Ünlü fotoğraf sanatçısı, aynı zamanda Çağdaş Türk fotoğrafının önemli ismi Çerkes Karadağ gözüyle fotoğrafın dünü, bugünü ve günümüz fotoğrafçısının teknik gelişmeler karşısındaki etkileşimini konuştuk.
Fotoğrafa nereden başlamak lazım?
Fotoğrafa nereden başlanacağının bir reçetesi yoktur. Ancak başlangıç için fotoğrafçı adayının kendisinden başlamasını daha uygun bulurum. Kendisine “ben bir görüntü insanı olabilir miyim?” ya da ” farkındalıkların ne kadar farkındayım?” diyebiliyorsa fotoğraf çekmeyi tercih edebilir.
Görüntü üretimine başlamak için kişinin adım atması gereken teknik ve kuramsal basamakları nasıl sıralayabiliriz?
Bir görüntü elde etmek için fotoğrafçının izlemesi gereken yollar çok çeşitlidir. Ancak kısaca şu başlıklar altında bir yol izlenmesi halinde iyi bir fotoğrafçı olmak pekala mümkündür. Elbette teknik olarak fotoğrafçının tüm eksikliğini tamamlaması koşuluyla…
Görüntü ve Anlatım Araçlarının Denetimi, Işık Seçimi ve Işığın Niteliği , Çekim Zamanının Tayini, Kameranın Konumu ve Görüş Açısı, Konu Seçimi ve Seçilmiş Odak, Ön Planların Değerlendirilmesi ve geri plan dinamizmi, Boyut ve Oranların Tesbiti, Tonal Denge ya da Açık ve Koyu Ton Değerlerinin tayini, Uyum ve Karşıtlık Arayışı, Kırpma, Eksiltme ve Sadeleştirme yeteneği, Fotoğrafın Arka Planı ya da Görüntünün Kültürel Misyonu, Hayal Gücü ve Nesnel Gerçeğin tayini, Konuyu İşleme veya Sanatsal Yorumlama, Bütüncül Görme ve Kritik An ya da Fotoğraf Zamanını doğru tayin etme.
Digital fotoğrafçılıkta bir usta olmanın mümkün olduğunu düşündüğümüzü farz edelim, buna rağmen halen analog dönem makinalarla fotoğraf çekmek ve birisi olabilmek daha mı doğrudur?
Digital teknolojinin görüntünün estetik kalitesini hayli arttırdığı bir gerçek. Ancak fotoğrafta ustalaşmak bugün eskisinden daha güç görünüyor. Daha açık söylemek gerekirse yaygın teknikler sayesinde dünün estetik bakış açısı ve kompozisyon biçimleri bugün genelleşmiş anlayışlar haline gelmiştir. Teknik uygulamalar fotoğrafa tek başına birşey katmıyor. Fotoğrafın düşünsel zeminde geniş açılımlar içinde olması gerekir. Nesnelere ve gerçekliğe bakış açısının yeni biçimlerle ele alınması gerekir. Fotoğraf ile öteki sanatlar arasında ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekir. Sorunuzun yanıtına gelirsek analog dönemi kameralarının bugünkü teknik gelişmeleri ortaya koyması hayli güçtür. Ancak kendi aurasını hissetmek açısından film fotoğrafçılığının denenmesini ben de herkese tavsiye ediyorum
Fotoğraf, günümüzde aydınlık ortamda hızlı bir biçimde üretilebiliyorken aynı hızda tüketilebiliyor (cep telefonları, sosyal medya). Peki bu durum ‘’geleneksel fotoğraf temelinden gelen biri için’’ ne düşündürüyor? Fotoğrafın ruhu öldü mü sizce yoksa sadece evrim mi geçiriyor?
Fotoğrafın teknolojik değişimler içinde bulunması sadece günümüze özgü bir durum değil, fotoğrafın başlangıç yıllarına kadar uzanmaktadır. Unutulmamalıdır ki, fotoğraf bir cephesi tekniğe öteki cephesi yaratıcı bakışa dönük bir uğraştır. Yani teknik yenilikler bizzat fotoğrafın doğasında mevcuttur. Bu bakımdan fotoğrafçının teknik anlamda muhafazakar olması söz konusu değildir. Kanımca fotoğrafın ruhu tekniği de aşan bir düşünüş tarzına dayanmaktadır. Çünkü bir görüntünün teknolojik evriminden anlamamız gereken şey, görüntünün biçimsel niteliklerinden çok onun taşıdığı anlamda şekillenmektedir. Ayrıca tekniğin yeni her boyutunun fotoğrafın anlam seçeneklerini çoğalttığını söylemekte de yarar görüyorum.
