Tevfik Türen Karagözoğlu
1965’te İzmit’te doğdu. 1991 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisansını 1994’te Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Seramik Bölümü’nde tamamladı. İlk seramik atölyesini 1992’de İzmir’de açtı. 2001 yılında atölyesini Bodrum- Yalıkavak’a taşıdı. 2002’de atölye ve galeri Derinmavi’yi kurdu. 2006-2013 yılları arası Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. On üç kişisel sergisi olan sanatçı çok sayıda karma sergi ve etkinliğe katıldı. Halen Bodrum Yalıkavak’ta çalışmalarını sürdürmektedir.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü’nü üç sene okuduktan sonra bırakmışsınız?
Aslında 1983’te Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin yetenek sınavlarının ilk aşamasını kazanmıştım. Fakat henüz lise diplomam yoktu. Çünkü bütünlemeye kalmıştım. Liseyi bir yıl daha uzatınca her şey suya düştü. Mezun olduktan sonra üniversite sınavlarına girdim ve ülkemizde o zamanlar hayli tutulan bir meslek olan Gıda Mühendisliği’ni iyi bir puanla kazandım. Fakat içimdeki sanat aşkı her şeyin üzerinde olduğu için okulu bitirmeyi bile düşünmeden Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sınavlarına girdim ve kazandım.
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nü tercih etme sebebiniz?
Zaten öncesinde Ankara’da üç yıl öğrenciliğim olduğu için bu şehri sevmiştim, arkadaş ortamım da vardı. Önce Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nü gezdim ve tüm bölümlerdeki yapılan işlere baktım. Seramiğin tabak, çanak ve vazodan ibaret olduğunu sanıyordum. Bölümdeki öğrenci ve hocaların çalışmalarını görünce bu bölümde olmam gerektiğini düşündüm. Bence seramik; hem heykel, hem resim, hem de grafik ögelerin adeta birleşimi gibiydi. İlerleyen zamanlarda fikrimin ne kadar doğru olduğunu gördüm. Bir önceki üniversitede çok başarılı bir öğrenci değildim. Çünkü dersler ilgimi bir türlü çekmiyordu. Hacettepe’de ise okula Pazartesi gidip Cuma günü çıkıyordum. Atölyelerde yatıyordum. Tek başıma çalışmayı her zaman tercih etmişimdir. Bir işi yaparken her zaman bir sonraki çalışmamın da altyapısını kurgularım. Bu nedenle atölyeye kapanmalarım hayli zaman alırdı ve hala da aynı durum geçerli diyebilirim. Beytepe Kampüsü’nde geceleri, özellikle kar yağdığı zamanlar dışarı çıkıp sessizliğin sesini dinlemek çok keyif vericiydi.
Fakülte yıllarınızda sizi en çok etkileyen olay ya da kişi?
İlk aklıma gelen sanat felsefesi hocam rahmetli Prof. Sıtkı Erinç’tir. Bilinçli girdiğim bu fakültede sanata olan bakışımı, yani sanatsal kişiliğimi bulmamda çok büyük katkısı olmuştur. Bir de okula girmeden önce seramik sanatçısı ve okula girdikten sonra bölüm başkanım ve hocam olan rahmetli Prof. Hamiye Çolakoğlu’nun evine tanışmaya ve kendimi tanıtmaya gittim. Hamiye hoca kardeşini kaybetmiş ve ben meğer matem evine gitmişim. Büyük bir aynanın karşısında kahve içtim. Hamiye hanımın bu durum karşısında bile hoşgörüsü beni çok etkilemişti. Bir de Türkiye’nin değerli sanat eleştirmeni ve sanat tarihi hocam rahmetli Prof. Kaya Özsezgin’i de anmadan geçemeyeceğim. Odasının da bizim bölümde oluşundan dolayı her zaman kendisi ile iletişim halindeydik. Kendimi bu konuda çok şanslı buluyorum. Böyle değerli sanat duayenleri ile aynı ortamda bulunuyor olmak biz genç sanatçı adayları için pek değerliydi. Çalışmalarımızı anbean eleştirilerini ve sohbetlerimizi halen dün gibi hatırlarım.
Peki, yüksek lisansınız için neden Dokuz Eylül’ü tercih ettiniz?
