SALT tarafından Avrupa müzeler konfederasyonu L’Internationale‘nin Our Many Europes [Avrupalarımız] projesi kapsamında hazırlanan SALT Sineması, sekiz haftalık bir programla Ankara’da gerçekleştiriliyor.
Yeni bir dünya düzeninin kurulduğu 1990’lar, nice toplumsal dönüşümün meydana geldiği, gündelik alışkanlıklar ve gelecek beklentilerinin değiştiği, şehir mekânının 21. yüzyıl tasarılarına göre biçimlendirilmeye başlandığı bir dönem oldu. Soğuk Savaş sonrası siyasi, ekonomik ve teknolojik gelişmeler “küresel kent” ve “markalaşma” etiketi altında yapılı çevreye yansıdı. 2 Ekim’den 20 Kasım’a her Çarşamba, Oran’daki Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi’nde gösterimleri yapılacak SALT Sineması, bu on yılın coğrafyaya göre ayrışan etkilerine Avrupa şehirleri odağında bakıyor.
90’lar bugüne ne kadar yakın, ne kadar uzak?
Berlin Duvarı’nın yıkılması ve SSCB’nin dağılmasının ardından Avrupa, iş birliği politikalarıyla ortak para birimi ve vatandaşlığa dayalı bir siyasi ve ekonomik örgütlenme etrafında yeniden tariflendi. Bireysel özgürlük alanları, internetin sivil kullanıma açılması ve mobil iletişimin artması kadar çeşitli seyahat serbestliği anlaşmalarıyla genişledi. Güney Afrika’nın ilk siyah devlet başkanı seçimle göreve gelirken kıtadaki etnik çatışmalar iç savaşlara neden oldu. Benzer şekilde Avrupa’da, AB’nin ancak 2000’lerde hukuki düzlemde tartışmaya açtığı savaşlar yaşandı. Toplumların ayrışma ve birleşme eğilimlerinin belirginleştiği, ABD’nin tek süper güç hâline geldiği söz konusu yıllarda, özellikle medya ve reklam vasıtasıyla tüketim kültürü gitgide yaygınlaştı.
Perşembe Sineması 2019 programından seçili filmleri başkentte sunan SALT Sineması, Sırbistan’dan İngiltere’ye, İtalya’dan Transdinyester’e uzanan bir şehir hikâyeleri seçkisiyle Avrupa’nın 90’lar mirasının günümüz dünyasındaki yerini sorguluyor. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezi (Oran, Ankara) programı:
16 Ekim
Ognjen Glavonić, Teret [Yük]
Teret [Yük], 2018
Yönetmen: Ognjen Glavonić
98 dakika
Sırpça; Türkçe ve İngilizce altyazılı
NATO’nun Yugoslavya’yı bombaladığı 1999’da kamyon şoförlüğüyle geçinen Vlada, birtakım kurallara harfiyen uyması koşuluyla Kosova’dan Belgrad’a bir nakliye işi alır. Ne taşıdığına dair soru sorması yasaktır ve kargoyu sürekli kilit altında tutmak zorundadır. Hayatından hoşnutsuz adam, savaş yıkıntılarının arasından umursamazca yol alırken birkaç kuralı ihlal eder. Vlada’nın bu zahmetli yolculukta başına gelenler ve sonuçlarıyla birer birer yüzleşeceği kararlar, II. Dünya Savaşı yıllarından Miloşeviç’in yönetimde bulunduğu 1990’lara bölgenin ihtilaf ve çelişkilerle dolu geçmişine ayna tutar.Yönetmen Ognjen Glavonić, doğup büyüdüğü Pançova’da çektiği bu filmini “tecrit ve işgal” kelimeleriyle niteliyor. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yapan Teret [Yük] (2018), 20 yıllık bir sessizliği bozarak savaşın ahlaki ve toplumsal etkilerini ortaya koyuyor; bir ülkenin geçmiş hatalarının nasıl kaçınılmaz şekilde gelecek kuşakların sırtına yüklendiğine işaret ediyor. Gösterim herkesin katılımına açıktır; kayıt alınmamaktadır.
23 Ekim
Hubertus Siegert, Berlin Babylon [Babil Berlin], 2001
Berlin Babylon [Babil Berlin], 2001
Yönetmen: Hubertus Siegert
88 dakika
Almanca; Türkçe ve İngilizce altyazılıDuvarın yıkılmasının ardından Berlin; şehrin yeniden inşasıyla geçen 1990’lar. Mimarlar, müteahhitler, mühendisler, şehir planlamacıları, politikacılar, işverenler, işçiler, II. Dünya Savaşı’ndan itibaren zarar gören kent dokusunu onarma, geçmişin izlerini silip başkenti yeni yüzyıla hazırlama amacıyla hummalı çalışmalar yürütüyor. Hubertus Siegert’in “emlak, para ve güç” odaklı bu ilk belgesel filmi, dönüşüm hâlindeki bir şehrin imgeleriyle yıkımın dehşeti ve değişimin büyüsünü yansıtıyor.
1980’de Batı Berlin’de kurulan efsanevi endüstriyel grup Einstürzende Neubauten’in müziklerinin eşlik ettiği Berlin Babylon [Babil Berlin], 2001’de Berlin Uluslararası Film Festivali Panorama Bölümü’nün açılış filmi olarak gösterilmişti. Gösterim herkesin katılımına açıktır; kayıt alınmamaktadır.