Geleneksel fotoğrafta da fotomontaj mümkündü. Oscar Rejlander’ın (two ways of life) buna en eski örnek olarak gösterilebilir. Günümüzde bilgisayar programları ile yapılan fotomontajlar oldukça sık ve kimi zaman gerçeküstü. Fazlaca müdahale fotoğrafı olduğu şeyden başka bir şeye götürür mü, yoksa hala fotoğraf mıdır?
Görüntünün bir fotoğrafçının görüşleri doğrultusunda ve bir gerçeğin yedeğinde oluşturulması onun her zaman tartışmalı bir gerçeklik yarattığını ortaya koymaktadır. Bu bakımdan bir görüntünün gerçekliğinden söz etmek çok doğru değildir. Aslında çekilen her görüntünün bir tasarım ve müdahale olduğunu unutmamak gerekir. Öte yandan gerek fotoğrafçı, gerek mercekler ya da bilgisayar programlarının görüntü üzerinde yaptığı müdahale fotoğrafın gerçekten çok gerçeküstü bir bakış yarattığını da gözden kaçırmamak gerekir. Bu bakımdan fotoğrafın müdahaleye maruz kalması onun fotoğraf olup olmamasına yol açmaz, ancak gerçekliğini tartışmalı yapabilir.
Fotomontajda sizce bir sınır olmalı mıdır?
Kanımca fotomontaj fotoğrafta bir gereklilik değil, bir görüşün ifade edilmesi için başvurulan bir yoldur. Fotoğraf bulunuşundan bu yana sürekli olarak gerçekle ilişkilendirildiğinden, fotomontaj bu gerçekliği bertaraf eden bir kusur veya amaçlı bir müdahale olarak görülmüştür. Oysa gerçeklik topluma haber taşıyan muhabirin, gazetenin ya da medya organının görevidir. Fotoğrafın amaçlı kullanımı veya fotomontajla manipüle edilmesi bu misyonu üstlenen kurumların sorumluluk alanı içindedir. Amacı yaşamı yorumlamak olan fotoğrafçının gerçeği sunma gibi bir sorumluluğunun olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla düşünceye bir sınır konulması bana çok akıllıca bir yol gibi gelmiyor.
Fotoğrafın siyah – beyaz olduğu zamanlar ve fotoğraf banyoları..Bunlar birer nostalji olarak mı kaldı sizce?
Elbette birer nostalji olarak kaldı… Benim için en heyecanlı ve en çekilmez olan film banyo süreciydi. Film banyosu merak ve beklentiye veya huzur ve hüsrana zemin hazırlayan zamanlardı. Herhalde görüntülerin bu kadar kolay elde edilmesine en fazla sevinenlerden biri de benim. Çünkü benim için yeni araç ve gereçler teknik süreçlerden uzaklaşıp doğrudan görüntünün ruhuyla karşılaşmak için bana çok geniş olanaklar sunuyor.
Günümüzde kolayca elde edilen fotoğraf, fotografçının hassasiyetini azaltıyor diyebilir miyiz?
Fotoğrafın kolay çekilebilmesi bana göre en fazla da görüntünün kendi iç dinamiklerinin görülmesini perdelemiştir. Yani kameranın karanlık odasında saklı duran görüntünün varlığını açığa çıkarma heyecanı ve özlemini ortadan kaldırmıştır. Günümüzde görüntü araçlarını kullananlar deklanşöre basar basmaz hemen arkadaki ekrandan izlemeye başlıyorlar. Dolayısıyla bu ruhun anlaşılması ya da neler hissettirdiği günümüz fotoğrafçısının bilebileceği birşey değildir. Bugün fotoğraf farklı dinamikleri olan farklı bir hassasiyetle çekiliyor. Daha doğrusu fotoğrafçı arzu edilen görüntüyü elde edilinceye kadar çekim yaparak bir bakıma keskin bir görüş ortaya koymak yerine, görüşlerini teste tabi tutarak bir sonuca ulaşıyor.
Fotografçının teknik kalite seviyesi, yaratıcı içeriğine ne ölçüde etki eder? Günümüz fotoğraf üretiminde yer almak ve başarıya ulaşabilmek için eski teknik bilgilerden haberdar olmak gerekli denilebilir mi?
