Canan Atalay, 1989 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Aynı Bölümde 1992’de Yüksek Lisans, 2000’de Sanatta Yeterlik derecelerini aldı. 1995’de İngiltere’deki UWIC Sanat ve Tasarım Okulu Seramik Bölümü’nde MA ve 2003’de MPhil. derecelerini aldı. 2004’de Doçent, 2011’de Profesör oldu. Halen Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Resim Bölümünde Öğretim Üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
“Yılların İçinden” serginizin çıkış noktası nedir?
İlk kişisel sergimi, 1992 yılında Ankara Akbank Farabi Sanat Galerisi’nde yaptım. Bunu Halkbank ve Ziraat Bankası’nın Ankara galerilerinde, ATO, Ankara-Hilton ve Akdeniz Sanat Galerileri izledi. 2006 yılından itibaren temalı olarak hazırladığım kişisel sergilerimi Atlas Sanat Galerisi’nde yapmaktayım. 18 Ekim 2017– 22 Aralık 2017 tarihleri arasında “Yılların İçinden” konulu sergim geçmiş yıllardan bugüne, sanat serüvenimin bir özeti niteliğini taşıyor. Ağırlıklı olarak da Atlas Sanat Galerisi’nde açmış olduğum temalı sergilerden geniş bir seçki izlenime sunuluyor. “Uzaktaki Ev, Sakin Hayatlar” sergi katalog metnini yazan Be Takerng Pattanapos, Vikram Seth’den alıntıladığı sözleri, bu serginin çıkış noktası oldu. “Düşünüyorum… tüm bu koşturmaca niye? Kendime bakıyorum… dünyayı gezip sanki gelecekteki bir zaman için nostalji kırıntıları topluyor gibiyim.” Bu cümle bende geçmişin birikimlerini duyumsatıyor. Belleklerde kalan evleri, karanlık geceleri, güzel bir gün batımını, uzayıp giden mavi bir denizi, yolculuklarımı, yaşamla olan sessiz diyalogumun renklerle biçimlenişini bu cümlede buluyorum. Aynı zamanda 2017’ye kadar ürettiklerimi bir arada görüp, geleceğe dönük izdüşümler yakalamak istedim. ‘Yılların İçinden’ kendi içinde bir temaya dönüştü. Bulunduğum yer ve zamanın duygusal, lirik ifadeleri yıllar içinde biçimlenişleri olarak ortaya çıktı. Faklı zaman dilimleri, nostaljik bir ortam yaratmasa da geleceğe dönük projelerimi müjdeliyorlar.
Farklı zaman dilimlerinde ürettiğiniz bu çalışmalar arasında sizde en çok iz bırakan çalışmalar hangileri oldu?
Bu sergiyle geriye daha sık bakmaya başladım. 2006 yılında açtığım “Katmanlar” sergisinin hem Atlas’da ilk sergim oluşu hem de lisansüstü çalışmalarımdan edindiğim birikimi taşımasından dolayı hep çok özel oldu benim için. 1992 yılında ‘Yazılıkaya’ kabartmalarından ve Antik çağın ideogramlarından yola çıkarak yaptığım büyük boyutlu resimlerimden edindiğim deneyimlerin yeni temalarla yol alışının örneklerinin profesyonelce biçimlenişinin izdüşümleri bu sergide ortaya çıktı. İngiltere’de başladığım yazıt konulu defterler, ev konulu seramikler, lale konulu el yapımı kağıt üzerine gerçekleştirdiğim çalışmalar, Brugge evlerimle, konu ve teknik yelpazem genişledi. Figürasyon ve soyutlamayla içice yeni görünüler ekledim. Kent, ev, gemi, çiçek ve günlük kullanım nesnelerini simgesel olarak kullanmaya başladım. Rengi, boyasal oluşumlarla yer yer masalsı bir evren içinde, içsel yolculuklarımı sürdürmemin en önemli basamağını oluşturdu “Katmanlar” sergim. Yoğunlaşmanın etkisiyle, bir çırpıda ortaya çıkan biçimlenişler, kentsel deneyimin gerçekleri, şehirlerin düşünü kurduğum yollar, soyuttan somuta imgelem dünyamın verileri bu seriyle ortaya çıktı.
2011 yılında açtığınız “Yeryüzü” sergisinde manzara resmine duyduğunuz ilgi açığa çıkıyor.
“Yeryüzü” sergimle üzerinde yaşadığımız topraklara, denizlere, sesiz doğa kesitlerine yer verdim. Yeni bir yeryüzü perspektifini geçiş imgeleriyle, uzak-yakın görünümler içinde ele aldım. Bu geçişler, belli zaman aralığında ortaya çıkabilen yaşamı simgeleyen ev, ağaç, renk ve gemi imgeleriyle mekanları birbirine bağlar. Yeryüzünün zaman dışı kutsallığını temiz boşluklar içinde korunaklı, renkli, küçük mekanlarda simgeleştirirken, güneşin parlaklığında, gecenin karanlığında, manzaranın gizil gücünü açığa çıkardım. Sanatçının doğasal biçim arayışları yeni imgelerle hep var olacak. Doğanın çekici güzelliği karşısında kendi manzarasının yaratan sanatçının yapıtı, şiirin de ötesinde yeni anlamlarla hep devam edecektir.
