Söyleşi: Larin D. Kaptan
12.06.2024 Çarşamba
Pandemi sürecinden beri neredeyse hiç görüşemediğim Mutlu ile Teşvikiye’de Doku Sanat Galerisi’nde Ali Candaş resimleri önünde karşılaştım. Sarıldık, öpüştük, hızlı hızlı konuştuk, anlattık birbirimize neler yaptık, ettik. Mutlu, yeni resimlerinden bahsetti, İnstagram’dan gördüğüm, bildiğim, Galaksilerinden, Gezegenlerinden, Avrupa’nın ama özellikle İtalya’ da bir kaç galerinin resimleriyle ilgilendiğinden falan… Hafta ortasına atölyesinde sözleştik, birer kahve içer ve belki Harita’ya küçük bir röportaj da çıkararız diye:) O zaman hemen Mutlu’yu görmeliyim, sarılayım ona tekrar ve aklımdaki bir kaç soruyu, Narino eşliğinde ellerine bırakayım… İnstagram hikayelerinde ki paylaşımlarından aşinaydım son çalışmalarına ama karşımda tuvallerde öyle birden görünce canlı canlı:) orjinal her zaman başka çarpıyor insanı; gökyüzünden yeryüzüne, bir gezegenden diğerine doğru akan boyalar, sanki arafta asılı kalmış gibi duran yıldız tozları, ay taşları, bulutlar beni başka bir evrenin kapılarından içeri alıvermişti. Bu Mutlu’ydu belki, Mutlu’luk?, Mut’suzluk mu? Her ne ise, bu davetkar ‘kaos’ kafamın içinde gidip gelen ilk gençliğimin Joy Division yıllarını önüme serdi. Dünyanın (eğer varsa bir ruhu) o kaybolmuş ruhu idi. Ian Curtis gibi. Şimdi, Mutlu’nun gökyüzü sanrıları ile karşımda duran. Sanat böyle bi’şey sanırım; kaos, hareket, sessizlik, birden bağırış, çağırış, sonra barış, anılar, umutsuzluk, parça ve bütün ve en önemlisi umut. Umarım.
Evrenin sınırsız genişliği ve derinliği insan zihninin hayal gücünü her zaman tetiklemiştir. Gökyüzüne bakmak ve yıldızları, gezegenleri, galaksileri gözlemlemek bizi hem alçak gönüllülüğe çağırır hem de evrenin gizemlerini keşfetme arzusu uyandırır… Evrenin bu büyük ve karmaşık yapılarını resmetme tutkusu ile dolu son serisi üzerine sohbete başladık.
-Sevgili Mutlu, Mimar Sinan sonrası yer aldığın resim sürecinde, soyut figüratiften, gerçeküstü simgesel janrları harmanlamana kadar ve şimdi de bilinen-bilinmeyen ‘kainat’ imgesine doğru akan bu yolculuktan bahsedebilir misin biraz?
Soyut figüratiften Kainat imgesine geçişim de aslında yavaşça kayarak oldu. Şöyle ki konu olarak artık robotların hakim olduğuna dair belgeler hazırlamaya başladım. Mekanları tasarlarken ‘peki ya bu mekanların pencerelerinden ne görecekler’ sorusu beni Kainat imgesine getirdi. Sonra daha yaklaştım, uzaklaştım, içinden geçtim, dışından baktım ve aşamaları ortaya çıkarmaya çalıştım.
-Neden galaksi resimleri?
Galaksilerin resimlerini yapma sebebim onların evrenin büyüleyici ve gizemli parçaları olmaları. Galaksiler yıldızların, gazın, tozun ve karanlık maddenin muazzam bir birleşimi… Ve bu benim için inanılmaz bir ilhan kaynağı. Bence her galaksi, kendi hikayesini anlatıyor ve ben de bu hikayeleri malzemeyle birleştirerek aktarıyorum. Galaksiler büyüdükçe benim de heyecanım büyüyor ve bu da yeni tekniklere yeni malzemelere yeni ölçülere sürüklüyor beni.
-Galaksilerle anlatmaya çalıştığın ayrı bir gerçeklik var mı?
Her resim evrenin sınırsızlığını ve bizim bu evrende ne kadar küçük olduğumuzu anlatıyor. Aynı zamanda bu resimler evrenin gizemlerini keşfetme ve anlama arzumuzu da temsil ediyor. Galaksilerin resimlerini yaparken genellikle belirli bir duygusal durumu veya düşünceyi ifade etmeye çalışıyorum. Bazen bu bir galaksinin huzur veren sessizliği oluyor bazen ise hırçınlığı… Hem fiziksel gerçekliği hem de insan deneyiminin duygusal yönlerini bu şekilde birleştirmeyi seviyorum.
– Galaksi resimleri yapmanın en zor yanı nedir?
En büyük zorluk belki de evrenin genişliğini ve derinliğini bir alana sığdırmaya çalışmam. Milyarlarca yıldız, gaz ve karanlık maddeden oluşan karmaşıklığı, detayı resmetmek çok kolay değil tabii. Galaksiler çok büyük ve uzak mesafelerde oldukları için onları resmetmek zorlaştırıyor. Sadece teleskop görüntüleri veya simülasyonlara dayanarak çizebiliyorum. Renklerini ve ışığını doğru şekilde yakalamak için çaba sarf etmeniz gerekiyor çünkü genellikle ya çok karanlık ya da çok parlak sahneler, kontrastı yüksek görüntüler oluyorlar.
– Bir sonraki aşamada nereye varmak istersin ?
