Haydar Akdağ, kendisini Şair, Ressam, Sanatçı ve Salt İnsan diye tanımlıyor. Gözlemlerindeki çağrışımları yalnız sanat yada tasarım nesnesine çevirmiyor. Yaşamdaki yerini, kendisi ve toplumla iletişimini kendi penceresinden yorumluyor. Ulusal ve Uluslararası sergilerin yanısıra EEA European Exchange Academy Berlin Beelitz 2014 sanatçı programına katılmıştır. Kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmekte, halen Yeditepe Üniversitesi Sanatta yeterlilik programına devam etmektedir.
Ressam- tasarımcı kimliğinizin yanı sıra yazar kimliğiniz de var, çok yönlü bir sanatçısınız.
İnsan, organları ile nasıl bir bütün ise eylemlerimde de, ifade imkanlarını sonuna kadar kullanıyorum. Bir şiir ile yaratacağınız zihinsel etkileşim kendi başına fikrin yada fikirlerin başlangıcı oluyor. Hem üretim sürecinde beni daha derinleştirirken, seslerin hecelerime nasıl etki ettiğini ve en önemlisi ikili anlamlarla; gerçeklik/sanatsal arasında karmaşık, ancak tek bir yapıda kendini kuruyor. Aşkla başlayan bir söz, tarihsel bir direnişi anımsattığında; şiir sizi de içine alıyor…
Güzel Sanatlar Moda ve Tekstil mezunusunuz ama daha çok resim yapıyorsunuz….
Evet. Doğru yerden yakaladınız. Moda Tasarımcısı olarak sektörde 4 seneye yakın aktif olarak çalıştım. Özellikle iki büyük markanın kurulum aşamasında işe başlamıştım. Geliştirdikleri ilk koleksiyonlarda yaptığı üretimleri, teknik ve estetik kökleri tamamen benim üretim teknolojisini geliştirdiğim metotlarımda hazırlandı. Koleksiyon parçalarının, aradan geçen bunca zamana rağmen hala koleksiyonlarında bir klasik olarak üretimlerine devam ettiğini görmek beni mutlu ediyor. Fakat gel-gör ki onları olgunlaştırıp, uygulamasını kabul ettirene kadar ister istemez verilmiş sevimsiz mücadeleler vardı. Türkiye’de mi, insanımızda mı ya da tekstilin kolektif çalışmayı zorunlu kılan üretim hiyerarşisi nde mi bilmiyorum fakat bu beni hiç mutlu etmiyordu. Fikrinizi üretim sürecine dahil edene kadar, nesnelleştirene kadar cidden çok zorlanıyorsunuz. Dolayısıyla tekstilde aktif olarak çalışırken başladığım yüksek lisansta resimle-sanatla temas kurmak beni çok rahatlatıyordu. Sonra zaman nasıl geçti bilmiyorum bu hürriyeti sevdiğimi fark edip istifa ettim. Tuvalin başında, şiirin başında, bir düşüncemi geliştirmede tek olmak beni her şeyden çok mutlu ediyor. Bu özgürlük ve özgünlük ihtiyacı salt insan olmanın bir parçası olmalı! Yarın yine tekstil yapar mıyım? Neden olmasın. Ancak, o gemide, denizde, yelkeni dolduran rüzgarda, dümendeki kaptanda ben olmalıyım.