Şiirle kurduğunuz bağlar bazı sergilerde ön plana çıkıyor. Şiir-resim ilişkisi üzerine ne söyleyebilirsiniz?
Okuduğum bazı şiirlerdeki sözcükler belli imgelere götürüyor. Resim gibi imgelerle yazılan şiirle duygusal bir bağ oluşturuyorum. Asla şiiri öykülemiyorum. Tek amacım, aynı duygu yoğunluğuyla özdeşleyim kurabilmek. Bu çok içsel ve yoğunlaşmayla ortaya çıkabilen bir durum… 2015-2016 yılında mülteciler konusu üzerine dramatik etkilenimlerimi, “… Ve Yeryüzü Kapalı” adıyla sergiledim. Ece Ayhan’ın “Çocukların Ölüm Şarkıları” şiirinden aldığım bir dizeyle biçimlendi sergi çalışmalarım. Sınırların keskinliğini yıkarak kıtalar aşmak isteyen sığınmacılar, kendilerine kalacak yer bulmak, çalışmak, her türlü zorluğa karşı yaşama tutunma çilesinde olanların etkilenimlerini, kendine ait bir yerde olamamanın, her şeyin küçücük çocuklara kapalı bir dünya olduğunu imledi bu dize bana. Uzamlar, mekanlar sözcükler gibi sessiz ve derin. İmgelerle sessiz bir etkinin kavranılıp, özlenen ile kendimiz arasındaki ‘uzaklığın’ katıksız bir biçimde kavranmasına sözcükler daha çok fırsat veriyor. Resmin de şiir gibi duygusal bir tınısı var. Gördüğünü yeni bir biçimle sunabilmek işin aslı ve görünene karşı kendi imgeni yaratabilmek, renklerle duygu tonları ararken şiirselliği yakalamak. Sözcüklerin çağrışımlarını, anlamsal boyutlarını renklerle dile getirebilmek. Benim ilgi noktam, şiirden beslenerek resimsel bir etki yakalayabilmek.
Uzun yıllar Çanakkale’de görev yapıyorsunuz. Peki Çanakkale doğa ve kent olarak çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?
Çanakkale Boğazı’nı en güzel bakış açısından seyrediyorum. Çanakkale’nin doğasıyla bütünleşme, yeşil ve maviyle de bütünleşme bir bakıma. Çanakkale’deyseniz siz ve doğa bir aradasınızdır. Kalabalıklardan uzak, sessizlik ve dinginlikti bir zamanlar beni büyüleyen. Bu günlerde ise artan nüfus, yapılaşma, o keskin rüzgarının yüzünüzden hissedememe duygusu daha ağır basmaya başladı. Bu çok dramatik geliyor bana. Çoğu kez de hüzünle izlediğim, hem kaybolan doğası hem de hepimiz için ortak değerleri taşıyan bu coğrafyada yaşanmışlıkların beni derinden etkilemesi. Doğa ve yaşadığınız coğrafyayla bütünleşmek, değerlerinizle kucaklaşmak aynı zamanda. Bir ev özlemini derinden hissettiren bir mekan Çanakkale benim için. Resimlerimde çoğu kez imlediğim uzaklık ve yuva duygusunun filizlendiği yer aynı zamanda. Dramatik kurak manzaralar ortasında küçük mimari mekanlarda içsel bir yolculuğun arayışlarını sürdürdüğüm, referanslarımı bulduğum kutsal bir yer, Çanakkale.
Günümüzde resmin diğer görsel sanatlara göre yerini nasıl görüyorsunuz?
Geleneksel araç, malzemelere zamanla yeni, deneysel fikirlerle resmin sınırları genişledi, çeşitlendi. Resmin bir zamanlar başat olan yönü zamanla değişse de Yeni Dışavurumculuk akımıyla boya resmi yeniden canlandı. Bazı akımların eskimiş kelime dağarcığı yeniden çeşitlendiriliyor. Artık geleneksel resim tarzlarına sunulan taze yaklaşımlar hakim. Teknoloji sanatçının kullanımına yeni malzeme çeşitliliği sunarak sanatçının boyaların gizemine yönelmesine kapı açıyor. Boya resmi halen simya özelliğini yitirmedi. Boyaların birbiriyle olan etkileşiminden yeni imgeler, maddeler doğuyor. Sanatçı eskisi gibi formüllerin peşinde değil belki ama, çeşitlilik ve kaliteyle daha uzun yolculuklara uzanıyor.
Bundan sonraki sanat projelerinizden bahseder misiniz?
Bu sergimden sonra iki tane temalı sergim olacak Atlas Sanat Galerisi’nde. Şiirle kurduğum bağ bu temalara yansıyacak. Çoğunlukla kağıt ve tuval üzerine yeni çalışmalarımdan oluşacak yeni serim. Yılların içinden biriktirdiklerimle benzer temaların yeni çeşitlemelerini içerecek. Üzerinde durduğum ana problem aynı temanın çeşitlemelerini tekrara düşmeden sunulmayabilmek. 2018 serisi, şiirden ve yaşamdan beslenerek ürettiğim yeni yorumlar ve çeşitlemelerimi içerecek.
Aslı KUTLUCAN KAPTAN
asli@mutlusonmedya.com