Dünyada örnekleri bulunan fakat Türkiye’de tek olan; “One Man Band” akımının öncüsü, birçok müzik aletini aynı anda çalabilen tek kişilik dev orkestra Metin Önderoğlu ile sokak müziğini konuştuk…
Dünyada örnekleri olmasın rağmen, Türkiye’de ”One Man Band” akımının temsilcisisiniz. Şu zamana kadar kimse çıkıp “bu kadar müzik aletini ben de çalabilirim” demedi mi?
Evet, dünya da böyle bir akım var. Ben de gitar ve mızıkayı beraber çalmaya başladığımda biraz araştırdım, farklı farklı örneklerini gördüm. Ancak tam olarak benim yaptığıma benzer birebir örnek yok. Genelde davulu sırtlarına bağlıyorlar. Bu bana çok şık görünmediği için daha oturaklı bir düzenek kurmaya çalıştım. Türkiye’de deneyenler gördüm ama profesyonel olarak çalan kimseye rastlamadım.
Aynı anda kaç müzik aleti çalabiliyorsunuz?
12 telli akustik gitar, mızıka, kazu, cheims bells, trampet, kick, shaker ve 3 farklı zil olmak üzere 11 enstrüman çalıp İngilizce, İspanyolca ve Türkçe repertuarımdan şarkılar söylüyorum.
Neden tek bir enstrümanla yetinmeyip farklı enstrümanları bir arada çalmayı seçtiniz?
Bu aslında başlangıçta özellikle seçtiğim bir yol değildi. Aynı anda gitar ve mızıka çalmaya başladıktan sonra bu fikir uyandı. Hepimizde muhteşem potansiyeller var ancak kendimize sınırlar koyuyoruz. Ben bu sınırları bir kenara koydum ve müzikal yolculuğumda nereye kadar gidebileceksem gitmeye çalışacağım. Performanslarım sırasında sadece müzik dinletisi sunmuyor, birbirinden farklı alanlarda da olsa hepimizde bulunan bu potansiyeli görsel ve işitsel olarak ortaya koymaya çalışıyorum.
Müzik aletlerinin bir sınırı yok mu? İnsan aynı anda en fazla kaç müzik aleti çalabilir?
Aynı anda çalabilmenin bir sınırı vardır mutlaka. Ben de bunu zorlamaya çalışıyorum. Burada çalmaktan daha önemlisi enstrümanın konumu. Doğru yerde ve doğru enstrümanla birleştirmek gerekiyor. Şu anda üzerinde çalıştığım farkı bir görsel şov ve yeni ekleyeceğim farklı enstrümanlar var. Bunun dünyada bir benzeri yok. Bu da beni daha da çalışmaya itiyor. Bunu tamamladığımda sanırım sınıra tam olarak ulaşmış olacağım.
Farklı ülkelerle kıyaslarsak, bizdeki sokak müziği anlayışını nasıl buluyorsunuz?
Öncelikle belediyelerin bu konudaki tavrı çok katı ve anlaşılır gibi değil. Aslında sokak müziği, yapıldığı alanda pozitif bir enerji yayar ve çevresindeki insanlara (çok kötü yapılmadığı sürece) keyif verir. Ancak belediyeler mutlu bireyler görmek istemiyor gibi. Müzisyenlere en azından özel alanlar için izin verilmeli diye düşünüyorum. Avrupa’da böyle bir yasak yok. İsteyen istediği yerde müzik icra edebiliyor. Bunun denetleyicisi bizzat o sokağın sakinleri. Eğer müzikten hoşlanmamışlarsa zaten müzisyen bunu direkt olarak anlıyor ve kimsenin ilgi göstermediği yerde devam etmek istemiyor.
Dinleyicilerin gözünden bakarsak; çok duygusal bir millet olduğumuzdan müzisyenlerin paraya muhtaç olduğu gibi bir anlam çıkarılıyor ve para vererek bunu vicdan rahatlatma yöntemi olarak görüyorlar. Mutlaka sunulan müziğin ekonomik bir geri dönüşü de oluyor ama bu konunun özü değil. Konunun özü yaşamı paylaşmaktır, “ ben bugün size gönlümden geçen şarkılar çalmak için buradayım” demektir. Avrupa’daki dinleyiciler önce sizin şarkınızı dinler şarkı bittikten sonra para atar. Bizde durum böyle değil. Durup dinleyen çok az. Para atanlar genelde önümüzden geçtiği sürede duyabiliyorlar müzisyenleri.
Müzisyenlerin gözünden bakınca da maalesef ilk olarak bizler sokak müziği kültürü konusunda bilgi sahibi değiliz. Bu kültür nereden gelmiş asıl amaç nedir? bunu çok fazla düşünmeden enstrümanı alıp sokaklara çıkıyoruz. İnsanlara müziğini sunmaktan çok hüzün satmaya çalışanlar da görüyorum. Bu çok üzücü. Ya da müzik yapmaya başlıyorsunuz ve bir müzisyen gelip sizi yerinizden kaldırmaya yeltenebiliyor. Veyahut iki adım ötenizde çalmaya başladıklarında iki farklı müzikten ortaya bir gürültü çıkabiliyor. Ben sokak müziğine ilk başladığım dönemde diğer müzisyen arkadaşlarla iletişim halindeydik ve yer paylaşımı yapardık, ama son yıllarda müzisyen sayısında çok fazla bir artış olunca bunu koruyamamaya başladık. En çok da bu sebepten artık sokakta çalmaktan ziyade metro istasyonlarını tercih ediyorum.
Çok fazla müzik aleti çalmak dikkat dışında başka neyi gerektirir?
Dikkatten sonra en çok sabır. Bir de iyi organize olmak gerekiyor. Çünkü enstrümanların konumu çok önemli, bu konumlar doğru orantılarda yerleştirildikten sonra çalmak mümkün olabiliyor. Çalabilme seviyesine geldikten sonra performans sırasında konsantrasyon ve dikkatten başka çok şeye ihtiyaç kalmıyor, artık keyif alma evresi başlıyor. Ama sürekli olarak arka planda kendinizi hazır tutmanız gerekiyor. Bunun için çok sıkı bir çalışma olmalı. Herhangi bir enstrümanla çalışmış kişiler bilirler ki bir süre çalınmadığı zaman bildiklerini unuturlar. Benim enstrümanlarımın sayısı fazla olduğu için bu durum benim açımdan daha büyük bir önem taşıyor.
Projelerinizden bahsedebilir miyiz?
Kendi bestelerimi kaydediyorum. Şu an stüdyo aşamasındayım. Şimdiye kadar cover parçalar seslendirdim. Artık kendi bestelerimi de sunmak istiyorum. Zaten sürekli tüketir haldeyiz. Üretmek de gerekiyor. Çok önem verdiğim bir çalışmaya başladım. Umarım sonucu da güzel olacak.
Sizinle nerelerde karşılaşabiliriz?
Projelerde yer aldığımdan dolayı sürekli belli bir yerde olamıyorum. Alışveriş merkezleri, festivaller ve fuarlarda karşılaşabiliriz. Açıkhava müziği anlamında zaman oldukça bazı metro istasyonlarında denk gelme ihtimalimiz var.
Gülistan Ertik
gulistan@mutlusonmedya.com