Birkaç gün önce, 3 şarkılık albümünü sosyal medyada yayınlayan, özellikle Ankaralıların yakından tanıdığı doktor, müzisyen Metin Kalender ile konuştuk… Röportaj: Aslı Kutlucan
Metin Kalender kimdir, ne yapar okuyucularımıza biraz bahseder misin?
1963 yılında Antalya’da doğdum. İlk-Orta-Lise öğrenimimi Ankara’da yaptım. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdikten sonra mecburi hizmetimi Çankırı’da tamamladım. Ardından, Sağlık Bakanlığı’nda uzun yıllar görev aldım. 2007 Yılında Kızılay’da Yönetici olarak Kan Hizmetleri faaliyet alanına dâhil oldum. Ülkemiz kan ihtiyacının karşılanmasına yönelik tüm ülke genelinde geniş kapsamlı olarak çalışmalarımız sürüyor. Bir yandan da sanat ve müzik hayatım devam ediyor.
Sanata ilginden biraz daha bahsedebilir misin?
Henüz küçük bir çocukken mukavvadan yaptığım, gitar, org ve davul gibi çalgıları, sanki gerçekte var gibi seslendirerek işe başladım. Hatta TRT ekranında Mazhar Alanson’ın içinde olduğu Ferdi Merter’in “Oyun Gemisi” diye bir çocuk tiyatrosu gösterimdeydi o zamanlar. Sonraları onun “Heyecanlı” adlı şarkısına takıldığımı hatırlıyorum. Mukavva gitarımla Mazhar-Özkan çalıyordum. Çok konser verdim kimse görmeden. Lise yıllarında klasik gitar çalmaya başladım. Sonrasında Jose Feliciano’nun “Gypsy” şarkısından etkilenip şarkı söylemeye karar verdim. Üniversite yıllarında müzisyenlik yapmaya başladım. Kendi kurduğum gruplarla ve tek başına sahne almaya devam ettim. Çalıştığım sanatçılar arasında öncelikle şarkıcı Alpay gelir. Ayrıca Volkan Öktem (Davul), Hüsamettin Kıratlı (Bas gitar), Phillip Garcia (Davul) sayılabilir. Müzik kariyeri süresince birçok beste yaptım, söz yazdım. Yanı sıra, dizi, tiyatro müzikleri besteledim ve düzenledim. Çeşitli müzik ödüllerim de oldu. Çok sevdiğiniz şeyleri yaptığınızda, bir gün onlara vermiş olduğunuz emekler size kat be kat geri dönüyor. Bunların yanı sıra gitar çalışmalarıma hız verdim ve 1994 yılında “Alkım Kitabevi”nden çıkan “Modern Gitar Metodu” adı altında bir gitar metodu yazdım.
Bir dönem TRT’de bir takım programlarda yer aldığını hatırlıyorum. Sağlık Programı idi galiba?
Evet, 2004-2007 yılları arasında yönetmenliğini Gülçin Onbaşıoğlu ve sunuculuğunu Pınar Ayhan’ın yaptığı TRT-2’de gösterimde olan Sağlıklı Yaşam Programı ekibinde yer aldım. Bir de programa renk katan bir orkestramız vardı. Ayrıca grubun solisti idim. Bu program, sağlık alanındaki neredeyse tüm konuları mercek altına aldı ve tıp akademisyenlerini üç yıl boyunca konuk etti.
Sanırım bir takım ödülleriniz de var?
TRT Televizyonu 1990 yılında yeni bir müzik yarışması başlattı. “Altın Anten Hafifi Müzik ve Beste Yarışması”. Yarışmanın 1990 birincisi Özdemir Erdoğan olmuştu. Bir sonraki yıl da yani 1991 yılında finale kalan 15 eser arasından birincilik ödülünü aldım. Kendim çalıp seslendirdiğim parçamın adı “Sessizce gülümserim” idi. Bunun sonrasındaki ödüller tiyatro alanında geldi.
Tiyatro alanında derken yine müzik ve beste yönünle mi ilgili, onlardan da bahsedelim mi? Bildiklerimiz var mıdır içlerinde?
Yılmaz Erdoğan ile Ankara’da tesadüfen tanışmamla birlikte müzikal açılımım farklı bir yön aldı. Hep kendi şarkılarım için bir albüm çıkarayım derken, bir şiir kasetinin müziklerine imza attım. “Kayıp Kentin Yakışıklısı.” Yılmaz Erdoğan bir şiir kitabı çıkarmıştı. Sonra bunu albüm yapmaya karar vermiş ve biz tanıştıktan sonra bana teklif etti ve müzik, düzenleme ve kayıt prodüksiyonlarını gerçekleştirdim.
