HANGİ KADIN
Bu hem eğlenceli hem hüzünlü film; sosyal medya çılgınlığının ve sanal dünya algılarının gerçek hayatı nasıl etkilediğine gençler değil farklı bir yaş grubu üzerinden bakıyor. Filmin kahramanı 50 yaşındaki iki çocuklu akademisyen Claire, genç sevgilisini sosyal medya üzerinden gözetlemek amacıyla Facebook’ta sahte bir hesap açıyor; 23 yaşında, sarışın, genç ve güzel Clara oluveriyor. Sevgilisi kanmıyor ama en yakın arkadaşı tuzağa düşüyor. Fransız yönetmen ve oyuncu Safy Nebbou’nun ödüllü yazar Camille Laurens’in aynı adlı romanından uyarladığı Juliette Binoche’un harika performansıyla
öne çıkan film, Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini gerçekleştirmişti.
Gösterim tarihi : 6 Eylül’den itibaren
Oyuncular:
Juliette Binoche
François Civil
Nicole Garcia
Charles Berling
Marie-Ange Casta
Guillaume Gouix
Yönetmen: Safy Nebbou
Senaryo: Julie Peyr, Safy Nebbou, Camille Laurens (roman)
Yapımcı: Michel Saint-Jean
Görüntü Yönetmeni: Gilles Porte
Kurgu: Stéphane Pereira
Müzik: Ibrahim Maalouf
Süre: 101’
Yapım Yılı: 2019
Ülke: Fransa
Dil: Fransızca; Türkçe altyazılı
Juliette Binoche İle Röportaj (Başka Sinema Basın Bülteninden alınmıştır.)
Camilla Laurens’in romanını Who You Think I Am uyarlanmadan önce
biliyor muydun?
Yalnızca bir kez, senaryo ile okudum. Hikayenin yapısını nefes kesici
bulmuştum ve romanın da aynı duygusal sarmalı taşıyıp taşımadığını
görmek istemiştim. Safy’nin hem romana sadık kalırken hem de bunca
kendini özgür bırakabilmiş olabilmesine çok şaşırdım. Hatta romandan
birkaç önemli an daha yakaladım ve Safy aynı coşkuyla onları da
senaryoya ekledi. Bir film adaptasyonunda romana kesinlikle ihanet
etmek gerekir ancak çekimler sırasında yeniden açıp okumak karakteri
çıkarırken bağlamı, duyguyu ve tonu yeniden hatırlamak adına
mükemmel bir kaynak oluyor. Kelimeler hamur gibidir, yalnızca akla
gelmiş fikirler değil, hayata geçirilmesi gereken konulardır. Camille
Laurens ile tanışmak keyifliydi. Çok açık, içten ve nazikti. Ve sonrasında
sete gelerek bize destek verdi.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda sizi en çok ne etkiledi? Biçimi mi yoksa
çok katmanlı rolün bizzat kendisi mi?
Bir film çekmek etkilenmekten çok daha fazlasını gerektirir, özellikle
tutkulu ve bir o kadar da tehlikeli bir hikayesi olan bu filmiçin
söylüyorum. Bilinmeyen şey merak uyandırıyor. Benim için buradaki
bilinmyen şey ise Facebook oldu. Senaryonun yapısı sayesinde
karakterimin duygusal ve psikolojik dünyasına kademeliolarak
girebildim. Örneğin: Terapistle geçirdiği zaman, romandaki zaman ve
sonra film çözüldükçe ve yol alıp değiştikçe hayatındaki zaman. Yıllardır
edebiyat eğitimi almış ve üniversite profesörü olarak çalışan bir kadının
birdenbire nasıl bir ergen gibi iPhone’una yapışık yaşamaya başladığını
merak ediyorsunuz. Çelişkili bir hayat sürüyor gibi gözüküyor. Tüm
bilimsel bilgisine rağmen, çocukluğunun temel ihtiyaçları sürüyor:
güvende olmak ve sevilmek. Terk edilme hissi kimliğini kaybetmesi için
tetikleyici olmuş. Şaşırtıcı bulduğum şey ise hayal kırıklığından ötürü
veya intikam için sahte profil kullanmaya başlıyor ve sonrasında bu yeni
yaşama tamamen kendini kaptırarak en başında bir yalan söylemiş
olduğunu unutabiliyor. Buna bağlı olarak onun bu birçok farklı yönü,
beni arzu, gençliğini kaybetme korkusu, hayal gücünü ve yaşadığımız
ama aynı zamanda boğulduğumuz bu dünyayı nasıl yaratabileceğimizi
anlamamı sağladı. Claire her şey mahvolunca hayata geri dönebilecek
güce sahip. Filmin resmettiği şey tam da bu.
SafyNebbou ile Röportaj (Başka Sinema Basın Bülteninden alınmıştır.)
Who You Think I Am Camille Laurens’in aynı adlı romanından
uyarlanmış. Bu hikayeyi nasıl keşfettiniz?
Gallimard Yayınevi’nin bülteninde romanın tanıtımını gördüm ve henüz
yayınlanmamış olmasına rağmen okumak istediğimi söyledim ve bir
çırpıda okuyup bitirdim. Kitap çok ilgimi çekmişti ve okurken aklıma
Akira Kurosawa’nın aynı hikayeyi sırasıyla kendi versiyonuna göre
anlattığı filmi Rashomon’u düşündüm. Bir de Alfred Hitchcock’un
Vertigo’sunda James Stewart’ın bir kadının hayaletiyle aşk yaşamasını
çağrıştırdı. Ayrıca Marivaux’nun ‘False Confidences’ adlı eseri,
Choderlos de Laclos’un ‘Tehlikeli İlişkiler’i (Dangerous Liaisons) ve
ayrıca Borges ve Pirandello’nun öyküleri geldi aklıma… Yapımcım
Michel Saint Jean en az benim kadar hevesliydi. Böylece biz de
senaryoyu yazmakla işe koyulmaya karar verdik. Who You Think I Am
bizim Mark of Angel [L’empreinte de l’ange] ve Bad Seeds’ten [Comme
un homme] sonra birlikte yaptığımız üçüncü film.
Bu sizin işleriniz arasında ilk uyarlama değil; misal “Bad Seeds” de
Boileau-Narcejac’ın romanına dayanıyordu. Bu filmin diğerlerinden
farkı ne?
Camille Laurens’in romanı, tıpkı bir saat gibi karmaşık ve önüne
geçilmez bir akıcılığı olduğu için adaptasyonu da aynı derecede
çekiciydi. Esasen kimlik üzerine, birbiriyle bağlantılı iki hikayeden
oluşan bir roman. Yalan, aldatma, gerçek, manipülasyon ve aşk gibi
öğelerle bir anlatı izleği oluşturulmuş. Bir aşk hikayesi olmaktan öte,
gerilim türüne verdiği çok sayıda göndermenin yanı sıra hikayenin
güçlü bir toplumsal boyutu da var. Bir sinema filmi adaptasyonu için
çokça alternatif açı sunan bir romandı. Nihayetinde bir sinema
salonunun seyirciye sunduğu şey, film süresince kurguyu gerçek kılmak
değil mi?
Romanda biçimsel olarak sizi etkileyen öğeleri anladık. Peki ya içerik?
Kendine online persona yaratmış Claire ile derin bir bağ kuruyoruz…
Claire, önündeki problemi bir başkasına dönüşerek çözmeye çalışıyor.
Claire ile ilgili ilk dikkatimi çeken şey, 50 yaş üstü birçok kadın için
sembolik olan ‘görünmezliğiydi’. Benim için Claire, hem karmaşık hem
de çelişkili bir “anti-kahraman”. Bu nedenle de karakterin trajik öğesi,
içinde vicdan azabı da içeriyor. Yaşadığı aşağılanma ve pişmalığın
üstesinden bir başkasına dönüşerek gelmeye çalışıyor; hayali bir
kadına. Diyelim ki bu üzgün biri ve aslında bir taraftan dagünümüz
toplumunun kurbanı. Her durumda “seçilen” ve reddedilen olma hissi
ya da başka bir deyişle zamanın gelip geçtiği ve bizi de kenara
çekebileceği farkındalığı sadece kadınlarla sınırlı bir durum değil,
evrensel.
Kesinlikle öyle. Hangi Kadın (Who You Think I Am), sosyal medya
tarafından sunulan ilişkiler ağını etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Peki
artık sosyal medya bundan sonra tehlikeli ilişkilerin kurulacağı yeni alan
mı?
Daha az romantik olsa bile, kesinlikle öyle! Ve “tehlikeli ilişkiler” ifadesi,
Claire üniversitede karşılaştırmalı edebiyat profesörü olarak çalıştığı için
oldukça yerinde. Günümüzde sosyal medyada yaygınlaşan güç ve
manipülasyon oyunlarını incelerken Laclos’un metnini nasıl
düşünmeyiz? Sanal dünyanın içinde yaşamak istediğimiz yeni bir kimliği
ve yeni bir hayatı yaratmak çok kolay. Sosyal ağlar “tehlikeli ilişkiler”in
farklı form ve yapıda oluşması, gelişmesi ve devam etmesi için sayısız
olanak sunuyor. Büyük bir ihtimalle yeni teknolojiler beraberinde yeni
patolojiler meydana getirecek…
Bu macerada neredeyse her aşamada gerçeklik ve kurgu iç içe geçmiş
durumda…
Evet biraz çılgınca ama aynı zamanda çok da mantıklı. Beni kandırmış
çoğu kadın gibi Claire de, kendi hayatını yazmasıyla birr senarist,
beraberinde kendine bir rol biçen bir yönetmen ve aynı zamanda da
oyuncunun ta kendisi. İşte gerçek ile sinemanın kesiştiği küme tam da
bu, aynı zamanda benim filmimin de çıkış noktası. Dahası -tesadüf
olmasa gerek- ilk yarıda Hitchcock ve ikinci yarıda Truffaut ve Sautet’ye
birkaç mütevazi gönderme birlikte Who You Think I Am filmlerim
arasında en sinematografik olanı.
Biraz da Juliette Binoche ile ilgili konuşalım. Senin ideal Clara’n ya da
Claire’in. En başından beri onu mu düşünmüştün?
En başından beri! Senaryoyu yazarken onu düşündüm ve ona
gönderdiğimde 3 saat içerisinde okuyup hemen “Evet.” dedi.
Senaryoyu basit ve yapıcı bir şekilde düzenledik. Juliette son derece
kapsayıcı ve keskin bir bakışa sahip, böylece anlatıya ilişkin olarak
durmaksızın fikir verdi. Gerçekten aramızdaki şeffaflık ve güvenden
bahsedebilirim. Hikayenin ve karakterin ötesinde bir şey olduğunu
hissediyordum, (?): Sette, bir Stradivarius, nadir görülen dürüstlüğü ve
gücüyle birlikte. Bir aktris olarak küçük kız havasını hiç kaybetmedi.