Bu yıl ilki düzenlenen İstanbul Kahve Festivali (İstanbul Coffee Festival) 25 – 28 aralık 2014 tarihleri arasında Karaköy’deki Galata Rum Okulu’nda kahve severleri bir araya getirdi. Dört gün boyunca interaktif workshoplara katılabileceğiniz, tasarım ürünlerinin sergilendiği, keyifli müzikler dinleyebileceğiniz ilgi çekici ve oldukça eğlenceli bu festivali biz de Kültür Sanat Haritası olarak izlemeye çalıştık ve dünyanın farklı bölgelerinden gelen kahvelerin tadımını yaptık.
Dört gün boyunca kapıda kuyrukların oluştuğu, içerde ziyaretçilerin milim milim ilerleyebildiği festivali düzenleyenler ve katılımcılar bu yoğun ilgiden oldukça memnundu. Tabii ki festivalde öne çıkanlar vardı. Mesela Kervansaray Kahve’nin bakır cezvelerle kum üzerinde pişen 7 karışımlı yöresel kahvesi. Sonra fısıltı gazetesiyle ilk günden itibaren önce çıkan “Kronotrop”un leziz kahvesi. Festival’in Mardin’den gelen konuğu Cercis Konağı’nın yöresel kıyafetler, güleryüzleri ve sıcak sohbetleriyle süsledikleri “Mırra”ları ve “Yenibahar”ları. Ve bütün bu kahve diyarı içinde Lacqueline’nin damaklarda kahve tadını duraklatan beyaz çikolatalı kurabiyeleri.
Ama festivaldeki kahve markaları içinde bir tanesi vardı ki, o de hem kahvenin yetiştirilmesine hem de dağıtımına farklı bakışlarıyla bir anda öne çıkıyordu. Zapatista, adından anlaşılacağı üzere Meksika’da Chipas dağlarında yaşayan Zapatist yerlilerinin ürettikleri organik ve bio sertifikalı kahveyi dünyaya dağıtmak üzere kurulmuş bir kollektif. Üretimin tüm aşamalarında “iyi tarım” ilkelerinin uygulandığı ve kooperatif benzeri bir yapılanmayla örgütlenmiş bu kahve kollektifinin geliri yöre halkının sağlık, barınma ve eğitim giderleri için harcanıyor. Avrupa’nın değişik ülkelerinde de gönüllüler ve Zapatista kollektiferi aracılığıyla dağıtılıyor ve yine kollektif tarafından kurulan kahve dükkanlarında sunuluyor.
Zapatista’nın stand sorumlusu bize çok yakında İstanbul’da da bir Zapatista kahve dükkanının açılacağını, kahvelerini şu an sadece internet üzerinden sattıklarını söylüyor. Çalışanların hepsinin ağızları bezle kapalı. Kimliklerinin değil, yaptıkları işin önemli olduğunu belirtiyor.
Bu arada “kahve kültürü”ne yönelik biraz daha bilgi almak, kahve uzmanlarıyla kahve ile ilgili sohbetler yapabilmek güzel olurdu diye düşünüyoruz. Keşke fuarın bir köşesi de geleneksel bir kahve olarak dekore edilse ve orada kahve kültürüne ilişkin, oyunlardaki kahve sahnelerinin oynandığı, filmlerdeki kahve sahnelerinin gösterildiği bir perde olsaymış dedik. Eminiz ki, kahve fuarının ikincisi çok daha zengin, renkli olacaktır. Fuara gösterilen ilginin düzenleyicilerini yeterince motive ettiğini düşünüyoruz.
Semih Çelenk
semih.celenk@gmail.com