Kuşkusuz herhangi bir görüntü çekilinceye kadar olan süreçte, fotoğrafçının bunu sosyal, toplumsal, psikolojik, etik ve politik bir bakışın süzgeçinden geçirmesi gerekir. Bu arzu edilen birşeydir. Ancak kamerasını kapıp sokaklara dağılan her fotoğrafçının böyle bir amaç içinde bulunmadığını biliyoruz. Kanımca fotoğraf çeken milyonların yapmak istediği şey, doğal güzellikleri elde etmek, görülenleri kişisel mülkü haline getirmek veya kendisini bir araç yardımıyla ifade ederek aslında bu aracın yeteneklerini öne çıkarmak. Bu noktada şunu söylemek mümkündür. Görüntünün teknik kalitesi onun yaratıcı boyutlarının da birlikte arttığını ortaya koymaz. Bir görüntünün anlamlandırılmasında teknik ancak yardımcı bir unsur olabilir. Çünkü teknik bir içerik için vazgeçilmez bir araç değidir, ancak başvurulan pekiştirici bir unsur olabilir.
Çokça konuşulmuş; Kevin Carter’a 1994 yılında pulitzer ödülü kazandıran o fotoğraf üzerine düşündüğümüzde; konu olarak hayatın uç hikayelerini ve “o an” durumlarını seçmiş olan görüntü üreticileri için; bulundukları o ana ilişkin paralel iki gerçeklik yaşadıklarını ( Bir tarafta bizim de izlediğimiz gerçeklik diğer tarafta insan olarak kişinin kendisi.) ve bu iki gerçekliğin sınırının fotoğraf makinasının önü ve arkası arasında olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu fotograf ve hikayesi hakkında ki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Bana göre, Kevin Carter’in Pulitzer ödülü alan bu fotoğrafı taşıdığı auradan çok fotoğrafçının maruz kaldığı tartışma ve saldırıları daha fazla öne çıkarmaktadır. Yani fotoğrafın gerçekliği fotoğrafçının karşılaştığı tutumların gölgesinde yeni bir anlam kazanmıştır. Dolayısıyla bu görüntünün atmosferini fotoğrafçıdan bağımsız düşünmek pek mümkün değildir. Ne yazık ki bu fotoğrafı halen tek başına taşıdığı keskin gerçekle değil, ona eklemlenen fotoğrafçının öyküsü eşliğinde izliyoruz. Dolayısıyla bana göre fotoğraf bağımsız bir anlamı tek başına göğüsleyemiyor.
Fotoğrafta eleştiriye açık mısınız?
Doğrusu yaptığım fotoğrafların sanatsal yetkinliğinin, içeriği ve işaret ettiği düşünsel ve yaratıcı boyutlarının tartışılmasından hoşlanmıyorum. Çünkü benim fotoğraflarımın genel-geçer bakış açılarıyla uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. Fotoğraflarım güncel gerçeklileri değil, daha çok zihinsel ortamda karşılığı olan nesnel kurguları işaret eder. Hem gerçeği, hem de gerçek karşıtı birtakım biçimler ortaya koyarlar. Doğal olarak fotoğraflarıma yönelecek eleştirilerin kültürel ve sanatsal kodlara dayanması gerekir. Aksi taktirde sığ bakışa dayanan bir eleştirinin fotoğraflarımın ruhundan çok biçimsel boyutlarına yönelmesini çok anlamlı göremem
Sunduğu görüntüleri izlemekten hoşlandığınız fotoğrafçıları bizimle paylaşır mısınız?
Bugün görüntüleri barındırdığı öykülerden çok, bende çağrıştırdığı anlam anaforlarıyla ölçtüğüm için bu tarz fotoğrafçıların çok fazla olmadığını söyleyebilirim. Medyanın cilaladığı isimler ile genel-geçer görüntüleri bulunmaz hint kumaşı gibi sunan fotoğrafçılar beni hiç etkilemiyor. Popüler tutumları sergileyen görüntüler ile sanatsal ve düşünsel yetkinliğe sahip görüntülerin birbirleriyle aynı tutulduğu günümüz ortamında, başarılı bir fotoğrafçının nasıl olduğunu yeniden irdelemek gerekir. Dolayısıyla beni etkileyen çok fazla isimden söz etmek pek mümkün değildir.
Gülistan Ertik – Çağdaş Bora Varış