Soyut, organik doku-leke, geometrik egemenler ve hazır malzemeleri kullanarak oluşturduğunuz eserlerinizin yanında; belge-bulgu üzerinden tarihi-mekanı sorgulayarak proje bazlı eserler de üretiyorsunuz…
Şiir’e Aşkla-Hasretle başlayıp sonunu özlemi Anlamsız-Kişiyi hiç tanımamış olduğumu ilan etmek gibi. Yani şöyle düşünün sürprizleri seviyorum. Ancak benim kendi kendime yaptığım sürprizleri. Sırayla gidelim; Soyut olan insanın ta kendisidir! Bunun üzerine söylenecek çok şey var doğrusu. Ancak sırayla üretim sürecimde serilerin gelişimini anlatmak isterim. Organik doku ve lekeler, büyük keyif aldığım monotip baskılarımdan yola çıkarak hazırladığım işlerdi. Dedim ya! Sürprizleri seviyorum! Baskılarda gelişen, ortaya çıkan formlar her seferinde başka bir duygumu tetikliyordu, başka bir okumayı inşa ediyordu. Ancak kontrol edilmeliydiler. Bunu tuvallerimde görmek mümkün. Kontrolden kastım, organik dokuların plastik değer olarak boyadan aldığı formların üst üste yığılmaları, tuval üzerinde yarattığı belleği tesadüflerin tekeline bırakamazdım. Evrenin var oluşu dahi tarif edilirken tesadüf bir patlamanın arkasında hala matematikle-fizik formülleri ile bir akıl örgüsü inşa ediyorken, tuvaldeki tesadüfleri matematiksiz bırakmayı eksik saydım. Geometrik egemenlerden kasıt; organik, rastlantısal lekelerin bir biriyle olan ilişkilerini gözden geçirmek ve onları bir düzene tabi tutmaktı. Eee bunlar benim evrenimse, geometri ve matematik uzamlarındaki estetik rakamlar-açılarda benim tekelimde olmalıydı.
‘’Hazır Malzemenin Estetiği Serileri’’ ise, üretimleri bir tekele ait olan sanayi ürünleri. Formu, malzemesi bir işlev için tasarlanmış nesneleri bilinen yerlerinden ederek sanatsal üretimle dönüştürmek, bilineni alt –üst etmek, biraz şaşırmak, eğlenmek ancak en çokta düşünmek… Sahi sorgulamak lazım değil mi? Birim değeri 5 kuruş eden bir pipet, nasıl oluyor da yan yana gelerek oluşturduğu kenetlenme ve örgütlenme ile meydana gelen sanatsal örgüde-enstalasyonda başka bir değere yükseliyor? Düşünce mi, emek mi herşeyi alt-üst eden? Sanatın kendine has tılsımı mı?
Belge ve bulgu meselesine gelince, sanırım bende bir toplayıcıyım. Avcılık kısmı fikrin bulunma anı. Toplayıcılıktan kastım, yaşanmış zamana duyduğum ilgi. Gelecekten mi kaçıyorum, bilmiyorum ancak geçmiş bitmiş bir nesne değil. Yani geçmişte olsa zaman o hala ilerleyen-durmayan bir gerçeklik olurdu. Yaşanmışlıklar kendini güncelliyor gibi. Bunu bir kitabı okuyan her kişinin o kitabı yeniden yazması gözüyle düşününün. Geçmişe ait bir nesneyi yeniden bugüne çekmeyi güncel arkeoloji nesnesi olarak düşünüyorum. Bunu milyonlarca çekilmiş sosyal medya hesabındaki özçekimler üzerinden bir örnekle konuşalım. Resmin özgürleştiği bir döneme yolculuk edersek, dinsel temaları işlemekten kurtulmuş sanatçılar, dönemin burjuvazisinin portrelerini çalışıyordu. Herkes kendini kutsuyor, imkanı olan kendini bu zaman örgüsü içinde sabitlemeye çalışıyordu. Günümüz teknolojisi ve imkanları 7 milyara yaklaşan dünya nüfusunda bu hayatı durdurma, anı ve anla kendi ilişkisini sabitleme, kendini kutsama eylemi özçekimle/selfie ile bir mesele halinde orada duruyor. Düşünün yüzyıl sonra bir müze kuracaksınız, temanız 21.yy insanlığı. Kişi-Benlik-Belgeleme ve belki belgesel. Eeee bu kadar görselin arkeolojik bir değeri yok mu? Sadece toprağı kazmanın üzerinde bir anlamla bakıyorum meseleye. Ve buradan yola çıkarak belge-bulgu-mekan üzerine bir güncel arkeoloji denemesi gerçekleştiriyorum. Üstelik bu konuyu önemsiyor olduğum için bugün doktora tezimi de bu alanda yapmaktayım.
