İktidar toplumları tarafından iyi anlaşılabilir olduğundan heykelleri yıkılıyor. Yaptığı heykele tükürülmesi, İnsanlık Anıtı’na “ucube” denmesi ve sonrasında yıkılması onu yıkmıyor, aksine daha güçlendiriyor. Felsefesi ” laf taşımam taş taşırım” olan Mehmet Aksoy‘la söyleştik.
Dünyada heykel sanatının durumuyla karşılaştırabilirsek eğer Türkiye’deki heykel sanatı ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? Genel bir değerlendirme ile başlayabilirsek…
Heykel kültürümüz yok! İnsanlarda heykel kültürü yok, imajları aşmak lazım. Başbakan da olsa Cumhurbaşkanı da olsa görüyorsun halimizi. Böyle bir ülkede sen heykel yapmaya çalışıyorsun. Kardeşim heykel budur demeye çalışıyorsun. Yani üç boyutlu resim olmadıgını anlatıyorsun. Yere gölgesi düşen her şey heykel değildir. Onlar heykeli öyle tarif ediyor. İslamda yere gölgesi düşen suretler olarak tarif ediliyor. Günah diye…
Dünya farklı yerlerden başlamış heykeli yaşamaya. Bir Arkaik bir Mısır’ı, Asur’u, Klasik Yunan üstünden Roma’yı, Rönesans’ı, Ortaçağ, Barok’u bilir. Tüm bunlar farklı bir yerden başlatır. Genelikle avrupa ülkelerinin %70i kolonyalisttir. Sömürgendir. Bütün dünyada koloniler vardır. İspanya, Hollanda, Portekiz olsun hepsinin kolonileri vardır. Bütün dünya sanat mirasını soyup kendi memleketlerine getirip müze yapıyor. Ayaklarında yani… Çocuğun Afrika’ya gitmesine gerek yok. Afrika müzesine gitse de en kral örneklerini görüyor. British Museum’a git; Asur’un en kral rölyeflerini görüyorsun, başkası yalnızca kitaptan görebiliyor düşünebiliyor musun? Ben ülkemde olması gerekenleri göremiyorum.
Türkiye’de heykel sanatı çok genç, başlarında olgunluğa erişmemiş, inkıtaya (kesintilere) şanssızlıklara uğramış. Şanssızlık nedir? Atatürk zamanında başlıyor asıl heykel. Abdülmecit heykelini yaptırıyor, Süleyman zamanında Pargalı heykeline düşkün.
Arkeoloji…Heykel anıtlarla başlıyor ve kötü başlıyor. Heykel eşittir Atatürk oluyor sonuç olarak. Atatürk heykelleri hem Atatürk’e hem de Türk heykeli’ne zarar verdi.
Atatürk heykelleri neden Atatürk’e zarar verdi?
Atatürk’ün imajı bozuldu. Onu hazmedemeyen, bilmeyen yani onun hakkında sözü olmayan bir takım adamlar yaptı. Birinin benzetmesi üstüne heykel yapılmaz. Biri senden bir şey istiyor sen de onu yapıyorsun, devlet kurumları bunu istiyor elbiseli olsun, ütülü pantolonu olsun. Yapmazsan kızıyorlar. Ben bu konuda kahramanım, hep karşı çıktım. Yapacağım heykeli ben yaparım siz beğenir ya da beğenmezsiniz. Kimsenin karışmaya hakkı yoktur.
Zaman kavramına baktığınızda, beğenmediğiniz, eksik bulduğunuz, sizi tam olarak anlatamadığını düşündüğünüz heykeliniz var mı?
O zamanki senle şimdiki sen farklısın. Birçok sanatçı bunu değiştirmeye çalışıyor. Yapmamak gerekiyor. O yaptığın, o zamanki bir gerçek, o zamanki senle şimdiki sen farklısın. Sanatın zamanla ilintisi var. Zamanın bir anını yakalıyor, sonsuza iletiyorsun. Onu beğenmiyorum diyemezsin. Ben 70’lerde yaptığım heykellerin aynısı yapmıyorum ama o gözle baktığımda beğeniyorum.