30 Ekim
Salomé Lamas, Extinção [Yok Olma], 2018
Extinção [Yok Olma], 2018
Yönetmen: Salomé Lamas
86 dakika
Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Portekizli genç sanatçı ve yönetmen Salomé Lamas’ın kurguyla gerçeklik arasında gidip gelen bir deneme niteliğindeki siyah beyaz belgesel filmi, Birleşmiş Milletler üyesi hiçbir ülkenin tanımadığı Transdinyester’den yola çıkıyor. 1990’da Moldova içinde tek taraflı bağımsızlığını ilan eden, Ukrayna sınırı boyunca uzanan ve nüfusu yarım milyon civarında olan bu de facto cumhuriyet odağında, dönüşen Doğu Avrupa coğrafyasına dair etkileyici bir görsel anlatım sunuyor.
Transdinyester’de yaşayan ve Rusya’nın desteğine güven duyan milliyetçi genç adam Kolya, sahip olduğu Moldova pasaportuyla film boyunca bir sınırdan diğerine geçiyor. Sovyet mirası anıt yapılardan ücra köylere bu garip yolculukta; kimlik ve aidiyet, yurt sevgisi ve yurttaşlık, ideoloji ve politikaya dair fikirler ve çatışmaların bulanıklaştığı bir araf hâliyle yüzleşiyor.
6 Kasım
Clayton Vomero, ZONA [Bölge], 2019
ZONA [Bölge], 2019
Yönetmen: Clayton Vomero
66 dakika
Rusça; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Arkadi ve Boris Strugatski’nin Piknik na obochine [Uzayda Piknik] (1971) adlı bilim kurgu romanında bahsi geçen Zona (“3OHA”), Rusya’da yaşayan çoğu kişi için hapishane anlamına geliyor. İtalyan-Amerikalı sanatçı ve yönetmen Clayton Vomero ise bu kavramı, insanların bir fantezi dünyasında yaşamasına imkân tanıyan, gitgide özgün hâllerini yitirip tamamen bir “kopya görüntü”ye dönüştükleri bir tüketim kültürü balonu olarak işliyor.
Rusya ve Ukrayna’da çekilen ZONA [Bölge], 1990’ların başından bugüne uzanan iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm bu iki ülkede Batı kültürünü ilk benimseyen önemli kültür insanları ve o döneme dair görüşlerine yer verirken ikinci bölüm söz konusu mirası devralan genç kuşaklara odaklanıyor. 2019 yapımı belgesel film, Moskova, Vladimir, St. Petersburg ve Kiev’de bir grup muhalif genç üzerinden temsiliyet, tüketim ve aidiyet algısındaki dönüşümlerin gündelik hayattaki yansımalarına bakıyor.
13 Kasım
Alice Rohrwacher, Lazzaro felice [Mutlu Lazzaro], 2018
Lazzaro felice [Mutlu Lazzaro], 2018
Yönetmen: Alice Rohrwacher
125 dakika
İtalyanca; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Hiç kimseye hayır diyemediği için budala yerine konan köylü Lazzaro ile hayal gücüne yenik düşen soylu Tancredi’nin yollarını birleştiren bir İtalyan masalı… Acımasız tütün kraliçesi Marchesa Alfonsina de Luna’nın sahibi olduğu, küçük ve izole Inviolata köyü, feodalizmin hüküm sürdüğü bir çağda kalmış gibidir. Emekleri sömürülen köylüler tarafından iyi niyeti hep suistimal edilen Lazzaro, patronun kendi yaşlarındaki oğluyla beklenmedik bir şekilde arkadaşlık kurar. Bu ilişkiye çok kıymet veren genç adam, bir kazadan ötürü izini kaybettiği Tancredi’yi bulma uğruna, kurallarını hiç bilmediği büyük şehre doğru zamana meydan okuyan bir yolculuğa çıkar.
Alice Rohrwacher’ın 90’larda yaşanmış gerçek bir olaydan esinle kurguladığı Lazzaro felice [Mutlu Lazzaro] (2018), inanca dair içten bir hikâye odağında, modern köleliğe ve sömüren ile sömürülen arasındaki ilişkinin doğasına bakıyor. “İyiliğin kutsallığı” ve “insanlık dini”ni ön plana çıkaran film, ilk kez gösterildiği Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülüne layık görüldü.
20 Kasım
Sergei Loznitsa, Sobytie [Olay], 2015
Sobytie [Olay], 2015
Yönetmen: Sergei Loznitsa
74 dakika
Rusça, İngilizce; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’a karşı Ağustos 1991’de düzenlenen darbe girişimi, Sovyetler Birliği’nin çözülme sürecini nasıl tetikledi? Üç gün süren olayda Gorbaçov ev hapsinde tutuldu, darbecilerin ele geçirdiği televizyon ve radyo kanallarında haber yayınları kesilip Çaykovski’nin Kuğu Gölü eseri çalındı, Moskova’nın Beyaz Saray’ı çevresinde kalabalık protesto gösterileri yapıldı. Bu olayın geleceklerini değiştireceğine inanan şaşkın, korkmuş, heyecanlı ve çaresiz insanlar Leningrad sokaklarına akın etti.
Ukraynalı yönetmen Sergei Loznitsa’nın 2015 yapımı belgesel filmi Sobytie [Olay], çeyrek asır önce yaşanan bir tarihî kırılmayı etkileyici arşiv görüntüleriyle bugüne taşıyor. O dönem “Rus demokrasisinin yeniden doğuşu” olarak nitelenen olaya dair yanlış kanılar, propagandalar ve spekülasyonlardan sıyrılarak üç gün içerisinde gerçekte neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor: Leningrad’ın Saray Meydanı’nda toplanan kalabalıklar için itici güç neydi? Bu görüntülerle aslen neye tanıklık ediyoruz; rejimin çöküşüne mi, yoksa yaratıcı bir şekilde markasının değiştirilmesine mi? Kameraya bakan bu insanlar kim; galipler mi, yoksa kaybedenler mi?
Gösterim herkesin katılımına açıktır; kayıt alınmamaktadır.