Aslına bakarsanız daha farklı teknik ve ekolleri tecrübe etmek istedim. Yeni mezun olmanın verdiği heyecan ve arayış beni İzmir’e sürükledi. Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeki kimya hocam Prof. Zeliha Mete’nin, sırlarla ilgili tekniğimin gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Raku ve İndirgen Pişirim teknikleriyle çalışmalarım tam anlamıyla netlik kazandı diyebilirim. 1992 yılından bu yana bu teknikleri kendimce geliştirerek kullanmaya devam ediyorum.
İşleriniz genelde minimalist bir yapı içeriyor?
Evet. İşlerim asla konuşmaz ve hikâye barındırmaz. Zaten plastik sanatların dili budur. Bu yüzden seramiklerime hiçbir zaman isim koymadım. Fakat sergilerimin isimleri oldu.
Sergi konseptlerinizi belirlerken nelerden besleniyorsunuz?
Öncelikle tarih. Mesela Konya’da bulunan Selçuklu dönemine ait dünyanın bilinen ilk astronomi okullarını gezdim ve çok etkilendim. Bu nedenle Bodrum Nurol Sanat Galerisi’ndeki ‘Ayın halleri’ isimli sergimi Selçuklu mimarisinden esinlenerek gerçekleştirmiştim. Ayrıca zaman kavramı beni her zaman çok etkilemiştir. Tek bir çalışmam olan “Anda iz bırakmadan yok olmak” isim verdiğim tek işimdir. Bir dönem de Bodrum’u düşünerek “kapılar ve pencereler “ adlı iki sergi gerçekleştirmiştim.
Son on beş yıldır Bodrum Yalıkavak’ta yaşıyor ve üretiyorsunuz. “Derinmavi” galeri’yi kurdunuz. Büyükşehirlerdeki sanat ortamından uzak kalmanın sanatınıza etkileri?
İlk atölyemi 1992-1993 yıllarında İzmir’de kurdum. Ankara ve İstanbul’daki gibi sanat ortamları, maalesef o yıllarda İzmir’de yoktu. Şehir hayatından sıkıldığımı hissettim ve bir anlık kararla bir hafta içinde atölyemi Bodrum Yalıkavak’a taşıdım. Bodrum’un önceden de bildiğim dinginliğine geldim ve metropollerin keşmekeşliğinden kurtuldum. İyi ki de gelmişim diyorum. Fakat Bodrum sanat ortamına hem çok kıyı hem de uzaktı. Benden önce ve benden sonra da pek çok sanatçının sığındığı bir liman gibi… Özellikle son yıllarda pek çok sanat galerisi Bodrum’da da şube açtılar. Muğla Güzel Sanatlar Fakültesi, Ortakent’te kuruldu. Dolayısıyla aslında uzaklaştım ama onlar bana yaklaştılar.
Derinmavi’de hem dekoratif hem de sanatsal işleriniz mevcut?
Seri imalat olan işlerim genelde dekoratif ve işlevsel. Bunların kalıpları mevcut ya da teker teker benzer olarak üretiyorum. Dağbelen Köyü’ndeki atölyemde yardımcımla birlikte çalışıyoruz. Sanatsal işlerimi ise bazen tek, bazen de benzer olarak üretiyorum. Şu döneme kadar sadece kendiişlerimi sergiledim. Fakat gelecekte resim ve heykel ya da seramik sanatçılarına ikili sergiler açmayı planlıyorum.
Sanırım seramik kil dışında farklı malzemeler de kullanıyorsunuz?
Evet. Bunlar keçe, cam, metal ve özellikle demir gibi malzemeler. Bu malzemeleri bazen tek başına, bazen de yardımcı veya bütünleyici olarak kullanıyorum. Ayrıca seri üretim için de farklı ürünler tasarlıyorum. Bir zamanlar danışmanlığını ve katılımcılığını yaptığım Tasarım Vakfı’nın Yalıkavak Kampüsü’nde de bir dönem bu tür çalışmalar yaptım. Halen katılımcı olarak davet edildiğimde katkıda bulunmaya çalışıyorum. Ayrıca son yıllarda demiri ana malzeme olarak kullanıyorum. Çünkü seramik malzemenin ulaşamayacağı büyüklükte çalışmalar yapma imkânı buluyorum.
Son olarak?
Seramiğin tek başına sanat olmasının yanısıra; heykel, resim ya da sanatsal bir objesinin malzemesi ve tekniği olarak görüyorum. Bu malzeme onbinlerce yıl aynı teknikle uygulanmıştır. Kilin biçimlendirilmesi ve ateşle pişirilmesi. Günümüz teknolojisini kullanarak hem çalışıyorum, hem üretiyorum, hem de kendimce oyun oynuyorum.