Eskiye göre detaylardan kurtuldum. Detay- kütle ilişkisinde daha arındım. Modernizm’in bir lafı vardır ya ”az çoktur’’ onun ne kadar gerekli olduğunu anladım. Ama biz Türkiye ve Anadolu insanı olarak ve biraz Akdeniz’de karışırsa işin içine -ki ben öyleyim hep detay severiz. Bir kadın heykeli yaparsak saçının telini yaparız, sonuçta ille de yapmak isteriz. Biz kadının saçının telini yapmak, ille de detay koymak isteriz. Feminen buluyoruz çok hoşumuza gidiyor ama bütün mesele onu nasıl yaptığın. Detaydaki saç, heykelin önüne çıkmışsa veya kütlenin önüne geçmişse o heykel kötü olur. Ama kütlesini bozmuyorsa sonuna kadar detay yapabilirsin. Zaman içinde öğrendik.
Çalışırken günlük ritüellerinizi öğrenmek isteriz…
Eskizlerle başlarım, küçük eskizlerle…Bütün gün çalışırım. Bitirmecesine bağlanırım. Sıkıla sıkıla iş yaptığımı hatırlamıyorum. Bir işten sıkılırsam bırakırım. Ne zaman sıkılır insan? Yaptığı işle ilgili problem kalmaz, amelelik kalmaz sıkılır.
Heykeltraşlar; form diline duyarlı insanlardır. Akademi’de bir eğitim aldıktan sonra form diline hassasiyet oluştu. Form nasıl heykele dönüşür, bu dili bilmeye başladık. İşin aslı da bu zaten. Heykeltraş da form diliyle konuşan bir insandır sonuçta. Heykel put yerine koyulsa da biz ”duygu düşünce aktarma, kendini bulma” diyoruz. Birşey takılıyor, bir konu genelde; bunun heykeli yapılır. Ben toplumsal olaylardan kendimi sorunlu hissedip bir söz söylemek istiyorum o söz de heykel oluyor sonuçta. Mesela on yıldır Sivas Olayları ile ilgili birşeyler söylemek istiyorum. 7-8 yıldır eskizler çizdim hiçbiri istediğim dilde olmadı sonra bir konu geldi, içerikle biçim uyuştu. Bizim bütün sorunumuz budur; bunun için çalışır, desen çizer, küçük eskizler yaparız. Rüyana girer konsantre isen durmadan onu düşünürsün 24 saat onunla meşgulsundur.
Ekşi Sözlük‘te sizin için ‘’mermere kil muamelesi yapan adam’’ diye yazmışlar...
Ben bu cümleye karşı çıktım. Oradakiler iyi niyetli. Ben taşı hemen korumaya geçtim. Taşla haşır neşirim. Kil muamelesi doğrudur ama aslında taşın yumuşaklığını ve nasıl ışık yansıttığını kullanıyorsun. Taş yumuşak ve sıcak oluyor, mezar taşı soğukluğunda değil. Öyle bir ışık yansıtıyorsun ki içinde sanki derisi var gibi. Taşın özelliklerini dışarı çıkararak heykel yaparım. Taştır kırılır içindeki parlayan kristaller kırılınca insanın gözünü alır, pırlanta gibidir onu başka bir şekilde elde edemezsin sadece kırılınca çıkar. Öyle bir durumda bırakmak gerekir. Çalışma sürecinin izlerini taşır. Dolayısıyla ben heykele kil muamelesi yapmam.
Çalışmalarınızda en çok hangi malzemeyi kullanıyorsunuz?
