Nai Palm
“…kendimizi etiketleyerek bir türe sıkıştırmaya niyetimiz yok.”
Cenk Erdem
Kimileri onları neo soul grubu olarak tanımlıyor, kimileri caz ve R&B tarzlarını buluşturduklarından bahsediyor ancak onlar poliritmik bir çete işi yaptıklarını ve müziklerinin onları nerelere götüreceğini kendilerinin de bilmediklerini itiraf ediyorlar. Velhasıl büyük ilgi gören son hit şarkıları ‘Breathing Underwater’ sayesinde 58. Grammy Ödülleri’nin R&B kategorisinde yılın sürpriz adayı Hiatus Kaiyote… 2013 yılında da yine R&B kategorisinde ‘Nakamarra’ şarkısıyla da aday olan ve geçtiğimiz Sonbaharda İstanbul’da Salon’da müthiş bir konser veren Hiatus Kaiyote eşsiz vokali Nai Palm ile konserlere küçük bir ara verip Şubat döneminde Los Angeles’a uçarak yeniden yollara düşüyor. Son albümleri ‘Choose your Weapon’ ile özgün tarzlarını tüm dünyaya ulaştıran Melbourne çıkışlı Avustralya’lı dörtlü Hiatus Kaiyote vokallerde ve gitarda Nai Palm, bas gitarda Paul Bender, klavyeli çalgılarda Simon Mavin ve davulda ve perküsyonda Perrin Moss ile özgün tarzlarını yeni kayıtlarla sürdürürken grubun vokali Nai Palm, şarkılarının dinleyende her tür duyguyu uyandırabildiğine inanıyor. Şarkı söylerken Björk gibi bir indie kraliçesi ve Billie Holiday gibi bir caz efsanesinden ilham alan Nai Palm ile Sony Music Türkiye’den Seda ile peşlerine düşüp iletişim kurabildik.
Grubunuzu çok boyutlu, poliritmik bir çete işi olarak tanımlıyorsunuz; peki her an tarzınızda çarpıcı bir dönüşüm de bekleyebilir miyiz?
Yollardayken ve evlerimizde hepimiz çok farklı müzikler dinliyoruz. Sanırım her an evlerimize gittiğimizde yeni işler dinleyip, gruba yenilikler katmaya hazırız ama bizi nereye götürebilir hiç bilemeyiz…
Grammy adayı şarkınız ‘Breathing Underwater’, R&B dinleyicisi ile kuvvetli bir bağ kurmuş oldu; sırada yepyeni R&B sürprizleriniz olabilir mi?
Daha önceki soruda cevap verdiğim gibi şarkıları yazmadan önce özellikle tarzı şöyle olsun diye oturup tasarlamıyoruz.
İkinci albümle birlikte biletleri hemen tükenen bir Amerika turnesi gerçekleştirdiniz ve Avrupa konserleri ile devam ettiniz; herhangi bir şehirde sizi şaşırtan bir seyirci oldu mu?
Bu kez Almanya’daki konserler harika oldu ve özellikle Köln konseri belki de turnenin en iyi konserlerinden biriydi. İstanbul konserimiz ayrıca müthiş bir konser oldu.
Bazı eleştirmenler müziklerinizi neo soul olarak tanımlıyorlar; peki bu tarif hoşunuza gidiyor mu?
Neo Soul türünü seviyorum, dolayısıyla çok da derdim değil. Ama aslında müziklerimizi sınıflandırmayı pek sevmiyoruz. Böyle bir zamanda internet gibi inanılmaz bir kaynak varken, öyle farklı türlerde müzikler dinliyoruz ki… Yeni şarkılar yazan müzisyenler olarak kendimizi etiketleyerek bir türe sıkıştırmaya niyetimiz yok.
Söyleşilerinizde, gidip Madonna ‘ya şarkıda iki söz okutmak gibi manasız işbirliklerinden kaçındığınızı söylüyorsunuz; iyi de sizin gangsta soul tarzınıza öyle bir ikon fantastik olmaz mı?
Eğer bir işbirliği yapacak olursak, Afrikalı bir Kora çalgıcısı ya da Hindistan’dan bir perküsyon ustası gibi virtüöz bir müzisyenle işbirliği yapmayı tercih ederiz. Hatta theremin gibi bir enstrüman çalan usta bir müzisyenle de olabilir.
Aslında olağanüstü bir besteci Miguel Atwood-Ferguson’la bir işbirliği yaptınız; peki onun müziğinizdeki rolünü bize nasıl tarif edersiniz?
Miguel birlikte çalışması çok keyifli biri, bizim ‘Choose Your Weapon’ albümümüzden yayınladığımız şarkının düzenlemesine yaylılar ekledi. Onun otantik tarzı şarkıya çok yakıştı. Albümün miks aşamasında hepimiz çok burnumuzu soktuk ama çıkardığı işi duyduğumuzda şarkıya kattıklarının kusursuz olduğunu görmüş olduk.
Son albümünüzün müzik dokusuna gelirsek, sizce herhangi bir dinleyicide nasıl duygular bırakıyor olabilirsiniz?
Kayıtlar kahramanca bir dinleme gerektirebilir, 74 dakika boyunca herhangi bir dinleyiciye her tür duyguyu yaşatabileceğini hayal edebiliyorum. Tabii sonuna kadar dayanabilirlerse… Doğal ve canlı kayıtlarla konserlerdeki duyguyu vermeye çalıştığımız bir albüm ortaya çıkarmayı denedik, dilerim dinleyiciye duygular da rahat geçer.
Avustralyalı bir grup olarak sizce köklerinizin sizi yine de funk ve soul tavrından ayıran bir etkisi olabilir mi?
Hepimiz Melbourne’de yaşıyoruz ve o kadar fazla seyahat ettikten ve dünyanın farklı manzaralarını gördükten sonra müzik açısından en zengin yerlerden birinde yaşıyoruz. Yaşadığımız yerde parlayan bir dolu müzisyen olduğu için çok şanslıyız ve elbette bugün ortaya çıkardığımız müziklerimiz de etkileri olabilir.