Yolculuk meçhul, kişiler meçhul, duygular ve yansıması meçhul. Böyle bir hikaye …
Mektuplar anlamları derinleştirirler, daha çok kanıt niteliğindedirler. Dünya bir zamanlar bu iletişimle dönüyordu. Sizin birkaç eserinizde de adresi meçhul yolculuğa çıkmış mektuplar ve pulları var…biraz bu işten bahsedebilir miyiz?
Şiir yazarsınız, resim yaparsınız, şarkı söylersiniz, gözlerinin içine bakmak istersiniz, duysun görsün istersiniz. En nihayetinde bu iletişim ihtiyacı derin bir sancı, belki sevinç olarak şekillenir ve karşı tarafa ulaşmak ister. Bütün çabanız ve yöntemlerinizle istediğiniz kadar savaşın, direnin; sonucu soyuttur. Aşkın tek kişilik olduğuna inananlardanım. O yüzden yolculuğa çıkmış mektupları “Meçhul” sayarım. “İki Aralık (!/?)” enstalasyonum koleksiyonumda yer alan mühürlü pullardan ve cam şişelerden oluşur. Hep bir dileği, feryadı, sevinci yada imdat çığlığını bir kağıda yazıp şişelemiş, adada yalnız kalınmış kahramanı izledik. Oysa ne çok benziyorduk O’na! 1960’lar ,1980’ler farklı zamanlara ait gönderilmiş mektupların sırtından toplanmış mühürlü pullar. Bu eserde boş şişelere refakat ediyor. Yolculuk meçhul, kişiler meçhul, duygular ve yansıması meçhul. Böyle bir hikaye …
‘’Sancho nerede?’’ isimli sergide gördüğümüz işlerde sanatçılar, kendi eserlerini Cervantes’in kelimeleriyle buluşturuyordu. Sizin ‘’iki aralık’’ isimli işinizde de şişeler üzerinde küçük pullara rastladık, o pullar bize ne anlatmak istedi?
Az önce bahsettiğim hikayeleri sırtladılar. Gönderen de bekleyen de mektup yolculuğunda sabırla-zamanla sınanır. Hayal etmek, hayali olasılık ve gerçek… Yüzleşme… Beklendiği gibi bir yanıt mı gelen, istendiği şiddette acil mi cevap… Bilmiyoruz. Pullar İspanya’yı temsil ediyor. Cervantes’in coğrafyasını… Enstalasyonun tam karşısında ise kağıtların üzerine yaptığım pullardan oluşan, üzerine şiirlerimi yazdığım, transparan bir beyaz boya ile üzerine ipek sermiş hassaslıkta müdahale ettiğim çerçeveli işler yer almakta. Pullarda yer alan siyasi lider ve liderler bir dönemin belgesi. Aynı portre üzerinde yazan farklı rakamlar ise kişiye yüklenen siyasi anlam kadar paranın ortaya koyduğu değer sorgulamasını beraberinde getirdi. 5 Beş ve 4 Dörtten büyük evet. Fakat siyasi bir figüre yüklenen bunca rakam aynı kişide görülünce ben bunu üretimimde farklı değerlendirdim. Güncel ve yakın tarihe ait bir arkeoloji nesnesi olan pulları, siyasi liderin temsiline verilen büyük-küçük rakamı sıralamasını alt-üst ederek, kişinin ve bir dönemin siyasi kimliğini değer üzerinden hiyerarşik olarak kendisiyle çatıştırıyorum. Bir dönemin ittifak ve ihtilafları, büyük-küçük kavgası bir sanatçının eliyle günümüze başka bir şekilde dönüşüyor. Yeni okumalara, yaklaşımlara olanak tanıyor. ‘’Pul bir dönemi temsil ediyor. Bu anlatmak istediğini, anlamak istediğimizi bir kere daha gözden geçireceğimizi ümit ettiğim plastik bir çabadır.
