Ezgi Aktan’ın ocak 2016′ da Ada Müzik etiketiyle raflardaki yerini alan ilk albümü “iyi ki” yi ve hayatındaki müziğin yerini konuştuk.
Müzikle kesişmeniz nasıl oldu?
Bir nevi müziğin içine doğuyorsun aslında. İçinde müzik varsa herşeyi müzikle algılıyorsun. Müzik hep benimle birlikteydi. İstanbul’a geldiğimde Boğaziçi Üniversitesi’nin müzik kulübünde sahneye çıktım. Kardeş Türküler, Gayda İstanbul ve benzeri projeler; üniversitenin kulübünde çalışmış insanlardan oluşturulmuş projelerdi. Müzikal anlamda bana çok yardımları dokundu. ‘’Haydi Ezgi back vokal olsana bize’’ dediler. Bazı küçük projelerde yer almaya başladım. Ufak ufak back vokaller yapmaya başladım ve tabii bir taraftan da kendi şarkılarımı yazmaya başladım derken bu sırada iş hayatım da başladı. Albümüm çıktı.
Albümünü bize nasıl tanımlarsın? tepkiler nasıl?
Yıllarca yaşadığım ve biriktirdiğim hislerimin dışa vurumu. Bütün melodiler gerçek şeyler. Albümde söz müzik bana ait. Düzenlemeleri ise Burak Karakaş yapıyor.
Ulaşan insana dokunuyor. Kim ulaşsa feed-back veriyor. Çok güveniyorum albüme.
Sesiniz caz müziğe daha mı yatkın?
Yani aslında sesimin caz’a yatkın olduğunu söylüyorlar ama ben hiç caz söylemedim. Yakıştırıyorlar ama henüz denemedim, deneyeceğim. Daha çok Alaturka ve Batı Müziğini sentezlemeye çalıştığım söylenebilir.
Bir röportajınızda şarkı sözlerini en çok yazdıran şey’’aşk’’demişsiniz…
Tabii. Hem acısı, hem heyecanı. Aşıksam ve mutluysam şarkı yazasım geliyor, üzülüyorsam direkt yazasım geliyor. Bende ‘’küsmedim’’ diye de şarkı var. Hiç kimseye küsemiyor ve kızamıyorum. İçimden belki kızıyorum fakat onu da belli edemiyorum. Patlayacaksın ya da başka şekilde dışarı vuracaksın, ben onun yerine şarkı yazıyorum.
Sözleri ‘’lanet olsun ölüyorum bitiyorum değil de; mutsuzum ama günler geçer, kuşlar geçer, sen yokken bir hayat var” diye kendime telkinle yazıyorum.
Bu yaşama sevinciniz nerden geliyor?
Mutlu görünmek ya da gülmek benim koruma kalkanım. Etrafımda arkadaşlarımdan çok fazla güzel enerji alıyorum ve çok güzel arkadaşlara sahibim. Kedim var. Hiç lüks olmayan ama bu şehirde yaşarken lüks görünen şeyler var hayatımda. Müzik var, sevdiğim ekiple müzik yapabiliyorum. Aslında benim hayalim de tam buydu, gerçekleştirmek için kocaman bir adım attım. Bunlarla mutlu oluyorum ve insanlara ulaştığını görüyorum.
Sofar’la tanışmanız nasıl oldu?
Albümü kaydetmiştik bütün süreçleri bitmişti ama ben tanınmıyordum. Öncesinde verdiğim bir konser de yoktu. Tam anlamıyla kasım ayında başladım konser vermeye. Zaten bir yıldır da Sofar’ı takip ediyordum. Keşke birileri de tanısa diye düşünürken “acaba mail atsam, kendi şarkılarımı yollasam olur mu ki?” diye düşünerek bir şansımı denemek istedim. Biliyorsun katılım koşulu kendi albümünün olması. Sofar’ın Direktörü Eda, çok beğendi ve beni kasımdaki Sofar konserine misafir etti. Sofar ekibi çok güzel çalışıyor. Kadın eli değiyor Sofar’a. Ocak ayında da tam albümümüm çıkmasına yakın internette o video yayınlandı. Daha fazla duyulmaya başladım.
Sofar’dan sonra ne değişti?
En önemlisi kendi çevremiz- arkadaşlarımız ve onun arkadaşları dışında- ilk defa tanımadığım insanlardan mesajlar almaya başladım. Bu büyük adımdı. Rüya gibiydi. Şarkılarım paylaşılmaya başlandı, şarkılarımı kendisiyle içselleştiren insanlar var.
Üretirken tıkandığın zamanlar oluyor mu?
Elbette oluyor. Parça parça bir şeyleri kaydettiğim zaman onu toparlamam zor olabiliyor. Müziğin dışında aynı zamanda beyaz yakalı olarak çalışıyorum. Şarkılarımı toparlayacağım diye oturduğum zaman beynim masa başı çalışan şekline bürünüyor ve yapmak istemiyorum. Sanılanın aksine şarkılarımı telaşlı zamanlarda yazıyorum; örneğin metrobüsten eve yürüdüğüm zamanlarda kendimi daha üretken hissediyorum. Kahvemi içip ayı izlerken bir şarkı yazayım hiç olmadı. Bunun bir istinası Gümüşlükte akşamüzeri oturduğum bir gün yazdığım şarkıdır. Aşkın acısının da güzel yazdırdığını düşünüyorum.
Albümünüzde Jehan Barbur’un desteği görülüyor..
Arkadaşım Berkant Çelen gitarist olarak Jehan Barbur’un ekibine katıldı. Berkant benim şarkılarımı biliyordu, Bundan üç yıl once bir gün birlikte bir parça çalarlarken Jehan Barbur’a benden bahsetmiş ve Jehan “neden albüm çıkarmıyorsun” diyerek bana cesaret verdi. Sonra birlikte şarkıları düzenledik. Jehan albümün her aşamasında -kapak fotoğrafından, hangi şarkıyı aslında nasıl yapmam gerektiği konusunda danıştığım süpervizörüm oldu. Jehan Barbur benim için mentor, kalbimdeki kelebeklerin uçuşmasına neden olan kişidir.
Bülent Ortaçgil ve Birsen Tezer gibi sanatçılardan etkilendiğiniz yazılanlar arasında…
Evet doğrudur ama bir tek onları sayamam. Kronolojik olarak sıralarsak en başta başkaları geliyor. Mesela Moğollar’dan çok etkilenirim. Babam, bana dört yaşındayken Dört Renk albümlerini aldı ve biz şehirlerarası yolculuklarımızda deli gibi bu albümü dinlerdik. Kız çocuğu olarak babadan etkileniyorsun doğal olarak. Biraz büyüyünce Şebnem Ferah, Duman… Festivallerde en önde durup çığlık çığlığa şarkı söyleyip bayılanlardandım. Sonra üniversite zamanlarında kendim için hayal kurmaya başladım. Jehan Barbur ve Birsen Tezer ana akımın dışında kalıp, farklı bir müzik yaptıkları için onlardan çok etkilendim ve ben de kendi müziğimle olabilirim diye düşündüm.
Bir zaman sonra sadece müziğe dönmeyi düşünüyor musun?
Aslında müzik iş gibi gelmiyor, bir gün sadece kendi isteğimle uyanmak ve kendime zaman ayırmak isterim. Sadece bir müzisyen olarak evde tüm gün müzik yaparak zaman geçirmek hayal ettiğim şeylerden biri.
Gülistan Ertik
gulistan@mutlusonmedya.com