SUSAN ÖLÜR! HER ANLAMDA BU DEĞİŞMEZ BİR GERÇEK…
Röportaj: Neyran Güniçer
Ali Deniz Uslu’nun hesaplaşmalarını ustaca kaleme aldığı ve okuyucuyu çelişkilerinle oyun oynamaya davet ettiği Karganın Duyduğu isimli ikinci kitabı Esen Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı.
Edebiyata başlamak için sizi tetikleyen neydi ?
İnsanlar hayata ve yaşadıklarına farklı tepkiler verir. Kimi yaşadığının bile farkında değildir, kimi de yaşadıklarını teninde söndürür. İşte bazıları bunları farklı yollarla dillendirme ihtiyacı duyar. Bu bir çeşit rahatlama ve kendini tatmin yöntemi. O yüzden yazarlar kendileri için yazar, paylaştıkları da sırtlarındaki bu anlamsız ama bir o kadar ağır yükün ağırlığını azaltmak içindir. Ben de mutlu olmak için değil de, mutsuzluğumu azaltmak için yazıyorum aslında…
Karganın Duyduğu’nda ‘çelişkilerimle oyun oynadım’ diyorsunuz. Bu oyunun sonunda karganın duyduğu neydi?
Karga oyunun kurucusu, kuralları da ona özel. Ama hayatın dinamiklerine çomak sokuyor, sistemin üzerimize ördüğü kefeni yırtmak için uğraşıyor. Teşkilatlanmış baskı ve öğretilere küfür ediyor. Ne mi duyuyor peki sonunda? Kendi sesini! Zaten tüm bu yaşadıklarımız, bize yaşatılanlar kendi sesimizi duyamayalım, kendimiz olamayalım diye değil mi?
Kitap “içimde kalmasın hepsini söyleyeyim” tadında, yazdıktan sonra rahatladınız mı peki?
Elbette! Güzel bir küfür etmiş gibi hissettim, hala da hissediyorum. İnsanı en çok yıpratan içinde tuttukları ve söylemeye korktuklarıdır. Susan ölür! Her anlamda bu değişmez bir gerçek.
Karga metaforu ne çağrıştırıyor?
Kargalar ortalamanın üstünde zekaya ve duygu yoğunluğuna sahip hayvanlar. Öfkeliler, kindarlar. Kendilerine yapılanları unutmamaları ve rövanş bekleyen halleri beni etkiliyor. Hafızları, unutmamaları da onları ayrı kılıyor. Malum, bu coğrafyada insanların payına en az düşen şey bellek ve hafıza
Ölüm çok geçiyor kitapta, ölümden korkuyor musunuz?
Yaşamı ölümle değerlendirenlerden değilim ama ölüm dünyadaki tek adil yaşanmışlık. Hepimiz öleceğiz öyle değil mi? İşte bu gerçeğin değiştiği gün çok acımasız bir evrim başlayacak. Ben sevgi kadar öfkeye, yaşam kadar da ölüme inanıyorum.
Birinci kitaptan sonra bu kitaba baktığınızda neler değişmiş sizde?
Kullandığım dil yapısal olarak daha kıvrak, keskin ve anlaşılır oldu sanki. Anlaşılırdan demek istediğim; yoğun metafor kullanımımı günlük algıya daha yakın tuttuğumu düşünüyorum. Elbette yazarken anlaşılmak kaygısı taşımıyorum. Çünkü bu dipsiz bir kuyu. Anlaşılma kaygısı yazının önündeki en büyük handikap. Ben içimdekileri ortaya saçıyorum, okuyucu kendine benzeyenleri alıyor ya da bazılarını kendi boşluklarına göre şekillendiriyor.
Müzik, gazetecilik ve yazarlık… Hangisi olmazsa olmaz artık?
Hepsinin mayası ortak, hepsi yaşamla aramdaki kavganın bir sonucu. Aralarında ince bir denge var. Hiçbiri diğerinin üstünde değil.
Üçüncü kitap nasıl olacak, okuru ne bekliyor?
Türler arası ve türler aşımı bir metin yolculuğum var. Şu an sığ sularda yüzdüğümü düşünüyorum. Nefesim, ciğerim yeterse denize açılacağım. Öykü ile roman arasında bir hikaye var kafamda. Onun için demleniyorum…