İşlerinizin yanında şiirlerinize de rastlıyoruz.
Şiir başka bir imkan. Sıklıkla sohbetimin içinde değindim. Bir düşünür şiirle kendini düzenleyebilir veya dağıtabilir. Güçlü bir metin metodu, düşünce deneyi.
27500 adet pipetle yaptığınız bir heykel var. Aşamalarından bahsedebilir miyiz? Tüm bu parçalar nasıl ve neden bir araya geldi?
27500 pipeti bir araya getirmek “Hazır Malzemenin Estetiği” başlığı altında sorguladığım serinin önemli parçalarından biri. İzmir Swissotel Büyük Efes’te sergiledik. Üretim sürecindeki işleri ailem ve yakın dostlarımın yoğun bir çalışma temposu ile bir ayda hazırladık. Kurulumu yedi gün sürdü. Eseri hiçbir yapıştırıcı kullanmadan inşa ettim. Ve bütün yerçekimine dirençle bir yıl sergilendi. Burada yer alan tekil, bir bütünü oluştururken yeni bir rol alıyor. Birbirine kenetlenirken toplumsal olaylara da gönderme yapıyor. Örneği Gezi olayları sırasında toplumun farklı renkleri, farklı eksenlerde düşünen renkleri ; temelde birlikte yaşamak ve yaşamın değerini vurgulamak adına yan yana geldi. Tek başına bir kişinin söylediği sözü hep birlikte söylemek daha farklı olacaktı. Bu güç neden sanat üretiminde kendini göstermesin. Bu eserde sanayi standartlarının belirlediği bir ürünün, üretim ve kullanım alanının bilgisini yerinden etmek, siyasetin tek tipleştirme yada düşünceyi yönlendirme eylemlerini boşa çıkarma üzerine benzerliklerini düşünelim…
Aklımda kalan eğlenceli tepkilerden bazıları; elektronik mühendisliği okuyan bir grup gencin kahkahaları ve birkaç çocuğun deniz anası benzetmesiydi.
İllüzyon ve manipülasyona işlerinizin içinde sıklıkla rastlıyoruz…Misal süzgeçten geçemeyen mercimek taneleri…
-İnandığımız şeyleri belirleyen, yönlendiren medya var. Görsel, işitsel… İnsan her türlü düşünsel girdiye açık gibi duruyor. Fakat akıl ve sorgulama bir süzgeci temsil ediyor. Politik bir okuma yapmalı. Sürekli bir eleme durumu söz konusu fakat elemenin gerçekliği veya durumun manipülatif zeminlere açıklığı, tamda sizin anımsattığınız “Mercimek/Lentil” işimde seramik-elektronik kapasitörlerin mercimek tanelerini andırmasıyla mümkün oldu. Mutfak gereci sanki gerçek! İşe bakan insanların tepkilerini hatırlıyorum. Art international İstanbul 2015’ te izleyicilerin bir kısmı mercimeklerin nasıl yapıştırıldığını sordu. Kendi aralarında tartıştılar. İzledim, gözlemledim. İnsanların sergi metnine ve malzemeye bakmadan, önyargıları ve eser adıyla yapılan yönlendirmenin etkisini izledim. Aklımda kalan eğlenceli tepkilerden bazıları; elektronik mühendisliği okuyan bir grup gencin kahkahaları ve birkaç çocuğun deniz anası benzetmesiydi.
Güncel Arkeoloji tarifini sıklıkla kullandınız. Belgeler, bulgular, belgesel?
