Hatice Kumbaracı Gürsöz
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, İstanbul, Nisan 1968
Hukuk der ki: “Birine ait olmayan bir resmi, onun resmiymiş gibi gösterdiğinizde sahtecilik yapmış olursunuz. Para cezası ve hapis cezası söz konusu olur.” Türkiye’de Sanat Sahteciliği dendiği vakit aklıma ilk gelen; Turan Erol, Nejat Melih Devrim, Erol Akyavaş ve Mübin Orhan’ın isimleri kullanılarak yapılan sahte eserler ile Cumhuriyet Gazetesi yazarı Özgen Acar’ın araştırmalarıyla 20 tane sahte Picasso eserinin ülkemizde satışı gündemi çok meşgul eden olaylardı. Bir gün bu olayların, benim de başıma geleceğini tahmin edemezdim. Şimdiye kadar yapılan sahtecilik olaylarında bir eserin kopyası yapılarak altına eseri yapan sanatçının imzası atılıyordu. Benim olayımda ise benim eserimin altına meşhur bir sanatçının imzası atılmıştı.
Taksim Sanat Galerisi, İstanbul, 16 Aralık 1969 (1)
Facebook’ta gezinirken, Sanat Yorum Galerisi’nin sahibi Saim Kaya’nın Cihat Burak’ın ölümünün 23. yıldönümü münasebetiyle sayfasında yayımladığı sanatçıya ait tabloların arasında bana ait “Nergisli Adam” isimli eserimi görmek beni şoke etti. Hemen Saim Bey’i aradım, bana ait olan eseri sayfasından kaldırmasını istedim ve bu eseri nereden bulduğunu sordum. Saim Bey, Internet’te gördüğünü söyledi. Internet’te girince, bu eserimin, Özbilenler Müzayede firmasının İstanbul’da Hyatt Regency Otel’de 16 Mart 2008 tarihinde saat 14.30’da yapılan Osmanlı ve Karma Sanat Eserleri Müzayedesi katalogunda 149 lot numarasıyla “Buluşma Yeri” adı konularak, Cihat Burak imzasıyla 2 Mayıs 1991’de yapılmış gibi, 35.000.- TL açılış fiyatıyla artırmaya sunulmuş olduğunu gördüm. Tabloda, Cihat Burak’ın imzası gerçeğe çok yakın olarak atılmış ve satışa öyle sunulmuştu. Eserimin satılıp satılmadığını öğrenemedim. (Bu kataloga Internet üzerinden ulaşmak mümkün)
Oysa ki; ben bu tabloyu 1968 yılında Akademi’de dördüncü sınıf öğrencisiyken yapmıştım. Eserim Neşet Günal Atölyesi sergisinde Cihat Aral’ın tablosuyla yanyana yer almıştı. Benim de eserimin önünde bir fotoğrafım var. Akademi’de Öğrencilerin imza atması normal karşılanmadığı için, imzamızı tuvalin arkasına atardık. Bu eserim 1969’da, Taksim Sanat Galerisi’nde açtığım sergide yer aldı ve tablomun önünde resim çektirmiştim. Ayrıca Hocam Dinçer Erimez, Nur Koçak, Ben ve Sevin Atatür sergi açılışında bulunmuşlardı. Neyse ki herkes hayatta… Adana’da 1970 yılında bu tablomun önünde çektirdiğim bir fotoğraf da mevcut.
Adana , 1970
Mahkeme bilirkişi istese, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ekspertiz yapmaya yetkili kurumun başındaki kişi, Doç. Dr. Yiğit Aral, yani Cihat Aral’ın oğlu. Özbilenler Müzayede’yi biraz araştırdığımda, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi soygununa adı karışan firma çıktı. Biraz olayın derinine varıp, acaba bu resimi kime verdim diye düşündüğümde, bir arkadaşıma verdiğimi hatırladım. O bu işe nasıl karıştı, onu bilemiyorum.
Avukatım Oğuzhan Buhur, içinde eserimin bulunduğu müzayede katalogu ve fotoğraflarla beraber savcılığa suç duyurusunda bulundu. Maalesef, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan aldığım bir yazıda, avukatım vasıtasıyla yaptığım suç duyurusunun, müzayedenin yapıldığı tarih itibariyle 8 yıllık zaman aşımına uğraması nedeniyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar alındığı bildirildi. Şimdi, avukatım bu karara itiraz edecek. Benim eserimin Cihat Burak’ın eseri gibi gösterilmesi gurur verici olmakla beraber, yapılan iş büyük bir sahtekarlık. 48 yıllık sanat hayatımda 38 kişisel sergi açtım; yüzlerce karma sergiye, sanat fuarına, bienallere katıldım; eserlerim müzayedelerde sanatseverlerin beğenisine sunuldu; jüri üyeliği, küratörlük yaptım. Başıma ilk defa böyle bir şey geldi. Zaman aşımı nedeniyle elim konum bağlandı. Bunun takibini hiç bir şekilde bırakmayacağım. Lütfen bu eserime sahip olan koleksiyoner, galeri sahibi veya müzayede düzenleyen firmalar beni çekinmeden arasın ki; gereğini yapabilelim. Çünkü; “sustukça sıra bir gün size de gelecek”.
Taksim Sanat Galerisi, İstanbul, 20 Aralık 1969