“Temalar ayrıntıda değişse de, temel olarak asıl derdim insan ve egosuyla…” Söyleşi: Şule Özbahar
Aykut Öz; 1970’de Ankara’da doğdu. 1995 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Heykel Bölümü’nde öğrenimini tamamladıktan sonra 2010 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Sahne dekorasyonu, stop-motion canlandırma, resim ve heykelle ilgili çeşitli projelerde yer aldı. Bugüne kadar yedi kişisel sergi açtı. Şu anda heykel, resim ve canlandırma çalışmalarının yanı sıra Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde sahne ressamı olarak görev yapmakta ve kendi atölyesinde çalışmalarına devam etmektedir.
Ankara Üniversitesi Fizik Bölümü’nde iken öğreniminizi yarıda bırakıp, güzel sanatlara geçişiniz?
Klasik olacak ama kendimi bildim bileli devamlı birşeyler çizer ve bulduğum malzemelerle üç boyutlu figürler yapardım. Hatta bir ara kartondan kuklalara kafayı takmıştım. Şimdi de yine kartondan figürler yapmaya başladım. Kendi kendime okuduğum çizgi romanlardan esinlenerek kendi kahramanlarımı yaratmaya çalışırdım. Halen de görüştüğümüz ilkokul hocam İffet Baysan, ilgi ve yeteneğimi keşfeden ilk kişi oldu. Ailemi de bilgilendirerek iki yıl resim kursu almamı sağladı. Küçük yaşta aldığım bu temel sanat eğitimi sayılabilecek kursun faydası artistik bakış açımın gelişiminde rolü yadsınamaz. Üniversite sınavlarına hazırlanırken bir anda matematik zekamın farkına vararak, fizik bölümünü seçtim ve kazandım. Sadece bir yıl dayanabildim. Çünkü gönlümde hep güzel sanatlar vardı. Yine ani bir kararla Hacettepe Heykel Bölümü’nü kazandım, iyi ki de girmişim. Zaman içinde matematiğin sanatın olmazsa olmazı olduğunu farkettim.
Rock müzik takipçilerinin yakından tanıdığı basçılardan birisiniz. Fakülte yıllarından bugüne kadar ara vermeden çeşitli rock ve metal gruplarında çaldınız. Sanatınıza etkileri?
İki farklı sanat disiplinini bir arada götürmek insanın bakış açısını hayli zenginleştiriyor. Tek eksisi, vaktin yetmemesi. O yüzden son yıllarda müziğe biraz daha az zaman ayırabiliyorum. 1988’de Wyvern ile başladığım müzik hayatıma şu anda Sceptic Age ile devam ediyorum. Yakında çıkacak albümümüz için çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Mezuniyetinizden bugüne dek heykel çalışmalarınızın gelişimi?
Okul döneminde ilk çalışmalarımı konstrüktif soyutlamacı bir anlayış içinde kendime ait bir dil oluşturmaya çalıştım. Zaman içinde bu konstrüktif yapı kendini yer yer belli etse de, figüre doğru bir yapı içerisine girdi diyebilirim. Anlatmak istediğim meseleler beni doğrudan figürsel işlere yönlendirdi. Temalar ayrıntıda değişse de, temel olarak asıl derdim insan ve egosuyla… Bu anlatım içinde ilk işlerimde böcekleri kullandım. Bunları metal, polyester ve birçok hazır malzemelerle oluşturdum. Yeri geldi savaş, yeri geldi siyasi söylemleri biçimlere dökerken de, böcekler benim için anlatımı güçlendiren unsurlar oldu. Şimdilerde yine böcekler varlığını sürdürse de, insan figürleri ön planda diyebilirim.
İşlerinizde grotesk ve ironik bir hava sezinleniyor?
Evet. Gerek dinlediğim müzikle, gerek okuduklarım ve izlenimlerimle zaten hayata bakış açımda böyle bir unsur var. Dolayısıyla çıkan işlerim de, bundan nasibini fazlasıyla alıyor.
Bu yıl kamusal alanlarda yer alan ve ses getiren çalışmalarınızdan da bahseder misiniz?
Don Kişot, 2005 yılındaki ilk kişisel sergimden beri, zaman zaman tekrardan ele aldığım çalıştığım bir karakter ya da tema diyebiliriz. Hayata ve aşka bakışı ile çok kişi gibi beni de etkiledi. Ve tabi atı Rocinante ve Sanço Panzası’yla adeta görselliğe bürünmek isteyen bir karakter Don Kişot. Daha önce Ege Plaza’nın girişi için yapmıştım büyük bir Don Kişot heykeli. Bu yıl olan kapsamlı “Don Kişot’un İzleri“ Sergisi de Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi önü için bir heykele vesile oldu. Özgecan Aslan heykeli ise
Çankaya Belediyesi’nin Özgecan anısına açtığı park için tasarlanmış bir çalışma. Özgecan cinayeti, tabi ki çok sarsıcı, tüyler ürperten bir olay. Maalesef benzeri de çok ülkemizde. Ben de Özgecan adı altında tüm kadın cinayetlerine gönderme adına üç figür kullandım. Ortadaki figürden çıkan kanatlar ise; cinayetin soğukkanlı dehşetine vurgu yapmak için Özgecan’ın kesik ellerinden oluşuyor. İyi niyetimizle bir daha böyle olayların tekrarlanmamasını dileyelim.
Bir de stop-motion canlandırma tekniği ile gerçekleştirdiğiniz işleriniz var?
Stop-motion ile ilgim üniversite yıllarına dayanıyor. O dönemde arkadaşlarla ufak tefek deneme niteliğinde işler yapmıştık. Tabi henüz bugün kullandığımız programlar yaygın ve kolay bulunmuyordu. O nedenle çok rafine işler çıkması da söz konusu değildi. 2002 yılında şimdi maalesef aramızda bulunmayan Deniz Mutlu arkadaşımın yönetmenliğini üstlendiği, Kültür Bakanlığı için hazırlanan telif hakları ile ilgili projede yer aldım. Bu çalışmanın benim için hem eğitim niteliği taşıyan, hem de kendi çalışmalarımı oluşturmam için cesaret veren bir önemi vardır. Daha sonra yaptığım “CV”, “Evrim” gibi kısa filmlerim ve ilk sinema teknolojisine atıfla yaptığım zoetroplarım ile ‘kısırdöngü’ sergisini açtım. Şimdilerde halen sahne ressamı olarak çalışmakta olduğum Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde dekor tasarımı bana ait olan “Dostlar Beni Hatırlasın” ve “Kalp Korosu” nda, canlandırma videolar kullandım. Bir yandan da halen Başkent Üniversitesi Grafik Bölümü’nde canlandırma dersi veriyorum.