Evet. Belge; Bulgu; Benlik. Burada yakın zamana ait nesnelere, kalıntılara ait kaynaklardan yola çıkarak eserler ve sorgulamaları açmaya çalışıyorum. Örneğin; yerde bulduğum bir kaset kapağı ve elle doldurulmuş bir listesi.1990’lara ait hit şarkıları özenle seçmiş, elleriyle kasetin A ve B yönünü elle yazmış bir bilinmez kişinin kimliği ve tercihleri üzerine bir okumanın, eser kurgulamanın imkanlarına bakmak istedim. Kaset kapağındaki kağıtta yazılan listeyi youtube dan teker teker izledim. Bir kişinin tercihleri, o kişinin özel alanı sayılır. Fakat dokunulmazlık kaldırıp kişinin hayatına sızıyordum. Seçtiği şarkılar farklı sanatçılara ait. Düşünsenize bir kişinin tahminen 1990-1993 yıllarında kütüphanesinde, masasında her gün dinlediği bir kaset, bugün sokakta yerde terk edilmiş, düşmüş veya kayıp olarak yeniden 2017’ye geri geliyor. Kişinin bu elle yazdığı listeyi bir arkeolojik nesne kabul ediyorum. Videolara ulaşmak için günümüz karekod uygulaması ile bağlantı uzantılarını soyut bir resmi andıran o kare kutucuklara dönüştürüyorum. Varaklı ve şatafatlı bir görsel ile sergilemeye hazırlıyorum. Burada hayatına sızdığım kişiyi, şarkıları besteleyen kişiyi, söyleyeni, youtube yükleyeni ve benim eseri yaratma sürecimi düşünürsek; bu telaşı ve çabayı sanat adına anlamak nasıl olur?
Change.org’ta başlattığınız Babil antlaşması ile yarattığınız sanal bir dünya var ve aynı zamanda Erzincan’da hayali bir bienal yaptınız. Gerçek olmasını istediğiniz şeylere zemin mi hazırlıyorsunuz yoksa bu sadece izleyiciye yaşattığınız bir yanılgı mı?
Kesinlikle gerçek olmasını istediğim şeylere zemin hazırlıyorum. “Sanat yaşatır, siyaset öldürür(!/?)” söylemini öne çıkarıp ‘’Babil Antlaşması’’ ile ortaya koyduğun dünya barışı ilkelerini; sanatın, şiirin, günümüz sanal gerçekliğin imkanları sınırlarını zorlayarak ortaya koyuyorum. Birleşmiş Milletlere metni İngilizceye çevirerek yolladım. Erzincan Bienali’de öyle…”Yer Sanat, Gök Sanat(!/?)” diyerek kaleme aldığım Bienal kavramı ve çerçevesinde ürettiğim, hayali sanatçılara ait ilan ettiğim düşünceler elbette benim olmasını istediğim gerçeklikler. Bununla birlikte, “Yeni Müze Kuruluyor(!/?)” haber başlığında yayımladığım yazım için on beşin üzerinde eser hazırladım. ‘’Çağımızın altın tarihini yazıyoruz’’ diyerek, çoğulcu ve katılımcı bir müze inşa ediyorum. Sosyal medya hesaplarını, web sayfalarını da hızla hayata karıştırıyorum. Gerçekliği ile yanılgı arasında bir başka nefes alanı inşa ederek süreci başlatıyorum. Temel mantığım bütün tekellere karşı olmak. Hayata, zamana, kendime izin veriyorum. Çerçeveler, sınırlar, kurallar. Bunları görüyorum ama görmezden geliyorum. Değiştirmek istediğim bir dünya var ve ben güzel dünyaya inanıyorum.
Yeni Projeler var mı?
Evet. İstanbul Bienali için bir proje hazırlıyorum. Bienale dahil etmeyi başarabilir miyim bilmiyorum. Olmazsa alternatif mekanlarla iletişimde olarak paralel bir etkinlik çerçevesinde bu seneki temaya kendi yaklaşımımı koymak istiyorum…
Meraklısına not:,
Sanatçının sayfası: www.instagram.com/haydar_akdag
Yeni Müze Kuruluyor: www.instagram.com/haakmuseum