Bu benim için çok önemli bir dönüm noktasıydı. Çünkü ardından Türkiye’de en fazla gösterimde kalacak bir tiyatro oyunu gelecekti. Yılmaz Erdoğan hazırlıklarını tamamladı ve masa başı provalarına başlandı. Masa etrafında çok değerli oyuncularla oturuyor onları izliyordum. Çünkü oyunun müziklerini, hikâyeyi ve bu hazırlık süreçlerini iyi özümseyerek yapmalıydım. Yılmaz Erdoğan ve Beşiktaş Kültür Merkezi oyuncu kadrosuyla 500 üzerinde oynayan bu oyunda Demet Akbağ, Zerrin Sümer, Sinan Bengier, Salih Kalyon gibi değerli sanatçılar yer aldı. Bu oyun 1999 yılında 5 dalda “Afife Jale Tiyatro Ödülleri”ine ve 4 dalda da “Avni Dilligil” ödüllerine sahip oldu. Bunların içinde “Yılın en başarılı sahne müziği” dalında her iki ödülünde sahibi oldum.
Bundan üç yıl sonra Yılmaz yeni bir oyun yazdı ve o sahneye kondu. “Bana Bir Şeyhler Oluyor.” Yine bu oyunda Beşiktaş Kültür Merkezi oyuncuları vardı. Buna ek olarak başrollerde Altan Erkekli ve Tolga Çevik ekibe dâhil oldular. Bu oyundaki müziklerin bestelerini ve düzenlemelerini gerçekleştirdim.
Bu esnada Ata Demirer “Korsan TV” adı altında bir TV dizisi yapmaya başlamıştı. Yine Korsan TV’nin jenerik müzikleri de bana aittir. Hala internet üzerinden ve bazı kanallarda gösterimi devam ediyor. Bir dönem ATV kanalında “Bekarlar” dizisi adı altında bir sezon oynayan bir dizinin de yine müziklerini yaptım.
Bunlara ek olarak şunu da belirtmek istiyorum. Ben sizin de bildiğiniz üzere “Kültür Sanat Haritası” ve “The Best” dergilerinizde uzun yıllar “Zaman Makinesi” adı altında köşe yazıları yazdım. Bunlar bazen şiir bazen de kısa hikâyeler şeklindeydi.
Evlere kapandığımız bu günlerin başlangıcında üç şarkını solo albüm yaptın ve youtube’da yayınladın. Bu şarkılar nasıl oluştu?
En başta söylediğim gibi, hep bir müzik albümü yapmak istemiştim, fakat iş hayatı diğer sanat faaliyetleri sebebiyle ertelemiştim. 80’li yıllarda kaset çıkartmak çok moda olmaya başlamıştı. Bu nedenle ortalıkta dolaşan bir espri vardı. Şöyle denirdi: “Trafik polisi durdurduğunda üç şey sorarmış. Ehliyet, ruhsat ve kaset lütfen” :))
Benim 58 şarkım var. Bunların çoğunun sözünü ben yazdım. Hepsini sırayla kayıt edeyim dedim. Sonunda stüdyoya girdim ve üç şarkıyı albüm yaptım. Albüme adını veren şarkım “Karaağaç”. Hikâyesini anlatmak isterim. Bir gün, bir aile meclisinde şarkı söylememi istediler. Orada Beypazar’lı bir teyze ile tanıştım. Benim de aklıma Levent Yüksel Karaağaç şarkısı geldi, onu söyledim. Ama teyzede hiç tepki yoktu. Gülerek sordum: “Teyzeciğim hiç mi bir şey hissetmedin, çok güze bir şarkı bu. Senin için söyledim.” Bana şu cevapları verdi: “Hissetmez olur muyum evladım. Sen Karaağaç nedir bilir misin? Mezarlıklarda olur kendi gölgesi olmayan bir ağaçtır. Eski zamandı beni Mehmet ile evlendireceklerdi, fakat askere gitti. O zaman askerlik uzundu. Beni de Ahmet’ everdiler. Bunu duyunca Beypazarı’ndaki mezarlığa kaçar Karaağaca çıkar, cigaramı tüttürüp türküler söyler ağlardım. Telgrafın tellerine, Akasyalar açarken… Sonra annem gelip beni yakamdan tutar eve götürürdü. Sen de güzel söyledin evlat.” Diye yanıtladı.
