Flamenko içi dışı aynı bir kadın gibi…
Röportaj: Neyran Günüçer
Flamenkoya ilgi duyan herkes mutlaka Işıl ve Manuel Reina ile öyle ya da böyle tanışmış ve eğitimlerine katılmıştır. 2004 yılında kurdukları Etnik 34, İstanbul’da flamenko öğrenmek isteyenler için çok doğru bir adres. Ocak 2007 yılında gerçekleştirdikleri doğu ile batı arasında uzanan ve aynı zamanda farklı kültürlere köprü olan Baharat Yolu’ndan esinlenerek hazırladıkları Flamenko Turco&Nüket Duru gösterisi, Mayıs 2007 de sahneledikleri Karabiber ve hemen ardından İspanyol ve Türk folklorunun yükselen değerlerini buluşturdukları ’de görüştük, çok keyifli bir muhabbet oldu.
Flamenko’nun dobra ve dürüst bir duruşu var, bu neye dayanıyor?
I:Bu dansın karakteri son derece doğal olmak çünkü Endülüs Bölgesi’ndeki insanların var olma şekli bu. Akıllarındaki neyse hemen söyleyebiliyorlar. Dobralık o insanların kültüründen geliyor yani onların kökenlerinde böyle bir tavır var. Mesela Manuel’le aramızdaki bazen sorun olan ama çoğunlukla kolaylık yaratan bir durum bu; Manuel rahatlıkla aklına geleni söyler ben bin kere düşünürüm. Bu dansa da müziğe de aynen bu şekilde yansıyor.
M: Özünde polemik bir hava olan form ve makam var flamenkoda. Bunu herkes kendine özgü bir dille sunabilir. Ben bu kültürün içinde doğdum, İspanya’da yaşarken bana öyle gelmiyordu ama yurtdışında geçirdiğim zamanlardan sonra uzaktan baktığımda anladım ki çok egosantrik bir dans. Tamamen kişisel bir şey flamenko. Bir form var ve bu formda çok serbestsin ama aynı zamanda çok fazla kural var. O formu yakalarken egosantri başlıyor. Kendi egonu dansına koyuyorsun ve dansın içinde onu öldürüyorsun.
Sizce bu dansın karakteri nedir?
I:Olmazsa olmaz kuralları olan, içi dışı bir kadın gibi flamenko. Senin karakterin neyse dansının da karakteri o oluyor. Armonik olarak flamenkoyu flamenko yapan çok temel müzik kuralları var ancak içi dışı bir bir form bu, doğal olarak bu formun içine giren insanlar neyse o çıkıyorlar. Bu formasyonu ve kuralları alıyorsun ve flamenko sana diyor ki: “Şimdi sen içini dışına çıkar”. Çok kişilikli ve karakterli bir dans. İnsanlar bu yüzden etkileniyor flamenkodan. Bil bilme, sanatçı ol ya da olma, analitik yapın olsun ya da olmasın seyrederken bir flamenkocunun aynasının karşısında olduğunu görebiliyorsun. Flamenko çok dürüst bir yansıtış tarzı.
M: Flamenkoda kamufle etmek diye bir terim yok, yalan yok neysen osun…Yaratıcı olan da kopyalayan da dans ederken kendini belli ediyor. Zor bir dans, disiplinle çalışılması ve öğrenilmesi gereken teknik kısımları var öncelikle. Bir dönemden sonra bu kuralları özümsüyorsun ama esas zor kısmı bundan sonra başlıyor çünkü flamenko sana “Hadi kendin ol” diyor. Bu yüzden flamenko karaktere göre şekli alıyor.
Flamenko’nun popüler bir dans olma sebebi ne sizce?
M: Flamenko bir halk kültürü değil ortamın getirisi. Emeviler, Hıristiyanlar, Yahudiler, Çingeneler ve hatta Çinlilerin kültürlerinin karışımıyla flamenko oldu. Bir çorba gibi. Flamenko’nun popüler olma sebebi de bu çorbada herkesin kültürüne ait bir şey olması. Bazı kültürel danslar ölüyor, çok özeller ve bir bölgeye aitler sadece ve insanlar içine giremiyorlar. Flamenko kültürel bir karışım ve dünyaya çok açık…
Esansında sanatın başka dallarıyla da ilgilenen birisiniz; Sinema-Tv mezunusunuz ama doyum yakaladığınız nokta bu değil mi sizin için?