Genellikle taş kullanıyorum. Mermer de kullanılırım. Son zamanlarda demir- taş karışımı hoşuma gitmeye başladı. Malzeme konusunda, taş yoktu bizde, çünkü hocalarımız taş bilmiyordu. Eksikler vardı ruh olarak anlayış olarak herkes Fransız ekolüdür. Almanlarda biraz değişiklik vardır. “Akademi bozar” derler bana sorarsan bence de bozar. Hocalar hep Brueghel, Rodin aklına kim geliyorsa hep aynı şeyleri öğretiyorlar. Heykeli Yunan’dan başlatırlar benim için heykelin gerileme çağıdır. Bunu da bağıra çağıra söylerim. Klasik yunan artık heykelin bozulma çağıdır. Mısır’dan sonra Yunan’ın olması komik birşey. Mısır’ın form zenginlik ve bütünlüğü bu gün kadar gelmiş arkasından yunan çıkıyor. Ne “kitch”tir ne değildir konusunu konuşmak bilmek gerekiyor.
Enstelasyon sanatı…
Enstelasyon Sanatı heykel değildir, resim değildir. Bir Mekanla ilişkiyi zor kurar. Kütle mekan ilişkisini enstelasyoncular bilmez, onların asıl bildikleri espri ve şaşırtmaca. Bana sorarsan metaforik hiç birşey yok matematikle ilintilidir. Telefonun üstünden yola çıkar mesela. Telefonu öyle bir koyacaksın ki sevgilimle konuştum o günde çok üzgündüm yok anasının dini, ben ne bileceğim o durumu ya. Adı da ‘Bir gecenin hatırası’’ koyuyorsun, yuh…Burada hazır eşya üzerinden bir tefecilikte söz konusu, el işçiliğini yeteneği burada yoktur, bunu yaparken inkar ediyorsun bir defa.
Performans sanatçıları beni kullandılar son bienalde. Yıkılan heykelin elini bir satıcının el arabasına koyup şehir içinde dolaştırdılar ‘’Ne düşünüyorsunuz?’’ diye sordular. Senin fikrini alıyor, içini boşaltıyor veriyor. Yapmak- etmek fiili yok. O zaman herkes sanatçı olabilir. İki şeyi yan yana getirirsin. Bütün olay orada espri, şaşırtmaca. Benim için şaşırtmaca sanatı. İlla ki sansasyonel olacak. Anlamı anlamsız hale getiriyor. Sanatın güçlü yanı hakim güçleri korkutur. Heykeller ve resimler şiirler o yüzden yasaklanır. Sanat kral çıplak der bunu yapar. Ama enstelasyon bunu yapamıyor o espride kalır. İdeolojinin dayattığı bir proje bu. Sanatın adı sürekli değişiyor. Küresel sanat, güncel sanat, Kullan at sanat, Aktüel sanat..Aktüalite sanat olmaz dergi olur.
Yarattığınız eserlerin toplum ve ya da toplum iktidarları tarafından anlaşılamamasını nasıl buluyorsunuz? Yıkılan “İnsanlık Anıtı”nı kastediyorum…
Anlaşılmadığı için değil bence çok iyi anlaşılabildiği için yıkılıyor. Birşey söylüyor, bu söylediği şey onlara uymuyor.
Heykel mekan ilişkisi çok önemlidir. Heykel koyduğun yerin ışığı çok önemlidir. Ben İnsanlık Anıtı’nı o kadar güzel bir yere koydum ki savaş gören bir yerin ortasındaki tepesinden çıkıyordu. Karşısında kale vardır (kale bir savunma duvarıdır) topraktan fişekler, kemikler çıkıyordu. “Savaş insanlık suçudur” diyorsun, savaş kardeşi kardeşe kendini kendine düşman eder diyorsun. Heykel o kadar etkili oldu ki yıkılınca, gelen insanları oraya götürüp gösteriyorlar şimdi. Yokolan heykeli gösteriyorlar. Heykel yokluğuyla varoldu şimdi.
Bugün hakim ideolojisinin emrinde olmazsan seni hapise atar, heykelini yıkar, kitabını yakar. Bu beni daha çok hırslandırarak rafine işler yapmamı sağlıyor.
Fotoğraflar: www.mehmetaksoy.com sitesinden alınmıştır.
Gülistan Ertik
gulistan@mutlusonmedya.com