“Seramiklerimde kullandığım her obje aslında birer metafordur.”
Röportaj: Şule Özbahar
Seramik bölümünü neden Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni seçerek başladınız?
Aslına bakarsanız ağabeyim Dr. Mustafa Başkaya’nın, o zamanlar Ankara’da öğrenci olması ve Hacettepe Üniversitesi’ndeki kurs ilanını görmesiyle Hacettepe ile olan bağım da başlamış oldu. Tabi ki Hacettepe’de aldığım on günlük desen kursu, kendimi yeniden keşfetmeme olanak sağlamış oldu. Kurs hocam Prof. Zafer Gençaydın ve o zaman asistanı olan şimdi Prof. İsmail Ateş’ti. Bu da benim için bir şanstı. Ayrıca, bu süre zarfında Beytepe Kampüs havasını da çok sevdiğim için mutlaka bu bölümü kazanmam gerektiğini düşündüm ve kazandım. 1988’den bugüne dek, hemem hemen her gün bırakamamamdan da anlaşılıyordur herhalde. Hem öğretim görevlisi olduğum için, hem de kendi seramik çalışmalarımı okuldan yaptığım için.
Hacettepe Seramik Bölümü öğrencilik yıllarınız ve şimdiki dönem sanat eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şu an hayatta olmayan değerli hocam Prof. Hamiye Çolakoğlu, Prof. Sıtkı Erinç, Prof. Kaya Özsezgin’i saygıyla anmadan geçemeyeceğim. Yine aynı değerde gördüğüm Prof. Şahin Yenişehirlioğlu’ndan, Prof. Turan Erol ve Prof. Zafer Gençaydın’dan ders almak benim için büyük bir ayrıcalıktı. Çünkü o dönemde uygulamalı seramik atölye derslerinin yanında teorik olarak, sanat tarihi, sanat sosyolojisi, sanat felsefesi, sanat psikolojisi, kültür tarihi gibi derslerini Türkiye’nin önde gelen isimlerinden almış olmak gurur verici. Malesef şu an bu derslerin sanat tarihi ve kültür tarihi hariç çoğu fakültemizde verilmemektedir. Sanat tarihinin seçmeli oluşu da, sanat öğrencileri açısından çok büyük yanlıştır. Seramik eğitimi aynı zamanda fiziksel güç de gerektirdiği için üretim sürecinde hem bedenen hem de zihnen yoğun çalışıyorduk. Atölyelerde arkadaşlarımla sabahlara kadar kalıp çalıştığımızı ve bölümde uyuyakaldığımızı hatırlarım. Özellikle kendi çamurumuzu kendimiz hazırladığımız için, çalışmalarımızın öncesinde bu sürecin tamamlanması hayli zaman alıyordu. Ama şimdi öğrencilerimiz hazır çamur kullanıyorlar. Bu malzemeler, kaliteli üretim açısından çok daha elverişlidir ancak öğrenciler hazırlama sürecini tam olarak kavrayamamaktadırlar. Şimdi atölye koşullarımızın dünyayla kıyaslanabilecek düzeyde olması sevindiricidir. Benim zamanımda atölyelerinde küçük olması sebebiyle onbeş kişi okurken, şimdi atölyelerin büyük olmaları nedeniyle elli’ye yakın öğrenci alınıyor. Bizim dönemizde çeşitli pişirim teknikleri yokken, şimdi “fırın park” dediğimiz seramik bölümünün arka bahçesini oluşturan dünyaca ünlü fırın yapımcılarının inşa ettikleri fırınlar bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla, Amerikalı Fred Olsen, Güney Koreli Kim Yong Moon ve Japon Masakazu Kusakabe gibi. Bu fırınları bizler yurtdışına giderek görmüştük. Ancak şimdi öğrencilerimiz çok şanslı, çünkü bu fırınları kullanma imkanı bulabilmektedirler.
Mezuniyetten bu yana seramik çalışmalarınızın gelişim sürecinden bahseder misiniz?
