insanlar sayesinde önüm açıldı o yüzden kendimi ve resmimi burada geliştirmeye karar verdim, İstanbul serüvenini de bitirmeden gitmek istemiyorum.
İran’daki sansüre rağmen nasıl ürettiniz?
İran’da sansür olmasına rağmen sanat eğitimine pek yansıdığını göremeyiz çünkü orada birçok kitap, dergi, sanatsal yayınlar sansürsüz basılıyor. Güzel sanatlar öğrencisi istediği kaynaklara bazen zor olsa bile ulaşabiliyor. Mesela İran Güzel Sanatlar Akademileri’nde çıplak modelle çalışılmaz ama öğrenciler kendi aralarında toplanıp birbirlerine model olabiliyorlar.
Bunun yanı sıra eserlerin sergilenmeden önce gösterildikleri bir kurum var. Adı: Erşad. Türkiye’deki Rtük kurumunun herşeye karışanı; bir sergiye, konsere, yazıya..Mesela sergi açacaksanız bu kurumdan geçme zorunluluğunuz vardır. Herşeyde Erşad’ın onayı gerekiyor ama buna rağmen bilirsiniz ki yasaklanan herşey çekicidir ve bitmez; dolayısıyla İran’da yeraltı bir hayat var. Bu hayatın içinde sanat piyasasında yeraltı konserler, sergiler ve aktiviteler bulunmakta.
İran’da doğmuş ve yaşamış birisi olarak, resimlerinizin ne kadarına İran kültürünün yansıdığını görüyoruz?
Benim resimlerimde İran etkisini biçim olarak görmek mümkün değil. İran’ın meşhur sanatçıları gibi; ne hat kullanıyorum ne de minyatür öğeleri.. ama İran’ın bayrağında bulunan yeşil kırmızı ve beyaz renkler hep resimlerime hakimdir. Orada yaşanan kültürün ve acının sadece İran’a ait olmadığını söylemek istiyorum. Bütün dünyanın neresinde olursa olsun acı acıdır, bir zulüm varsa bunun aynı değerde herkesi etkilediğini düşünüyorum.
Mesela bir şehit annesini düşünüp resmini yaparken onun sadece İran’lı bir kadın olarak değil bütün dünyada şehit olanların annesini olarak düşünürüm. Sanatın evrensel olduğuna hep inandığım için din, dil, ırk’a önem vermiyorum.
Resimlerinizde nelerden ilham alırsınız, sizi besleyen şeyler nedir?
Birincisi bugüne kadar yaşadığım olaylar, ikincisi toplumsal değerler ve değerlerin yokoluşları. Değinmek istediğim acı olayları tatlı bir dille resme dökmek mümkün değil. Ne yazık ki Türkiye’de acı sanat pek anlaşılmıyor, ama İran’da ve birçok ülkede; özellikle İngiltere’de acı sanat herkes tarafından kabul edilmiş ve benimsenmiştir. 2011 ile 2014 yılları arasındaki yapmış olduğum resimler; acı sanat ve bir haykırıştır. 2014 den itibaren yaptığım resimler ise aynı resimlerin devamı niteliğinde.
Yeni resimlerimde daha soyut biçimlerde kaybolan insanların hikayelerini göstermeye çalışıyorum, şöyle ki; resme figürle başlayıp aşama aşama soyutlamaya doğru götürüyorum. Eski resimlerimdeki kadınlar ve insanların çok arka planlarda olmasını istiyorum.
Ne tür teknikler kullanıyorsunuz, resimlerinizde sıklıkla kolaj görüyoruz bunun özel bir nedeni var mıdır?
Malzeme olarak genellikle yağlıboya kullanırım bunun yanı sıra başka malzemeler de deniyorum. Kolaja gelince…Kolaj da bunların bir parçası. Kolajı resimlerimde kullandığımda farklı bir malzeme yapıştırmış gibi düşünmüyorum, aynı bir boya gibi kullanıyorum o yüzden resmin içine malzemeyi kaynaştırmaya çalışıyorum, ama bazen de farklı bir etki yaratıyor ve kaybetmeden onun öyle kalmasını istiyorum.
Bu teknik Manolo Valdes’den etkilenerek öğrendiğim bir tekniktir. Teknik açıdan başka etkilendiğim bir ressam daha var: Stael…Stael’in kalın boya kullanımı beni çok etkilemiştir.
Kronolojik olarak sıralarsak eğer resimlerin geçiş dönemlerinden bir tanesinde ‘’yeşil hareket devrimi’’nden çok etkilendiğiniz görünüyor, biraz bundan bahsedebilir miyiz?
Resim yapmaya başladığım ilk yıllar teknik desen öğrenmemle geçti. 19 – 25 yaş arası daha çok şiirleri yorumladığımdan, resimlerim dekoratif olmaya doğru gidiyordu.
2009 yılında İran’da yeşil hareket devrimi ile birlikte içimde bambaşka şeyler uyandı. Bu olayları yaşadıktan sonra içimdeki şiir ve güzelliklerle dolu duyguların yerini korku dolu kaygılar, üzüntüler aldı. Çocukluk yıllarımdaki savaşın ve yaşananların tekrarını yaşadım. İnsan kaybettikleri değerlerin neden yok olduğunu düşünüyor. Bir dönem savaştaki bellekleri resmettim, onların hiçbirini sergilemiyorum.
Sonrasında resimlerde yavaş yavaş kadın figürleri görünmeye başlandı. Bunu nedeni: Birincisi; kadın olduğum için. İkincisi; toplumsal olaylarda kadınların ikinci plana atılması, bazen hiç bahsedilmemesidir. Üçüncü nedeni ise; hafiften feminist duygularımın harekete geçmesidir.
Şimdilerde ise müslüman toplumlardaki problemler kafamı kurcalıyor. Dinsel olaylar ve dinin kötüye kullanışına değinmeye çalışarak dinlere göndermeye yapıyorum.
3 boyutlu çalışmalar yapıyor musunuz?
Heykel çalışmak en sevdiğim işlerden biri. İran’da iken heykel atölyelerinde hep çalışırdım ve 19 yaşındayken üniversiteler arası heykel yarışmasında birinciliği kazandım. Birincilik ödülünü bana aldıran heykelimi 2,5 metre boyunda büyüttüm ve şu an üniversitenin koleksiyonunda bulunuyor.
Maryam Salahi’nin resimlerini yakından görmek isteyenler için fırsat:
Bu sene 2015 Contemporary İstanbul – Galeri Artist’te işlerini izleyebilirsiniz.
Gülistan Ertik
gulistan@mutlusonmedya.com