I: Tanrısal bir şey var flamenkoda. Bir coğrafyadan petrol çıkması gibi, içinde bir yerde bir şeyler birikiyor ve gün geliyor bu petrol yüzeye fışkırıyor. Çocukluk hayatı ve okul hayatı boyunca sistem gereği Türkiye’de yönlendiriliyorsunuz ve kendinizdekini fark etmeniz çok zorlaşıyor. İş hayatına geçtiğimde kendin gibi olamamaktan yorulmanın sonunda böyle bir şey keşfedince büyülendim tabii ki ve başka bir şeye ihtiyaç duyamaz hale geldim. Ben o petrolü buldum ve bu benim bahçemden çıkan petrol.
Flamenko’nun diğer disiplinlerle sentezlendiği projelere nasıl bakıyorsunuz?
I: Yaparsın ama nasıl sunduğun ve nasıl tepki yarattığın önemli olan. Flamenkoda katı kurallar yok zaten özünde sentezlik yatan bir dans bu o yüzden diğer disiplinlerle birlikte sergilendiğinde ortaya çok güzel şeyler çıkabiliyor.
M: Nasıl sentezlediğin önemli olan, bir birlerinin içersine girmeleri lazım ki ortak bir sentez olsun.
Flamenko-Alaturka çok ses getirdi, bu proje nasıl doğdu?
I: Flamenko-Alaturka hızlı çıkmadı. Yaşanmışlığın getirdiği doğal bir projeydi o. Birlikteliğimizden çıkan bir şeydi. Flamenko-Alaturka tek başına Manuel’den çıkabilecek bir şey de değildi. Manuel’in Türk müziğine girmesi gerekiyordu, Türk kültürünü öğrenmesi ve yaşaması gerekiyordu. Bu sadece Türk müziği dinlemek, konser seyretmek, okuyup öğrenmek gibi bir şey değil. Bu babamla karşılıklı rakı içmesi, o “oğlum evladım” muhabbetini görmesi, Türk töre ve adetlerini, alışkanlıklarını yaşamasıyla ve içinde olmasıyla alakalı çünkü ancak yaşarken hissediyorsun. “Manuel Türkleşti”diyorlar, bana da seni “İspanyol zannettik” diyorlar çünkü o kültürün içine giriyorsun ve yaşıyorsun. Bunların neticesinde çıktı o proje ve bu yaşanmışlıkların getirisiydi, doğal oluştu yani. Bir proje yapalım adı da şu olsun demedik, yaşadığımız şey bizi oraya getirdi. Hala devam ediyor ve bizim flemanko şeklimiz oldu. Flamenkomuz hafif alaturkalaştı. Çünkü burada yaşıyoruz ve yaşarken kendimizi izole etmemiz imkansız.
M: Bir dönem hiç flamenko yapmadım. Gitarist, perküsyoncu buluyordum ama o ses yoktu. Türk vokal vardı ama ben onların söylediklerinde kendimi bulamıyordum. Türk gırtlağıyla o İspanyol ses bana alıştığımı veremiyordu ve içine giremiyordum müziğin. Bu yüzden 2-3 sene flamenko yapamadım. Orjinali biliyorum, hissiyatı biliyorum ve bunu Türk bir vokalle yakalayamıyordum. Benim için o ses benim hep duyduğum orjinalden çok uzaktı. Bir gün birisi keman eşliğinde Türk müziği söylüyordu, çok doğal ve gerçekti. O söylesin ben flamenko yapayım dedim. Flamenko-alaturkanın temeli bu şekilde çıktı.
O zaman vokalin yeri çok önemli Flamenko için ?
I:Evet vokal en önemli ve en temel karakter Flamenko için.
M:Dans ederken o ses çok önemli. Her şey modernize oluyor; ritim değişiyor ama vokal değişmiyor kuran gibi, o ses yoksa gerçek saf flamenkoya gidemiyorsun.
