“Resimlerimle hesaplaşmam ve çözüme kavuşturmam zaman ve emek istiyor.”
Röportaj;: Şule Özbahar
1963’de SSCB’nin (günümüzde Rusya Federasyonu)Nalchik şehrinde doğdu. 1978-1981 yılları arasında St. Petersburg (o zamanlar Leningrad) B.V. Johansson Devlet Akademik Sanat Lisesi’nde okudu. 1988-1996 yıllarında St. Petersburg İ. Y. Repin Devlet Resim, Heykel ve Mimarlık Akademisi Resim Fakültesi’nde öğrenim gördü. 2010-2014 arası Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Çok sayıda karma sergi ve etkinliğin yanı sıra on kişisel sergi açtı. Halen Ankara Still Life Sanat Galerisi’nde sanat danışmanlığı yapmakta ve kendi atölyesinde resim çalışmalarını sürdürmektedir.
Babanız, ünlü Balkar şairi Kaisyn Kuliev’in anısına düzenlenen bir dizi etkinlik için Türkiye’ye geldiniz. Onyedi yıldır da burada yaşıyorsunuz?
Babam için yapılan etkinlikler 1997 yılında yapıldı, benim de Türkiye’ye ilk gelişim o tarihte oldu. Babamın adına yapılan etkinlikler için sanatçılardan oluşan bir grupla birlikte geldim, aralarındaki tek ressam bendim. Yanımda birçok resim getirmiştim. Bu etkinlikler kapsamında getirdiğim resimlerle Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nde bir sergi açtım. Bu sergide çok olumlu tepkiler aldım. Dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in danışmanı Hürriyet Ersoy bana resimleri burada bir süre daha çeşitli illerde sergilenmek üzere bırakmamı istedi ve bir sene sonra tekrar gelmemi rica etti. Bu davet üzerine 1998 yılında tekrar Türkiye’ye geldim.Türksav başkanı Yahya Akengin ile tanıştım ve kendisinden birkaç resim siparişi aldım. Atatürk, Süleyman Demirel ve şair Bayburtlu Zihni’nin portrelerini yaptım ve Süleyman Demirel’in portresini kendisine elimle teslim ettim. Malum, Rusya’nın onyedi yıl önceki ekonomik, politik ve sosyal durumu vahimdi. Profesörler pazarda çorap satıyordu. O zamanlar benim Rusya’da bir cumhurbaşkanına kendi portresini takdim etmem hayal olurdu. Bir sanatçı olarak Türkiye’de böylesine takdir görmek hoşuma gitti.
St. Petersburg İ. Y. Repin Devlet Resim, Heykel ve Mimarlık Akademisi Resim Fakültesi’nde altı yıl eğitim gördünüz. Bu köklü akademide aldığınız sanat eğitiminden bahseder misiniz?
Akademiye girmek için orta öğrenimde sanat eğitimi almış olmak şarttı.Sınava girmek için komisyona o güne kadar yaptığınız işlerinizi göstermeniz gerekiyordu.Kabul ederlerse sınava girmeye hak kazanıyordunuz. Sınavda üç ayrı desen ve üç ayrı yağlıboya çalışması yapmak lazımdı. Her biri için ayrı not alıyordunuz. Bu mesleki sınav aşamasını geçtikten sonra da dil, edebiyat ve tarih sınavlarına giriliyordu.İkinci yıldan sonra da tercihlerinize göre profesörler sizi atölyelerine seçiyorlardı. Ben Prof. Andrey Andreyeviç Mılnikov’un atölyesinden mezun oldum.Her güniki saat desen, sonra da natürmort ve genellikle nü model olmak üzere üç saat yağlıboya çalışıyorduk. İlk iki yıl perspektif, resim teknolojisi ve sanatsal anatomi dersleri aldık. Sonra da desen, boya ve kompozisyon üzerine çalıştık. Okuduğum yıllar ülkenin çok sancılı bir dönemiydi ama ben gene de okulu bitirmeyi başardım.
Türkiye’ye geldikten sonra sanat hayatınızda ne gibi gelişmeler oldu?