Yüksek lisans tezi olarak seçmiş olduğum Muğla ve yöresindeki bacalar benim için esin kaynağı olmuştur. Uzun araştırmalar sonucunda bunların biçimlerini yeniden raku dokularıyla yorumlayıp, birer çağdaş sanat yapıtına dönüştürmüştüm. Raku tekniğini de biliyor olmak, bacaları soyutlamamda yardımcı olmuştur. Daha sonra etrafımdaki çeşitli seramik dışı malzemeler dikkatimi çekmeye başladı. Kafes telleri ile kili birleştirip, raku tekniğiyle pişirerek bacalara yeni bir yorum kattım. Aynı zamanda tel ve kil birlikteliği ile oluşturduğum farklı formlarda işlerim vardır. Sonra sanatta yeterlilik tezi olarak “Sanatsal formlarda seramik ve karışık malzeme birlikteliği” konulu tezimi oluşturan çalışmalar gerçekleştirdim. Kullandığım her farklı malzeme aslında birer kavramsal sembole dönüştü ve bazıları seramikle birlikte fırında pişirken, bazıları da fırın dışı kompoze edilen asamblajlardan oluştu. Bu işleri kavramsal çalışmalar adı altında değerlendirmek daha doğrudur. Psikolojik, toplumsal ve sosyal sorunlar çalışmalarımın ana konularını oluşturur. İşlerimi yaparken o dönemde neler beni etkiliyorsa onları seramiğe dönüştürüyorum. Örneğin çay süzgeçleri ve mısır pastası ile oluşturduğum “akıl süzgeçleri”, lavabo süzgeçleri ile oluşturduğum “medyatik kirlenme”, kafes telleri, kurdela ve seramik birlikteliği ile oluşan “hediye”, gerçek metal merdane ve seramik birlikteliği ile oluşan “baskı”, mercekler ve ledlerin seramikle kullanıldığı “bak ve gör” isimli çalışmalar yukarıdaki gruba dahil edilebilir. Seramiklerimde kullandığım her obje aslında birer metafordur. Daha sonraları sembol olarak kullandığım merdivenler gibi. Bir süredir metal-seramik birlikteliğinden ya da sadece seramikten oluşan merdivenleri farklı formlarda oluşturuyorum. Bu merdivenler, izleyicinin algısına göre umudu-umutsuzluğu veya mutluluğu ya da mutsuzluğu algılatabilirler. Ancak benim için bu merdivenler umudun sembolüdür. Biçimler değişse de merdivenli çalışmalarımın adları umuttur.
Seul ve Bangkok’da açtığınız kişisel sergileriniz ile ilgili izlenimleriniz?
İlk kez çok büyük paralara olmasa da çok satış yaptım. Sergiye götüreceğim üç işim taşıma esnasında kırıldı. Koreli meslektaşlarım önce kırılanları yapıştırdılar, sergiden sonrada nazik bir davranış sergileyip, bu eserleri satın aldılar. Bu benim için şaşırtıcı olduğu kadar, unutulmaz bir dostluk göstergesi olarak hafızamda yer etti. Herşeyden önce her iki ülkede de insanların seramik sanatına olan ilgileri Türkiye’ye kıyasla hayli yüksekti.
Hacettepe’de ilk raku ve kağıt fırınını ne zaman ve nasıl gerçekleştirdiniz?
1994’de İtalya’ya gittiğimde seramikçi Gioela Suardi’den öğrendiğim raku tekniğini 1997’de kendi bölümümde ilk kez yüksek lisans tez çalışmalarımı tamamlamak için bölüm teknisyenimizin yardımıyla gerçekleştirdim. Bölümde ilk defa bahar şenlikleri kapsamında düzenlediğim raku gösterisine Güzel Sanatlar Fakültesi’nden birçok öğrenci ve hocanın katılımıyla tüm seraramikleri pişirdik. Katılımcılar arasında heykeltraş Mete Demirbaş, Şinasi Tek, ressam Birsen Giderer ve Mehmet Yılmaz da vardı. Kağıt fırın ise yine Gioela Suardi’nin atölyesinde Slovenyalı seramik sanatçısı Zvonko Bizjak’ın gerçekleştirdiği kağıt fırın çalıştayında öğrendim. Ancak 2007’den bu yana edindiğim tecrübelerle geliştirdiğim kağıt fırın, Zvonko’nun yapmış olduğu kağıt fırından teknik açıdan çok farklıdır. Toplamda dünyada ve Türkiye’de onyedi kez yapmış olduğum bu fırın ayrıca pişirim sonrası kendi başına da adeta bir heykel gibidir.
Çin’de ilk Çağdaş Seramik Türk Müzesi’nin oluşumunu sağlayıp, buranın küratörlüğünü yapıyorsunuz. Türkiye’de de bir Çağdaş Seramik Müzesi oluşumu için çalışmalarınız var mı?
Çin’in Xi’an kentindeki Fuping Flicam Müzesi’nde elli’den fazla ülkenin müzesi bulunmaktadır. Bende 2010-11 ve 2015’de Fuping Seramik Müzesi’ni ziyaretlerim ve Artist Residency Programı’na davetli sanatçı olarak katılmamla Fuping Flicam müze bahçesine açık alan seramik işler yapmıştım. Ve bunun üzerine müze küratörü Dr. I Chi Hsu’ya Türk Müzesi, Ukrayna ve Hırvat Müzesi küratörlüğü için öneride bulundum ve kabul etti. 2016’da ilk olarak Prof. Sevim Çizer ve Prof. Kaan Canduran ile birlikte Türk müzesini oluşturmak için bir ay süresince Fuping Seramik Müzesi’nde çalıştık ve ilk ondokuz eseri müzeye bağışladık. Uluslararası ICMEA Konferansı sırasında Türk Müzesi’nin açılışı yapıldı. Türkiye’de 2011 yılında Türk Seramik Federasyonu öncülüğünde ve Türk Seramik Derneği yönetim kurulu sanat kanadı tarafından bir sergi organize edildi ve federasyon binasında sürekli sergilenmektedir. Bu sergiyi oluşturmaktaki en büyük amacımız, bu koleksiyonun ileride Çağdaş Seramik Müzesi’ne dönüşmesiydi. Halen bu konudaki umudumuzu yitirmedik. Umarım değerine paha biçilemeyecek bu kırkbeş eser bir Çağdaş Türk Seramik Müzesi’nin başlangıcını oluşturabilir. Bunun içinde sanatsever bir sermayeye veya devlet desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.