Türk müziği ile flemankoyu birleştirerek dansınızda başka bir karakter oluşturmuş oldunuz değil mi?
I: O 3 kişi çalarken ben bir şeyler duyuyorum, olmayan bir ses o..Kendimle ilgili o duyduğum şeyler..Duyduğum sesi tamamlayacak şeyleri bulup birleştirdiğimde o alaturkayı veriyor bana zaten ve kafamda duyduğum o şeyi gerçekleştiriyor. O benim içindeki ses ve bana o sesi alaturka verebiliyor, kemandan gelen o Türk ezgisi bende o iç sesi oluşturabiliyor. Onu duymak çok güzel…
Etnik 34’ü kurarken kafanızda ne vardı, aklınızdakine ulaştınız mı?
M:Biz Etnik 34’ü kurarken her zaman flamenko vardı temelde ama adını flamenkolu bir şey koymak istemedik. Hayalimizdeki Türk ezgileri, flamenko, caz vb. geniş çaplı bir şeydi. Zaten flamenko bir karışım ve etnik bir şey. Daha etnik dana geniş kapsamlı bir şey kurmak istedik. 34 ise bir Bermuda Üçgeni gibiydi; İspanya’nın telefon kodu, İstanbul’un plaka numarası ve bu dairenin de numarası 34 olunca bu üçgeni kesin değerlendirmeliyiz dedik.
I: O zaman daha etnik yaşıyorduk çoluk çocuk da yoktu tabiJ biraz bu noktadan da kaynaklanıyor. Şimdi daha elendi elendi ve daha flamenko-alaturka oldu esasında… Daha öze döndük gibi geliyor bana. Sonucuna gelmedik, akış devam ediyor…
Bundan 5 sene öncesinde tango çok popülerdi ve herkes tango kurslarına gidiyordu, şimdi ise flamenkoya bir rağbet var. Payınız var mı sizce bunda?
M: Flamenko daha tango gibi popüler olmadı. Çünkü çok sabır gerektiren bir şey bu. Ama ilerleyen bir grafikle popülerlik kazanıyor tabii.
I: Payımız bizim de var ve diğer kursların da tabii var. Yaptıkça ve paylaşıldıkça genişliyor. Tango yapmaya başladıktan 6 ay sonra belli bir forma giriyorsun ve düzenlenen gecelerde en azından dans edebiliyorsun. Ama flamenko için durum öyle değil, o tip bir gecede dans edebilmen için en az 1-2 sene çalışmış olmak gerekiyor. 5 sene öncesi ile şu an arasında çok fark var tabii, gittikçe ilgi artıyor ve bence daha da artacak.
Evli olup böyle bir oluşumun içinde olmak pozitif bir şey mi?
M: Ben bilmiyorumJ çünkü diğer türlüsünü hiç yapmadım. Başka bir ortağım olsa fikirlerimi bir süzgeçten geçirip söylerdim ama evli olunca o süzgeç olmuyor.
I: Evlilik denilen şey zaten bu. Doğada doğsan mağarada yaşayacaksın aynı bunu yapıyoruz biz de; kendi mağaramızda yaşıyoruz. İş değil, doğal olanı yaşıyoruz ve ortak bir amacımız var. Bazen çakışıyoruz ama onu aşınca tek bir amaçta yürüyoruz.
Karşılıklı bir birinizin dansını nasıl tarif edersiniz? Şu tarzı Manuel’in iyidir der misiniz?
M: Ben o konuyu hiç açmamJ Egosantrik bir şey flamenko çünkü, herkes kendi koreografisini kendi yapıyor. Onun yarattığı bir şeye yorum yapamazsın. Sadece birlikte kombinasyona bakalım deriz.
I: Baştan beri dediğimiz gibi flamenkoda kendinsin, neysen osun. Bu yüzden artık ben ona ne diyimJ Ama mesela ayaklar kirli geliyor çalışmak lazım diyoruz birbirimize.
Yakında bir proje var mı?
I:Evet var ve beni çok heyecanlandıran bir şey
M: Söylemem sürpriz
Not:Röportaj 22.11.2011 tarihinde Kültür Sanat Haritası için yapılmış ve dergiden alınmıştır
Etnik 34 İletişim: