Onu tanıyorsunuz aslında. Gördüğünüz, okuduğunuz birçok dergide Kaan’ın güzel illustrasyonları var. Dergilerde rastlamadıysanız en azından gezi olaylarında çizdiği illustrasyonları paylaşmışsınızdır.
Kaan’ın bu alan üzerine herhangi bir eğitimi yok. Tamamen kendi kendini yetiştirmiş yetenekli bir tasarımcı…
Kaan’ı tanıyabilir miyiz?
Geçenlerde bir sitede hakkımda yazılan bir yorumu okumuştum yorum aynen şöyle idi: “Gündüzleri alelade bir memur hayatı yaşarken, geceleri hayallere can veren Kaan Bağcı.”
Sanat ile tanışmam bir rastlantıyla başladı. Sürekli üretmeye gayret eden bir insanım, yaptığım işlerin yaratım süreci çok önemli, çünkü o olmadan kendimi ifade edemiyor, biraz mutsuz oluyorum. Bu yüzden üretebilmenin daha önemli olduğunu anladım. Tiyatroda aldığım kısa workshoplar dışında, grafik ve illüstrasyon alanında herhangi bir eğitim almadım. Üniversite okumadım, lise mezunuyum. Uzun bir süre müzik ve tiyatroyla ilgilendim. Planladığım neredeyse hiçbir şeyi başarabilmiş biri değilim 🙂 Mesela müzik okumak istiyordum, solfejden korktuğum için sınava girmedim ama 4-5 yıl Klasik Türk Müziği Konservatuvarı’nda enstrumanist olarak yer aldım. Sonra GSF sınavlarına hazırlanmaya başladım, o da bir takım sebeplerden dolayı olmadı. Yaptıklarım kadar yapamadıklarımla var olma gayretindeyim. Alaylı olmayı seçtiğimden, herşeyi biraz zor bir yoldan öğreniyorum. Yaklaşık 20 yıldır İzmir’de yaşıyorum. İstanbul’un insanı nasıl yiyip bitirdiğini anladığım an, kaçmam yaklaşık bir yılımı aldı. İstanbul’la ilişkimiz şu aralar ayda bir kaç gün görüşmek üzerine. Belediyede grafik tasarım işlerini hallettikten sonra, evde de illüstrasyon işleri ya da kişisel projelerimle ilgili çalışıyorum kısacası. Sanırım bu kadar… Ha bir de tekir kedim var.
Müthiş bir hayal gücüne sahipsin. Sana ilham veren şeyler nedir?
Aslında hayal etme kısmı benim için biraz sistematik birşey. Her zaman gözlem yapmak, incelemek biraz yorucu olsa da bu işin temelini oluşturuyor. Bir yorumlama biçimim var ve bana gelen iş ya da kafamda yarattığım kompozisyonları, bazı filtrelerden geçirip çiziyorum. Bu durum illüstrasyondaki tavrımı belirlememde büyük rol oynuyor. Özellikle hayvanları çok sevdiğimden genelde kompozisyonlarımda hayvanlar yer alıyor, ilham aldığım en büyük yer doğa oluyor dolayısıyla.
İşlerinde ana temanın tüketim olgusunun olduğunu görüyoruz. Farklı materyalleri farklı farklı biçimlerde kullanman bunun bir sonucu mu? buna karşı bir tavır mı?
Var olanları değerlendirebilmek önemli bir unsur, zira çılgınca tüketen ve çabuk sıkılan insanlar haline geldik. Herşeyi tek kullanımlıkmış gibi yaşıyor ve hatta üretiyoruz. Oysa ki gerçek anlamda bir proje, bir tiyatro oyunu, bir müzikal v.s. için bitti diyebilmek inanılmaz emek ve yorum gerektiriyor. Eğer böyle olmasaydı bininci kere oynanan bir tiyatro oyunu ne kadar anlamsız olurdu. Bu sebepten toplumda gittikçe büyüyen bir huy haline gelen, çabuk tüketme meselesi benim açımdan çok üzücü. Elimden geldiğince yaptığım işlerde kullandığım materyallerin her kıvrımından, her özründen, her avantajından yararlanmaya gayret ediyorum ve bunu yapabildiğim sürece yaptığım işin doğruluğu artacaktır diye düşünüyorum. Multidisiplinerlik bana çok mantıklı geliyor. Yorumlama ve algılama gücünün çeşitliliği ve genişliği, bulunduğumuz alanda kişisel tavrımızı sergilememizi kolaylaştırıyor diye düşünüyorum.
Yaptığın işlerden biraz bahseder misin?
Yakın bir zaman önce İzmir’de “KIRIK – BROKEN” isimli ilk kişisel sergimi açtım. Sergimin konsepti deformasyonu anlatıyordu ve iş makineleri gibi ağır endüstriyel malzemelerin taşınmasında kullanılan eski ve parçalanmış ahşap panellerin üzerinde yer alan hayvan portrelerinden oluşuyordu. Deformasyon üzerine çalışmamın sebebi benim açımdan daha zor ve estetik olmasıydı. Kötü fotoğraf, kötü formlar, kötü malzemeler… Yani sevilmeyen, ilgi çekmeyen, estetik bulunmayan görseller ve fikirler üzerinden birşeyler üretmeye çalışıyorum. Bunu yansıtabilmek için bu güne kadar öğrendiğim “güzellik” anlayışından da uzaklaşıyorum ve farklı açılardan bu olguyu inceliyorum. Rastlantıları hep heyecanla karşılamışımdır, zira bu projede de en beğendiğim kısım bir rastlantı sayesinde oldu. Marangozdan tertemiz ahşap panel almayı beklerken, kırık dökük, sudan nemden şişmiş pis tahtalarla karşılaşınca önce bir sinirlendim, sonra alıp eve götüreyim olmadı çöpe atarım diye düşünürken, kafamda bir ışık yandı! ”Madem ki deformasyon üzerine çalışıyorsun sevgili Kaan o zaman neden deforme olmuş bir malzemeye çizmiyorsun?” diyerek bu paneller üzerinde bir deneme yaptım, çokta hoşuma gitti. Yaptığım işlerde herşeyi yönetmeye çalışmak yerine, rastlantılara da şans vermeye çalışıyorum… Genelde kendim ve dergiler için iş üretiyorum. Kişisel işlerimde daha uzun soluklu ve detaylı birşeyler üretmeye gayret ediyorum. Son teslim tarihini kendim belirlediğimden kişisel işlerimde çok daha rahatım. Bir çok dergi ve ajansa genelde dijital illüstrasyonlar üretiyorum. Bunlar bilgisayar ve grafik tablet ikilisinden doğan ürünler oluyorlar. Dijital işler, her ne kadar istemesem de, kullanılan alanlar açısından ve harcadığım zamandan dolayı en avantajlı hali oluyor illüstrasyonun. Dijitalin büyüsüne kapılıp kişiselleştirmeye çalıştığım tavrımın dışına çıkmamak için büyük bir çaba sarfediyorum, zira kaybolmak çok kolay bu dünyada..
Kafanda bir proje var mı?
Şu an yeni projem yok. Kişisel sergimdeki işlerin devamını yapmayı planlıyorum, çünkü aklımda bir kaç kompozisyon daha var, dediğim gibi çabuk tüketmek niyetinde değilim… Dahil olduğum bir kaç güzel proje var. Onun dışında günlük işlere devam edeceğim gibi görünüyor…
Senin için en önemli olan, sevdiğin işin nedir?
Bu kadar keskin bir ayrım yapmam çok zor. Hemen hemen hepsini fazlasıyla seviyorum. Belki zaman içinde bir eleme yapabilirim. Sıcağı sıcağına bayıldığınız bir işinizi iki gün sonra hiç sevmeyebiliyorsunuz. Bazı işlerim zaman içinde değerli hale geldi, bazıları da dediğim gibi ”keşke hiç yapmasaydım klasörü”nde duruyorlar. Çirkin de olsalar hepsi benim evlatlarım, ayırmak gerçekten zor…
Hayal kurar mısın?
Bu konularda biraz “düz” bir adamım. Kendimce bazı sebeplerden dolayı pek hayal kurmamaya çalışırım. Bahsettiğim gibi planlı hareket edebilen birisi değilim ve çoğu zaman o hayalini kurduğumuz şeyler, bazı planlamalar sonucunda ulaşılacak şeyler olurlar, olmayınca üzülürüz. Hayal kurup hayalkırıklığına uğramaktansa, o anın getirdiklerine göre hareket edip sonuçlarına şaşırarak, sevinerek, üzülerek yaşamayı tercih ediyorum.
Seni etkileyen sanatçılar kimlerdir? Ustam diyebileceğin birileri var mıdr?
Tabii ki var. Herkesten ve herşeyden öğrenilecek birşey olduğundan çok fazla usta – çırak ayrımı yapmak istemiyorum. Benim önem verdiğim birkaç isim şöyle: Kris Kuksi, Ron Mueck, amatör ve vahşi hayat fotoğrafçıları, H.R. Giger, Josh Keyes, Craola, M.C. Escher, Andrej Dugin… diye uzar gider…
izlemeniz için: www.kaanbagci.com
Gülistan Ertik
gulistan@mutlusonmedya.com