Koordinatörü olduğunuz Uluslararası Macsabal Odun Pişirimi Sempozyumu’nu anlatır mısınız?
İlk kez Güney Koreli seramik sanatçısı Kim Yong Moon ile 2008 yılında Çin’in Zibo kentinde düzenlenen sempozyumda tanıştım. Kendisini bölümüme yabancı öğretim görevlisi olarak davet etmek için önerdim ve kabul edildi. Hacettepe Üniversitesi 2010’da davet etti, altı yıldır birlikte çalışıyoruz. Kendisi gelir gelmez Güney Kore’ye özgü, kendi tarzında büyük bir fırını seramik bölümü arka bahçesine öğrencilerimizinde katkısıyla, Prof. Meltem Yılmaz’ın yapmış olduğu altyapı projesi sayesinde fırını inşa etti. Yapım aşaması bittiğinde bölüm olarak Kim Yong Moon’un Kore ve Çin’de düzenlediği Macsabal Sempozyumu’nu bölümümüzde de düzenlemeye karar verdik. Bu ara bilmeyenler için, Macsabal’ın kelime anlamı Türkçe’de “kase” diyebiliriz. 2016’da 6. Macsabal Sempozyumu’nu Türkiye’de on farklı ülkeden sanatçıların katılımıyla gerçekleştirdik. En büyük amacımız, katılımcı sanatçıların öğrencilerimize eğitimi açısından destek vermek ve oluşturulan büyük boyutlu seramik heykellerin üniversitemizin her iki kampüsüne yerleştirilmesidir. Böylece sanat algısı kampüs öğrencileri ve hocaları tarafından gelişecek ve topluma yayılmasını sağlayacaktır.
Mutlu Başkaya;
1969 Aydın doğumlu olan Mutlu Başkaya, 1992 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden mezun oldu. 1994 yılında aynı bölümde, araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladı. 1997 yılında yüksek lisansını tamamladıktan sonra 1999 yılında öğretim görevliliğine atandı. 1999-2003 yılları arasında Milano’da yaşadı ve çalışmalarını Gioella Suardi’nin Bergamo’daki atölyesinde sürdürdü. Sanatta Yeterliğini 2009 yılında tamamlayan Başkaya, aralarında 2009 yılında Manises 9. Uluslararası Seramik Bienali’nden “Manises Kent” ödülü ve 2013 yılında Ukrayna’dan (4. Intersymposium- Pottery in Opsihne: 2013 = 13X13) 2 ödül olmak üzere 15 ödül kazandı.. Tunus, Fransa, İtalya, Kazakistan, Japonya, Yunanistan, Kore, Çin, Litvanya, Macaristan, İspanya, Hırvatistan, Avusturya, Hollanda, Amerika, Hindistan, Tayland, Ukrayna, Malezya ve Arjantin’de araştırma ve inceleme gezileri yaptı, seminerler verdi, sergilere, sempozyumlara ve forumlara katıldı. Türkiye’de ve yurtdışında birçok kez raku, kâğıt fırın ve mısır pastası workshopları düzenledi. 7 Kişisel sergisi olan Başkaya; 2013 yılında Thailand, Bangkok’taki Chulalongkorn Üniversitesi’nde misafir profesör olarak çalıştı ve 5.kişisel sergisini Üniversite Müzesi’nde açtı. 7. kişisel sergisini ise 2015 yılında Kore, Seul’deki Tong-In Galeri’de açtı. Türk Seramik Derneği yönetim kurulu üyesi ve Seramik Türkiye Dergisi sanat editörüdür. Çin’deki Uluslararası Seramik Sanatçıları Derneği’nin kurucu üyesi ve Unesco’ya bağlı olan Cenevre- İsviçre’deki Uluslararası Seramik Akademisi’nin en genç Türk üyelerinden biridir. Uluslararası Macsabal Odun Pişirimi Sempozyumlarının Wanju-Kore, Zibo-Çin ve Ankara-Türkiye koordinatörüdür. 2016 yılında Çin’in Xian kentindeki 50’den fazla ülkenin müzesinin bulunduğu Fuping FLICAM Müzesi için Türk ve Ukrayna Müzelerinin küratörlüğünü yapmıştır.