İlk önce Aysel Gözübüyük ile tanıştım, bana birlikte çalışmayı teklif etti.Birkaç ay sonra da sanat galerisini açtı ve orada ders vermeye başladım. Aynı zamanlarda Türksav Vakfı’nda da resim dersleri veriyor ve vakfın açtığı sergilere katılıyordum. Daha sonra Selvin Gafuroğlu ile tanıştım ve İstanbul’daki ilk kişisel sergimi Galeri Selvin’de açtım. 2002 yılında Aysel Gözübüyük Sanat Galerisi ile Art İstanbul Sanat Fuarı’na katıldım, orada da Yahşi Baraz ile tanıştım ve ondan iş teklifi aldım.Bunun üzerine İstanbul’a taşındım. Yahşi Baraz’la yaklaşık 9 yıl çalıştım ve birçok resim yaptım. 2008 yılından itibaren Halil Altındere ile hala devam eden bir işbirliğine başladık. Bu işbirliği kapsamında René Block, Vasıf Kortun ve Sarkis’in hiperrealist portrelerini yaptım.
Türkiye’nin önemli galerici ve koleksiyonerlerinden biri olan Yahşi Baraz’la uzun yıllar çalıştınız. Onunla çalışmak size neler kazandırdı?
Yahşi Baraz ile çalışmak benim için çok önemliydi. Birçok şey öğrendim. Türk sanatını çok iyi tanıma fırsatı buldum. Sanat anlamında daha önce onunki kadar geniş kapsamlı bir kütüphane görmemiştim. Bu kütüphaneden çok faydalandım.Galerideki sanatsal atmosferden de çok etkilendim. Kısacası gerçek anlamda galericilik nasıl yapılır onu gördüm. Türkiye ve dünyadaki önemli sanat etkinliklerini devamlı arşivliyor. Ayrıcamüthiş bir sanat ve antika koleksiyonuna sahip. Tabii ben de bu entelektüel insan sayesinde kendimi hayli geliştirdim sanırım.
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde dört yıl öğretim görevlisi olarak çalıştınız. Eğitimci olarak geçirdiğiniz zaman sanatınızı nasıl etkiledi?
Öğrencilerime çok zaman ayırdığım için çok da enerji harcıyordum, tabii ki bunu isteyerek yapıyordum ama çok yorucu oluyordu. Orada geçirdiğim zaman sanatsal anlamda da kişisel anlamda da bana çok şey kattı.
Rus akademik geleneğinden gelen bir altyapınız var.Rönesans ve barok dönemlerin izlerini de taşıyorsunuz. Portre, nü ve mistik temalar çalışıyorsunuz. Çağdaş realist işleriniz ne gibi aşamalardan geçti?
İlk başlarda daha çok geleneksel stilde çalışıyordum. Uzun süre bu tarzımı korudum. Zamanla dünyadaki gelişmelerden etkilenmeye başladım ve tarzım daha modern bir gerçekçiliğe dönüştü. Ama hiç değişmeyen bir şey de var. Benim için obje her zaman ikinci plandadır. Asıl amacım iç dünyamı aksettirmek. Resimlerim genelde uzun sürede ortaya çıkıyor çünkü onlarla hesaplaşmam ve çözüme kavuşturmam zaman ve emek istiyor. Bazen rüyalarımda yarım kalan resimlerimi çözümlediğimi görüyorum.
İstanbul ve Ankara sanat piyasalarının bir değerlendirmesini yaparmısınız?
İstanbul tabii ki daha hareketli ve daha çok galeri ve sanatçı var, dolayısıyla da daha çok alıcı var. İstanbul kesinlikle Türkiye’nin sanat merkezi. İnsanların daha sakin ve samimi olması nedeniyle Ankara’yı daha çok seviyorum, burada sanata daha çok saygı gösteriliyor. Fakat Ankara sanat piyasasının biraz daha hareketlenmesi lazım.
Son birkaç aydır Still Life Sanat Galerisi’nde sanat danışmanlığı yapıyorsunuz. Galeri bünyesinde yeni bir yapılanma söz konusu mu?
Still Life on beş yıllık bir galeri ve geniş bir koleksiyona sahip. Galeri sahibi Şükran Demirok benden galerinin çizgisini daha çağdaş bir hale getirmemi rica etti. Ben de bunun için uğraşıyorum. Bu arada Still Life’da 4 Mart’ta heykeltıraş Umut Devrim Can ile birlikte ikili bir sergimiz olacak.