Hüseyin Yıldırım
1962 yılında Ankara’da doğdu. 1979-1983 yılları arasında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Resim Bölümü’nde öğrenim gördü. 1985-1991 yılları arasında Eskişehir’de çeşitli ortaöğretim kurumlarında ve Yunus Emre Öğretmen Lisesi’nde resim ve sanat tarihi öğretmenliği görevinde bulundu. 1991-2010 yılından bu yana Ankara’da sürdürdüğü görevinden emekli oldu. 1982’den bu yana 26 kişisel sergi açan ve 100’ün üzerinde karma sergiye katılan sanatçının, yurtiçi ve yurt dışında özel ve resmi koleksiyonlar ile Cumhurbaşkanlığı, Kültür Bakanlığı,Dışişleri Bakanlığı, müzeler ve çeşitli bankaların koleksiyonlarında çok sayıda yapıtı yer almaktadır. Paris, Brüksel, Amsterdam, Madrid, Barselona, Toledo, Roma, Floransa, Siena, Venedik, Köln, Hamburg, Berlin, Münih, Kahire, Budapeşte, Viyana, Prag, Pekin, Şangay, Dablin, Sen Petersburg, Moskova kentlerinin, müze ve sanat merkezlerini inceleme olanağını buldu. T.C. Kültür Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen “Türkiye Resimleniyor” ve “Garlar” projelerinde görev aldı. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği yönetim kurulu başkanıdır. Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği üyesidir. Halen çalışmalarını Ankara’daki atölyesinde sürdürmektedir.
Sanat eğitimi almaya neden ve nasıl karar verdiniz?
Ortaokul 3. Sınıfta resim öğretmenim bir çalışmamı okul panosuna astı. Bu da beni çok mutlu etti. Lise zamanlarımda çok daha yoğun çalışmaya başladım. Babam da o zamanlar TRT de çalışıyordu ve bana bol miktarda resim malzemeleri alıyordu. Desteğini hiçbir zaman esirgemedi. Hatta evimizin duvarına büyük bir resim yaptım. Annemin tepkisine karşı babam yine beni destekledi. Lisedeki resim öğretmenim Feride Gündoğdu Gazi Eğitim Fakültesine girmem gerektiğini söyledi ve teşvik etti. Hem Gazi’ nin hemde Mimar Sinan’ın sınavlarına girdim ve ikisini de kazandım. Ankara’da otuduğum için Gazi’yi seçtim.
Gazi Eğitim Fakültesinde Zahit Büyükişliyen, Mürşide İçmeli, Hasan Pekmezci, Hayati Misman, Sabri Akça ve Vedat Can gibi önemli isimlerden dersler aldınız. Sizi en çok etkileyen hocanız kim oldu ?
Aslında bakarsanız hepsinden çok şey öğrendim. Her birinin şimdiki sanatıma sihirli dokunuşları olmuştur. Hasan Pekmezci, Sabri Akça ve Hayati Misman bizim yanımızda da çalışırlardı. Tam bir usta çırak ilişkimiz vardı. Hepsi ile okul dışında da görüşürdüm. Kendimi gerçekten de çok şanslı görüyorum. Mezun olduktan sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak 25 yıl resim ve sanat tarihi öğretmenliği yaptım.
İşlerinizin temellendirmesini yapacak olursanız neler söyleyebilirisniz ?
Soyut Ekspresyonist bir tavrım var. Fakat resimlerime somut bir takım nesneler de yerleştiriyorum. Bunlar kapılar ve güvercinlerdir. Kapılar; tutsaklığı, güvercinler de özgürlüğü çağırıştırıyor. Fakat son yıllarda kapıların yerini bozulan doğa aldı. Siyasi ve Sanatçı kimliğim; resimlerimde kendini açıkça göstermektedir. Lekeci bir tavırla yaptığım resimlerim karakterim gibi spontane bir şekilde kendini ifade eder. Ayrıca hızlı bir şekilde sonucunu bilmeden resme başlarım. Bitişi benim için de bir sürprizdir. Plastik ve estetik değerlerden ödün vermiyorum ve bu yaşam tarzından da vazgeçemiyorum.
Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği’nin (BRHD) 14. yönetim kurulu başkanı oldunuz. Derneğe ne gibi katkılar sağlamayı planlıyorsunuz ?
Genel kurulda adaylığımı açıkladığım anda oybirliği ile kabul edildim. İlk konuşmamda “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” sözünden yola çıkarak “ayinesi iştir bizim, lafa bakılır” dedim. 46 yıllık derneğin bir mekanı, bir ofisi yoktu. “Bu tür bir mekanı alabilmek için başkanlığa aday oldum” dedim. İsteyen üyelerimizden birer bağış eser talep ettim. Bu tarihe kadar 150 eser topladık. Bunların satışından elde edeceğimiz gelir ile bir mekan almayı düşünüyoruz. Hatta belki daimi bir Sanat Galerisi bile olabilir. Ayrıca derneği yerelden genele taşınması gerektiğini düşünerek bağış eserlerden oluşan bir karma ile İstanbul TÜYAP sanat fuarında, ardından da ARTANKARA sanat fuarında katologlu sergi açtık. Belirlediğimiz bir kaç ilde de bu tür sergileri devam ettirmeyi düşünüyoruz.
Ülkemizde siyasi ve sanatsal anlamda gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Sanat eğitimi çok küçük yaşlarda başlar. Maalesef şimdiki Mili Eğitim müfredatlarında, resim ve müzik 1 ders saatine indirildi. Böylesi bir durumda sanatın ülkemizde ilgi görmesi beklenemez. Çağdışı ziyniyetin, ucube diye kaldırttığı veya içine tükürdüğü eserlerin yok edilmesi ile ülke gerçeğinin sanata ve sanatçıya bakışı zaten gözler önündedir. Ülkemizdeki bu kaos ortamında umarım biz sanatçıların yoğun çabası daha da büyüyerek amacına ulaşacaktır.
Şule ÖZBAHAR
sule@suleozbahar.com