Adını bir zamanlar buz gibi suların aktığı çeşmelerinden alan Çeşme, bugünkü Alaçatı beldesinin Ildırı mahallesinde yer alan antik dünyanın 12 İon kentinden Erythrai’nin iskelesi olarak kurulur. Girit, Lidya, Pers, İskender egemenliklerinden sonra, 11. yüzyılda Çaka Bey tarafından Selçuklu egemenliğine giren Çeşme, 14. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılır. Bugün, sadece İzmir’in değil Türkiye’nin en turistik yörelerinden biri olan Çeşme; tarihi kervansarayı, camileri, çeşmeleri, ılıcaları, yat limanı ve beş asırlık kalesiyle her yıl artan sayıda turisti ağırlamaktadır.
Eski bir Ceneviz kalesinin yerine, 1508’de, II. Beyazıt’ın Aydın Valisi Mir Haydar tarafından yaptırılan Çeşme Kalesi, yapıldığı zaman deniz kıyısında yer alırken, zamanla denizin doldurulmasıyla sahilden içerde kalmış olsa da bugünkü merkezi konumuyla, 360 derecelik bir Çeşme manzarası sunmaktadır. Kale, kendisinin tarihi değeri kadar, içinde kurulan Çeşme Arkeoloji Müzesi’yle de mutlaka gezilmeyi hak eder.
Yörenin Neolitik Dönem’e uzanan köklü geçmişine ait arkeolojik bulguların yer aldığı Kale’nin Barbaros Kulesi’nde çoğunluğu Ildırı’da bulunan pişmiş toprak eserler, Umur Bey Kulesi’nde ise Roma ve sonrası dönemlere ait mermer buluntular sergilenmektedir. Çeşme Arkeoloji Müzesi ayrıca zengin bir amfora koleksiyonu ile aralarında Kırım Hanı Kaplan Giray Han’ın da mezar taşının bulunduğu çok sayıda Geç Osmanlı mezar taşına ev sahipliği yapmaktadır.
- Kaplan Giray Han’ın bir de heykelinin yer aldığı Çeşme’de daha birçok tarihi ismin heykellerine rastlamak sürpriz olmasın. Eşiyle birlikte İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü, yanından ayırmadığı aslanıyla Ruslara yenildiğimiz Çeşme Deniz Savaşı’nın komutanlarından Cezayirli Hasan Paşa ve tarihe ilk Türk Amirali olarak geçen Caka Bey Çeşme sokaklarını süsleyen heykellerden bazılarıdır.
Çeşme’deki ikinci en eski Osmanlı mirası olan ve Kale’nin güneyinde inşa edilen Kervansaray, 1528’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış olup halen otel olarak kullanılmaktadır. Hacı Memiş Ağa, Hacı Mehmet Ağa ve Osman Ağa Camisi gibi birçok tarihi caminin de yer aldığı Çeşme’nin diğer önemli Osmanlı eserleri tarihi çeşmeleridir. En eskisi 16 yüzyılda Kale ile birlikte yapılan Mimar Mehmed Çeşmesi olmak üzere pek çok çeşmenin günümüze kadar ulaştığı ilçenin başlıca tarihi çeşmeleri olarak; 17. yüzyıldan Hüseyin Kaptan Çeşmesi, 18. yüzyıldan Mehmet Kethüda ve Memiş İbni-i Ahmet Çeşmeleri ile 19. yüzyıla tarihlenen Hacı Memiş Ağa, Hafize Rabia Hatun, Hacı Salihe, Kabadayı, Kaymakam Sadık Bey ve Maraş Çeşmeleri sayılabilir.
Çeşme Kalesi’ni Yat Limanı’na bağlayan İnkılâp Caddesi’ndeki geleneksel Çeşme evleri arasındaki yürüyüşümüz boyunca, eski bir kilisede kurulan Çakabey Kültür Merkezi’ni gezip çıkışta ise Rumeli Pastanesi’nin meşhur sakızlı dondurmasını tadıyoruz.
Türk ve Rum mimarilerinin ortak özelliklerini taşıyan Çeşme evleri gibi Çeşme’nin bir diğer kültürel zenginliği de sakızdan yapılan dondurma, muhallebi ve reçel gibi yöreye özgü lezzetler ile bu ürünlerin kaynağı olan sakız ağaçlarıdır. Yörede, binlerce yıldır yetişen ve bir zamanlar bilinçsiz bir yaklaşımla sökülerek yerlerine tütün ekilen sakız ağaçlarından, günümüze kadar gelebilmiş her biri 200 yıllık, toplam 117 tanesi özel koruma altındadır.
Genellikle eksik olmayan rüzgârı sayesinde, yazın en sıcak günlerinde bile, konuklarına göreceli bir ferahlık veren Çeşme gibi, ilçe merkezine 10 km uzaklıktaki beldesi Alaçatı da rüzgârıyla ünlüdür. Bu ortak özellikleriyle rüzgârlarla dans eden bir çifti andıran Çeşme ve Alaçatı’da tatil için uygun mevsim tercihi söz konusu olmayıp, yılın her mevsimi ayrı bir keyif almak mümkündür.
Hiç dinmeyen rüzgârının yanı sıra derin olmayan ve dalgasız deniziyle sörf tutkunları tarafından iyi bilinen bir koy olan Alaçatı aynı zamanda bozulmamış geleneksel mimarisi ve kendi halinde günlük yaşamıyla dingin bir tatil arayanların gözde merkezlerindendir. Alaçatı’nın tarihi yel değirmenlerinin gölgesindeki parke taş kaplı dar sokaklarında sıralanan, 100-150 yıllık ahşap panjurlu, taş evlerin birçoğu restoran, kafe, antikacı, sanat galerisi vb işlevlerle turizme hizmet ederken bazıları ise balıkçı, kasap, nalbur vb klasik işlevlerini sürdürmektedirler.
Aynı adı taşıyan yarımadanın batısında, İzmir’e otoyoldan 70, eski yoldan 90 km uzaklıkta yer alan Çeşme, merkeziyle olduğu kadar yakın çevresiyle de gezginler için unutulmaz deneyimler sunar. Ilıca’nın deniden kaynayan termal sularında yüzmek, Ildırı’daki Manzara Kafe’de lokma-çay eşliğinde günbatımını izlemek, Alaçatı’nın koya hâkim tepelerinden sörf yapanları seyretmek, Çeşme’nin “olmazsa olmazlarından” sadece birkaçı. Dileyenler, bunlara bir de, Çeşme’den kalkan teknelerle yapacakları günübirlik veya konaklamalı bir Sakız adası gezisi (Yunanistan) ekleyebilirler…
Timur Özkan