“ Bence ressamın üslubu, karakterinin adeta aynası olmalıdır. “
Röportaj : Şule Özbahar
Ömer Lütfi Çetin
1934 yılında Diyarbakır Lice’de doğdu. İlkokulu Lice’de, orta ve lise tahsilini Diyarbakır’da tamamladı. 1956’da girdiği İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinden 1961’de mezun oldu. Lisede resim öğretmeni Prof. Turan Erol’un teşviki ile resim çalışmalarına başladı. Fakülteden mezun olana dek ara verdiği resim çalışmalarına Ankara’da Lütfü Günay atölyesinde yeniden başladı. 1970 yılından beri resim çalışmalarını sürdüren sanatçının bu güne kadar on bir kişisel sergisi bulunmaktadır. Yurtiçi ve yurtdışında özel koleksiyonlarda resimleri bulunan sanatçı, çok sayıda karma sergiye katılmıştır. 1976’da Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’ne üye oldu. Bir yıl sonra derneğin yönetim kuruluna seçildi ve hala devam etmektedir. Yarışmalı sergilerde beş mansiyon, iki başarı ödülü ve bir özel jüri ödülü bulunan sanatçı, çalışmalarını Ankara’da ki kendi atölyesinde sürdürmektedir.
Lice’den İstanbul’a ve sonrasında Ankara’ya kadar uzanan dönemlerinizi anlatır mısınız?
Lice’nin o zamanlarda ileri gelen eşraflarından Çetinler ailesinden olan tüccar bir ailenin oğlu olarak doğdum. Henüz beş, altı yaşlarında iken kuzenlerime bana şeker vs. yerine boya kalemleri ve resim kâğıtları almalarını isterdim. Bulduğum resimli kitap ve dergilerden çizimler kopyalardım. Daha o zamanlarda bile yaptığım resimler çok beğenilirdi ve bu beni mutlu ederdi. Lice’ de ortaokul ve lise olmadığı için Diyarbakır’daki okula gitmek zorunda kaldım. Lise bir den itibaren usta ressam Prof. Turan Erol’un öğrencisi oldum. Tabi ki bana büyük katkıları olmuştur. Benimle özel olarak ilgilendi ve Akademiye gitmemi istedi. Ben de çok istiyordum ama kısmet olmadı. O zamanlar lise bitirme derecesi ve olgunluk pekiyi olunca sınavsız olarak istediğiniz fakülteye girebiliyordunuz. Benim de öyle oldu ve İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine girdim. Aynı zamanda Amerika’dan Fizik ve Maden fakültelerinde okumak üzere burs teklifleri de almıştım. Ama annemin rahatsızlığından dolayı gidemedim. Üniversitede iken sık sık resim sergilerini gezerdim. Bu arada değerli üstat ressam Hikmet Onat ile tanıştım. Bana Akademide talebe olup olmadığımı sordu. Ben de “hayır ama resme çok merakım var” dedim. Bana bir yazı vererek misafir talebe olmamı sağladı ve Akademiye gönderdi. İki yıl boyunca Akademi’de desen ve yağlı boya derslerine girdim. İktisat derslerim ağırlaştığı için daha fazla devam edemedim. Böylelikle içimdeki sanat aşkı daha da alevlenmiş oldu. Mezun olunca Diyarbakır’a geri döndüm. Karayollarında iki yıl ve Pirinçlik Hava Üssünde üç yıl çalıştıktan sonra Shell Petrol Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’ne geçtim. 1968’de ise tayinim Ankara’da ki Shell Petrol Genel Müdürlüğü’ ne çıktı. 1987’de emekli oldum.
Usta ressam Lütfü Günay ile tanışmanız?
1968’de Ankara’ya gelince yine bir sergi gezerken tesadüfen Türkiye’nin önde gelen eleştirmenlerinden olan Prof. Kaya Özsezgin ile karşılaştım. Kendimden bahsettim ve bana çalışmalarım için hoca tavsiye etmesini istedim. O da bana Amerikan Kültür Derneğinde ders veren Lütfü Günay hocayı tavsiye etti. Ben de çalışmalara katıldım. Slâyt gösterileri, desen çalışmaları ve teorik eğitimler gördük. Adeta akademik bir eğitim alıyorduk. Bir resmimi Lütfü hoca çok beğendi ve Devlet Resim Heykel Yarışmasına yollamamı istedi. Sergileme aldım. İkinci yıl bir daha verdim ve ilk defa bir resmim satın alındı. Bu bana doping oldu diyebilirim. Bu arada karma sergilere de katılıyordum. Böylece Ankara sanat camiasına da girmiş oldum. Sonrasında yine yarışmalı sergilerde ödüller aldım.
Bir de 1968’ de kurulan “Altılar” Grubuna girdiniz?
Evet. Bu grup Türk Amerikan Derneğindeki çalışma arkadaşlarımdan oluşmaktaydı. Biri Almanya’da olmak üzere her yıl Türkiye’nin çeşitli illerinde sergiler açtık.
1970’de Ankara’da kurulan Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneğinin (BRHD) yaklaşık kırk yıldır üyesisiniz ve otuz iki yıldan beri de derneğin yönetim kurulunda aktif görevdesiniz?
BRHD Türkiye’deki hem süre hem de aktifliği bakımından önemli sanat kuruluşlarının başlarında gelen bir dernektir. Her yıl geleneksel olarak büyük mekânlar da kataloglu sergiler açıyoruz. Bunun yanında film gösterimleri, seminerler, konferanslar, söyleşiler ve performans çalışmaları da yapılmaktadır. Ayrıca belediyeler ile işbirliği sağlanarak çalıştaylar yapılmaktadır. Benim yönetim kurulundaki ana görevim baştan beri herhalde İktisatçı olmamdan kaynaklı hesap kitap işleridir.
Kırk dört yıldır resmin içindesiniz. 1971’den bu güne çalışmalarınızda renk, kurgu ve üslup bakımından ne tür aşamalardan geçtiniz?
İlk dönem resimlerimde daha çok pastel tonlar ağırlıklı idi. Son dönem resimlerimde ise çok daha canlı renkler kullanıyorum. Aslında çoğu sanatçıda bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Bence ressamın üslubu, karakterinin adeta aynası olmalıdır. Tarzımı hiç değiştirmedim. Empresyonist tavrımın değişeceğini de zannetmiyorum. Bu arada Monet’ i saygı ile anıyorum. Eskiden Altılar Grubundan en az iki, üç kişi ile doğaya çıkarak çalışmalar yapıyorduk. Ayaş, Beypazarı ve Karagöl gibi yerlere giderdik. Şimdilerde ise böyle yerlerin çoğunda kentsel yapılaşma meydana geldiğinden bu durum atölye içi canlı modelden çalışmalara yoğunlaşmamıza neden olmaktadır.