Gelecekte galaksi resimlerimi daha büyük alanlara daha farklı malzemelerle yansıtmak isterim. Dijital dünyada şahane enstrümanlarımız var, onları da kullanarak farklı malzeme ve teknikle de çalışmak istiyorum.
– Bu seri izleyeni nereye sürüklüyor sence?
Varoluş ve gerçekliğin doğası hakkında derin sorular gündeme getirebilir. Galaksiler evrenin karışıklığını ve genişliğini temsil ediyor. Onlar milyarlarca yıldızın gaz bulutunun ve karanlık maddenin ev sahibi. Bu evrenin karmaşası karşısında insan, varoluşun anlamını ve amacını düşünme fırsatı bulabilir. Öte yandan bir bilgisayar simülasyonunda olduğunu varsayan insan, nasıl algılamadığını da sorgulayabilir. Kendi gerçekliğini ve evrendeki yerini arayabilir.
-Galaksiler ve Matrix mantığı arasındaki bağlantıyı nasıl keşfettin?
Bunu keşfetmek, genellikle bir sanatçının yaratıcı sürecinin bir parçasıdır. Galaksiler, evrenin genişliğini ve karmaşıklığını temsil ederken, Matrix gerçekliğin doğası ve algılanması hakkında soruları gündeme getirir. Bu iki konsepti birleştirmek, sanatçının hem evrenin genişliğini ve karmaşıklığını ifade etme arzusunu, hem de gerçekliğin doğasını sorgulama ihtiyacını yansıtabilir. Bu bağlantıyı keşfetmek, genellikle sanatçının kendi deneyimlerine, ilgi alanlarına ve yaratıcı vizyonuna bağlıdır.
-Sanatında evrenin genişliğini ve karmaşıklığını nasıl ifade ediyorsun?
Evrenin genişliği ve karmaşıklığını ifade etmek, bir sanatçının yaratıcı yeteneklerini ve vizyonunu test eder. Bu genellikle hassas tasvirler içerir. Şekiller, dokular farklı malzemeler kullanarak karmaşasını gösterir. Detaylı bilgi ve çalışma içerir .Tüm bu doneleri toplayıp, kalanını duygularıma bırakıyorum. Görmediğim, duymadığım yerlerin resimlerini yapmaya çalışıyorum bu nedenle oldukça düşünmem gerekiyor. Referanslarımı uzunca izleyip fark yaratmaya çalışıyorum.
– Bu iki konsepti birleştiren bir sanat eseri yaratmanın senin için kişisel önemi nedir?
Tüm karmaşanın aslında sadece geçici olduğunu hatırlatmak. İzleyeni varoluşun anlamı ve amacı üzerine düşündürmeyi önemsiyorum. Tüm bu oyunu nasıl değerlendirdiği, nasıl algıladığı, algılarının sonuçlarını yaşadığını fark etmesi iyi bir hatırlatma olabilir. Kendi gerçekliğime de yaklaşmış oluyorum bu sayede.
– Bütün bu birebir ‘delicesine’ çabaların sonunda, her şeyin sonunda ne olacak? ne yapmalı? Warhol dediği gibi modern dünyanın çok iyi bildiği anekdottan yola çıkarak, herkes ’15 dakika’ dahi olsa ünlü olacak mı? ya da oldular mı? Bunu sormamdaki neden 1900’lerde çalışan bir boya ressamı ile 2020’lerin boya resmi hakkında duygu anlamında bir fark olduğunu düşünmüyorum. Ama 1900’lerde kafasını biraz kaldırabilen ve resmine yoğunlaşmış bir çok kişi ‘resim tarihine’ sızabiliyordu! Şimdi bu kadar milyarlarca kalabalık ve herkesin bu canhıraş modern hayat çıkmazında! dozerle gömülen cenazeler gibi, isimsiz ve belki de hiç yaşamadan binlerce ‘sanat yapıtı’ ve ‘sanatçıları’ kaybolup gidiyor. sözün özü iki gözüm; var mı bi çaresi?
Çok ilginç bir dönemdeyiz yine. Sanırım tam olarak ne olacak tahmin dahi edemiyoruz. Bu konuda biraz karamsarım ben. İyi de olabilir eskiden birilerine ulaşmamız çok zordu şimdi anında iletişim bilgilerine ulaşıyoruz. Ama bir takım tahminler hepimizin gözünün önüne geliyor sanırım. Varolan platformlarda görülebilir olmanız için yine bir ödeme yapmak zorundasınız ki görsünler. Ya da algoritmanın sizi farketmesi için öncelikleri olan koşullar korkunç seviyede. Koşullar, önde olma alternatifleri her birimizin karakter yapısına uygun koşullar değil. Tüm bu nedenlerden yine ‘bilinmediklerle’ dolu bir gelecek bizi bekliyor…
– Bu tamamen şahsımla ilgili bir ‘şey’ ama resim yapma süreci hangi materyal kullanırsan kullan, yaptığınla bir çiftleşme süreci olarak, çoklaşma, bir olmaya çalışma süreci olarak tanımyalabilirim (iş olarak yapılan resimler ya da ressamlar hariç). Aşkın kendi de dahil her şeyi parçalayabilecek bir durumu olduğuna inanıyorum. Atomu bile! resimden, boyalardan, renklerden bağımsız ‘aşk’ nedir?
Delilik halidir. Kendini unutup ‘bir’ olduğun durumun, kimyasının adıdır. Ne kadar zor birşey değil mi? Artık imkansız gibi, eski hikayeler gibi geliyor aşk hikayeleri. Aşkın kimyası kayboldu sanki, artık şimdiki bu Dünyada. Koşulsuz sevmeyi karşılıksız bir renk katmayı falan…