Onun hikayesi beni öylesine etkilemişti ki, aynı gece bu Karaağaç şarkımı yazdım ve besteledim. Beypazar’lı teyzenin anısına…
İkinci şarkının sözleri Dr. Ayşe Özkan arkadaşıma ait. “Güller” Bu bestemi çok sevgili Jehan Barbur ile birlikte söyledik. Onu öğrencilik yıllarıdan tanırım. Jehan, Çok yetenekli, kendine özgü bir sanatsal tarzı olan, duru ama farklı armonik yapılarda besteleri olan bir pop sanatçısı. Beni kırmadı benimle düyet yaptı.
Üçüncü şarkı aslında dinlediğimde dilimden düşmeyen bir Musa Eroğlu bestesi. “Turnaların Göçü”. Musa Eroğlu ASC Müzik Prodüksiyon stüdyolarında albümlerini yapıyor. Ben de aynı şirket ile çalışıyorum. Orada bir görüşmemizde şarkısını söyleme iznini verdi. Tüm parçaların kayıt ve “mastering”lerini aynı zamanda ASC’nin sahibi Sevgili Ahmet Özgül gerçekleştirdi.
Albüm içerisinde çok değerli müzisyenler bana eşlik ediyor. Volkan Öktem (Davul), Eylem Pelit (Basgitar), Volkan Kuzu (Soprano saksafon), Burak Çakır (Ritim), Nejat Özgür (Akordeon). Bu sanatçıların yanı sıra bu albümde iki parçada piyano ve bir parçada basgitarda oğlum Artun Kalender eşlik ediyor.
Zamanlama açısından baktığımızda tam da Corona salgınının ortasına düştü bu şarkılar. Yani bu dönemde çıkmalı mıydı diye akla gelebilir. Fakat ben bu çalışmamı digital mecralardan çıkarmak için gerekli resmi tarafını başlatmış bulunmuştum. Yani çıkmadan üç hafta kadar önceydi. Salgın filan yoktu ortada. Çıktığı gün de ilginç bir gün oldu. Bir Tıp Kongresinin Gala akşamında yemekteyiz. O gün Dünya Sağlık Örgütü Corona için Pandemi açıklaması yapıyor. Aynı dakikalar içerisinde albümün yayınlandığı linkler geliyor. Daha da ilginci; o gün benim doğum günüm. 11 Mart 2020.
Önümüzdeki dönemde şarkılarımı birer birer albümüme eklemeye devam edeceğim.
https://open.spotify.com/album/4igMWSZbUvyxiiRz727iGt?si=IPRuW2r0Q9KVR_uuA6vBDw
https://music.apple.com/bm/artist/metin-kalender/885218695
https://www.youtube.com/watch?v=IP5lrErQV7o&list=PLRX5gaTFt0GkTaMUCtsNm9E3blBy3Zw6_
Özellikle bir Tıp Doktoru olarak pandemiden konuşmak isteriz, bu pandemi nedir ne değildir?
Bir enfeksiyon ajanının salgına yol açarak belli bir bölgeyi sarmasına endemi denir. Eğer bu sınırlar dışında bir hastalığa sebep olur ve dünyanın tümüne yayılır ise buna da pandemi denir. Şu anda Corona virüsünün (2019 yılında çıkmış olması dolayısıyla COVID-19) virüsünün yaptığı da bu. Bu virüsün diğerlerinden ayıran en önemli özelliği uzun ve içerisinde diğerlerine göre daha fazla genetik materyal taşıyan bir virüs. Uzun süren inkübasyon (Kuluçka) dönemi nedeniyle belirti vermeden ilerliyor ve özellikle bağışıklık sistemi düşük ve kronik hastalığı olan kişilerde hastalık ileri dönemlerinde tehlike oluşturabiliyor.
Hayatlarımız artık değişiyor mu? bundan sonrası için hem çalışma hayatı hem de sosyal hayat için senin düşüncelerin nedir?
Bu hastalığın ve tedavisinin ayrıntılarına girmeden şunu belirtmeliyim ki; artık yaşamımız eskisi gibi olmayacak. Belirli tedbirleri elden bırakmadan yaşamaya alışacağız. Yani bununla yaşamayı öğrenip kendimizi buna adapte etmeliyiz. Çünkü bu virüsün yapı değiştirebilme özelliği yüksek. Belli dönemlerde ataklar gerçekleştirebileceği söyleniyor. Bunun için herkesin yeni dünyaya merhaba demesi ve ona göre yaşaması gerekir. Yani genel kurallar artık yaşamımızın yeni sürecini oluşturuyor. Dezenfeksiyon, sosyal mesafe gibi. Herkesin sağlıklı ve mutlu günlerde sevdikleriyle bir arada olabilmesinin değeri artık çok yüksek. Belki de bize bunu bu virüs öğretti. Her nasılsa artık yeni bir yaşama başlıyoruz.