“Resim yaparken; reel dünyadan kopup, psişik bir dünyanın yöneticisi ve yaratıcısı oluyorum.”
1970’de Ankara’da doğdu. 1992’de Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitede metafizik ve resim konulu master programını tamamladı. Çok sayıda karma sergiye katıldı. Yarışmalı sergilerde çalışmaları sergilenmeye değer görüldü ve beş ödül aldı. On iki kişisel sergisi bulunmaktadır. Halen Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde görev yapmakta ve kendi atölyesinde çalışmalarını sürdürmektedir.
Gazi Mesleki Eğitim Fakültesi Uygulamalı Resim Bölümü öncesi ve sonrasında master konunuz “metafizik ve resim” idi?
Klasikleşmiş bir şekilde kendimi bildim bileli resim yapıyorum diyemeyeceğim. Sanatla olan diyalogum kendi oyuncaklarımı kendi kendime yapmamla başladı. Annem çok otoriter bir kadındı. Derslerimizi engelleyecek diye hiç oyuncak almazdı. Önceleri kilden bebekler yapmaya başladım. Sonra o bebeklere ev eşyaları yapıp oyunlar oynuyordum. O zamanlar yaz tatillerinde babaannem ve dedemin küçük çiftliklerine gidiyordum. Orada bahçede her bulduğum objeden oyuncak yapıyordum. Okullar açılıp eve döndüğüm zamanlarda ise malzeme yokluğundan dolayı kâğıtlara geçmek zorunda kaldım. Çevremdeki insanları, sahip olmak istediğim her şeyi çizmeye başladım. Böylece resim benim en iyi arkadaşım oldu. Böyle böyle oyunlarla başlayan çizimlerimi de geliştirmeye başladım. Bir süre sonra tüm öğretmenlerimin de dikkatini çekmeye başladı. Aslında meslek olarak resmi hiç düşünmemişdim. Çünkü bu işi çok fazla ciddiye alıyordum ve kendimi yetersiz görüyordum. Lise bitince ablam kolumdan tuttu ve beni Gazi’nin sınavlarına götürdü. Bu güvensizliğime rağmen dereceyle girdim. Benim asıl korkum yaratıcılık anlamındaydı. Ama eğitim sürecinde bu korkumu yenmeye çalışırken daha da büyüdüğünü fark ettim. Çalıştıkça, okudukça ve sanatın derinliklerine indikçe gördüm ki diğer sanat yapanlar da aynı endişeyi taşıyorlarmış. Zaten bu endişenin varlığı olmazsa yeni işler de üretmek olanaksızdır. Mezun olduğum okul, güzel sanatlar fakültesi değildi, resim öğretmeni yetiştiren bir kurumdu. O yüzden birçok konuda kendi kendimi yetiştirdim diyebilirim. Brugel ve Bosch’un fantastik dünyaları beni çok etkiledi. Bu yüzden master konumu metafizik ve resim olarak belirledim. Ayrıca psikoloji ve psikiyatri konuları da ilgi alanıma giriyor. Hatta şu an zamanım olsa bir psikoloji bölümüne girip okumak isterim. Metafizik ve resim konusunu seçmeden önce kendi iç dünyam ve yaptıklarımın sürrealist bir yapıda olduğunu düşünürken, aslında metafizik resme yakın olduğumu gördüm. Carlo Carra ve De Chiroco gibi ressamların işlerini incelerken biraz kavram kargaşasına düştüm. Olayın felsefi boyutuna girdim ve hala işin işinden çıkamadım diyebilirim.
İlk dönem çalışmalarınız uzun bir süre sadece büyük ebatlarda kara kalem işlerdi?
Evet. Yaklaşık on yıl kadar bir süre sadece kara kalem çalıştım. Bir metreye 2 metre boyutlarında kara kalem çalışmalar dahi yaptım. Kurguladığım konuları daha iyi ifade ettiğimi düşündüm ve çok daha özgür hissettim kendimi. Bu arada hafiften renk denemelerim de oldu. Toz pasteller kullandım. Böylece yavaş yavaş yavaş renge de geçmiş oldum. Bir süre sonra da kendi özgün renklerime geçmeye başladım.
Çalışmalarınız yoğun fantastik öğeler barındırıyor?
İnsan psikolojisi ile yakından ilgilendiğim için onların yüz ifadelerini, vücut dillerindeki ruhsal yansımalarını kendi çizgim ve renklerimle ifade ediyorum. Canlı olan tüm varlıklara, karşı konulamaz bir empati yeteneği m var diye düşünüyorum. İnsan figürlerinin yanı sıra, bitki ve hayvan figürleri de kullanıyorum. Sanki biraz da sembolistim. Resim yaparken; reel dünyadan kopup, psişik bir dünyanın yöneticisi ve yaratıcısı oluyorum.
Sergilerinizin hep isimleri vardı ama resimlerinizin isimleri yoktu. Son serginizde işlerinize neden isim verme gereği duydunuz?
Yanılsamalar, “Yelpinler” ve “Yelpin’lerin göçü” Şaman’lardan esinlendiğim bir dizi çalışmalardı. Son sergimin ismi ise “kapalı kat” idi. Kapalı kat; hastanelerde psikolojik tedavi gören insanların tedavi edildiği gizemli kata deniyor. Bu sergimde resimlerime isim vermemin sebebi de çeşitli psikolojik sorunları olan hastaların hastalıklarını ayrı ayrı çalışmış olmamdı. Bipolar (ruhsal durumda zıt yönlü değişiklik), ambivalans (zıt duygu ve düşüncelerin bir arada bulunması), acting out (uygunsuz davranışların tekrarı), agorafobi(açık alan korkusu), katatoni (hareketsizlik, şizofrenide çok görünür), füg (bilinç değişimi), ekopraxi (başkasının davranışlarını taklit), dismorfofobi ( bedenin bir bölümünün anormal göründüğüne dair düşünce), depandant (başka insanlara aşırı bağımlılık ile seyreden kişilik bozukluğu) gibi.
Genç bir ressam olarak karşılaştığınız sorunlardan bahseder misiniz?
Jestiniz için teşekkürler fakat o kategoriyi geçtiğimi düşünüyorum. Gerçi Türkiye’de elli yaşına kadar ne kadar yetenekli olursanız olun popülariteniz yoksa belli bir noktaya gelemiyorsunuz. İstisnalar hariç tabi. Yapılan işlerden çok kişinin konumu ve çevresi önem kazanıyor. Zaman zaman kadın ressam olmak da ayrıca bir dezavantaj gibi geliyor bana. Biraz kötümser bir tablo oldu ama umarım bu yaklaşımlar zamanla değişir.
Röportaj: Şule Özbahar