Alexi, Marina Ravor’un yetiştirdiği bir öğrenci olarak Klasik piyano eğitimini ve tüm duygularını şimdi kendi besteleriyle “New Age” türünde taçlandırıyor ve ilk albümü “Zia” ile uluslararası bir kariyere ilk adımlarını atmış bile. Zaten kariyerinin ilk ödülünü de yine Uluslararası bir yarışmada, meşhur Flame Piyano yarışmasını kazanarak alan Alexi, küçük yaşlardan itibaren Paris’te ve Amsterdam’da birçok isme piyanosuyla eşlik etmiş.
Albümün şarkılarının isimlerine şöyle bir baktığınızda da bestelerin duygu yüklü olduğunu hissedebiliyorsunuz ve dinlediğinizde de haklı çıkıyorsunuz. “Aşk savaşı”, “Işık yol gösterecek” gibi isimler verdiği bestelerinde genç yıldız bize hem melankolik hem de romantik derinlikler yaşatıyor. İşin güzel tarafı yakışıklı romantik Alexi’nin İstanbul’da yaşayan babası Jerry, oğlunun kariyerine Paris gibi İstanbul’u da eklemeye niyetli ve kolları çoktan sıvamış. Sürpriz konserler için genç sanatçı adına görüşmeler devam ederken, Alexi ‘yle kariyerini , İstanbul hikayesini ve albümünü konuştuk…
Çok genç yaşta Grammy ödüllü bir yapımcıyla çalışıyorsun, peki sana piyanoyu ilk özendiren kim oldu?
Açıkçası kızkardeşim… Onun bir piyano resitaline gittiğimde piyano çalmayı hayal etmeye başlamıştım bile ve çok küçük yaşta evdekiler de bu hayalime çok sevinerek destek oldular. 4 yaşında ders almaya başlamıştım ve kendimi bildim bileli piyanoyu hayatım olarak görüyorum…
O yıllarda 4 yaşında bir çocuk için piyano disiplini zor olmuyor muydu?
Haklısın… Belki o yaşta bir çocuk için piyanonun katı kuralları zor gelebilirdi ama o konuda da hocam çok anlayışlıydı ve beni çalarken çok özgür bırakıyordu. Daha o yaşlarda hissettiğim gibi çalmayı da ondan öğrendim…
Genelde enstrüman çalanlar sessiz tipler olurlar ve duygularını enstrümanlarıyla ifade ederler, peki sen?
Bu şekilde beni de tarif etmiş oluyorsun. Daha çok sessiz, içe dönük ve duygularını ifade ederken kelimelerde zorlanan biriyim ve piyano çocukluğumdan beri bana hislerimi anlatırken en büyük yardımcım oldu…Beni hüzünlendiren bir olay karşısında ya da çok mutlu olduğumda piyano ile kendimi ifade etmeyi seviyorum…
Yakışıklı bir piyanist olarak bir tarafın Amerikalı bir tarafın Fransız ve bir de İstanbul hikayeniz var; o hikayeyi de sen anlatır mısın?
Annemin babamın balayını geçirdikleri şehir İstanbul… Çocukluğumdan beri de özellikle babamın İstanbul’a hayran olduğunu bilerek büyüdüm ve 2006 yılından beri gidip gelirken sonunda Beyoğlu’nda bir ev kiralamıştı. İki yıldır sürekli İstanbul’da yaşıyor ve sadece iş için dışarı çıkıyor…Doğal olarak ben de İstanbul’u ve özellikle Boğaz’ı çok iyi biliyorum ve şimdilerde Boğaz’da konser vermeyi hayal ediyorum.
Albümünde New Age türünün dev ismi Will Ackerman ‘ın imzası var; albümün hikayesini de senden dinlesek?
New Age tutkumla birlikte Will Ackerman’ı keşfettiğim zamanlarda işin peşine benimle birlikte babam da düştü… Hatta gerekirse albümü tüm çevremin desteğiyle ben üstlenirim diyordu ve harekete geçti…Tüm bu süreçte hem Will Ackerman’ın bana inanması hem babamın desteğiyle ortaya çıkan ve tam da istediğim gibi melankolik ve güçlü duyguları olan bir albüm oldu…
İstanbul konserleri de planladığınızı biliyorum, nasıl gidiyor?
Konserler için projeyi bir şekilde İstanbul’a da taşımak üzere babam müthiş bir heyecan duyuyor ve yine çevresindekilerle birlikte bu kez İstanbul’da görüşmeler yapıyor. Bir yandan benim Avrupa konserlerim sürüyor ve İstanbul’da da harika sürprizler olabilir. Ben de babam gibi çok heyecanlanıyorum…Müziklerimin dokusunda çok farklı duyguları bir araya getiriyorum ve İstanbul’un farklılıkları kucaklayan bir şehir olarak müziklerime de çok yakıştığına inanıyorum…